Arama Sonuçları: pir-ahmet-yesevi-dergah

  • TARİHSEL VERİLER IŞIĞINDA HUBYAR SULTAN & HUBYAR ABDAL

    Canlar merhaba...

    Bir radyo yayınından sonra Hubyarla ilgili bir takım düzlemlerde sıkça konuşulmaya başlanan "Tarihte 2 Hubyar vardır, yoktur!" tartışmasıyla ilgili yıllardır bu alanda nacizane araştırmalar yapan bir yol fakiri olarak bir takım görüşlerimi kısaca belirtmeyi uygun gördüm.

      Sevgili canlar, konuyla ilgili net bir görüş belirtirsek şunu söyleyebiliriz ki, "Evet, tarihte 2 Hubyar vardır."





      Gerek şahsımın bir takım tarihsel bilgi-belge, envanter gibi dökümanlar üzerinde ve Hubyar Ocağı mensupları ile görüşerek yaptığı araştırmalarda gerekse de Sn. Ali Kenanoğlu ve Aleviliğin önde gelen aydınlarından İsmail Onarlı hoca tarafından kaleme alınan "Hubyar Sultan Ocağı ve Beydili Sıraç Türkmenleri" (Bk: İstanbul / 2003)  isimli kitapta yer verildiği gibi biri Pir Hace Bektaş-ı Veli döneminde yaşayan biri de ondan yaklaşık 300 yıl sonra yaşayan 2 Hubyar söz konusudur.

      Çok basit bir mantıkla düşünürsek Hubyar'ı anlatırken hem Hace Bektaş-ı Veli ile olan ilişkisinden bahsederiz hem de 300 yıl sonra yaşamış Kanuni Sultan Süleyman'dan aldığı fermanlardan. Buradaki akıl ölçütü bile göstermektedir ki, tarihte 2 Hubyar vardır. Bu tezin karşıtı ancak, "Hubyar 400 yıl yaşadı" anti-tezi olabilir. Ki, bunu öne süren mantığı da düşünmek istemiyorum. 

      "Hubyar'ımsın dedi, sarıldı Veli"

    Hubyar'la ilgili söylenceleri şöyle bir düşünürsek, hemen hemen tüm Hubyarlılar, Hubyar Sultan'dan bahsederken onun Pir Hace Bektaş-ı Veli ile olan ilişkisinden söz ederler. Hatta geçmişte kimi Hubyar dedeleri işi biraz daha derinleştirip Pir Hace Ahmet Yesevi ile Hubyar Sultan'ın aslında aynı kişi olduklarını savlamışlardır. Fakat bu sadece bir söylenceden ibarettir, hiç bir tarihsel veri uyuşmamakta, resmi kanıtlarda böyle bir birliktelikten bahsetmemektedir.

      Hubyar Sultan'ın tarihsel sürecinden bahseden bizler, ona "Hubyar" (Farsca: Sevgili dost, can yar) ismini Hace Bektaş-ı Veli'nin koyduğunu söylemekteyiz. Gerçeği de böyledir. Horasan'da Yesevi dergahında Pir Ahmet Yesevi'nin öğrencisi Lokman Parande'den ders alan Hace Bektaş'ı Veli ve Hubyar Sultan diğer Horasan Erenleri ile birlikte Anadolu'ya gelmişlerdir. Bu süreçte o zamanki adı Suluca Karahöyük olan (Bugün Hacıbektaş ilçesi) yerde Hace Bektaş-ı Veli, Horasan Erenleri'nin piri olarak onları Anadolu'nun değişik yerlerine göndermiştir. Asıl adı "Ahmet" olan Hubyar Sultan'a da "Hubyar'ımsın" diye sarılarak onu da görevlendirmiştir. Bu gerçek, Hubyar cemlerinde "Hubyar'ımsın dedi, sarıldı Veli" isimli deyişle hâla vurgulanmaktadır. 

      Bu noktadan itibaren kurulan Hubyar Ocağını'da 2 aşamada ele alabiliriz. 

    1. Hubyar = Hubyar Sultan

      Oğuz Türkleri'ne bağlı Beydili Aşireti'nin önderi konumunda olan Hubyar Sultan, Hace Bektaş-ı Veli'nin görevlendirmesi ile Selçuklu Sultan'ı Alaaddin Keykubat'la birlikte Alanya Kalesi'nin fethine de karışmış ve daha sonra Anadolu'nun iç kesimlerine gelerek kendisi ile birlikte Horasan'dan Anadolu'ya gelen bir diğer Horasan Ereni olan Yalıncak Sultan'ın (1) kızı Gönül Ana (2) ile evlenmiştir. 13. Y.Y. sonlarında Hakka yürüyen Hubyar Sultan’ın Musa isminde bir oğlu vardır.  Musa'nın Mustafa isminde bir çocuğu dünyaya gelir. Mustafa'nın da Ahmet adında bir oğlu olur. Tarihte "Yar Ahmet" diye bilinen bu kişi Hubyar Abdal'ın da babasıdır. Yani silsile, Hubyar Sultan => Musa => Mustafa => Yar Ahmet => Hubyar Abdal şeklinde ilerler. 

    2.  Hubyar = Hubyar Abdal, Hubyar Derviş

    Yaklaşık rakamlar olarak 1500 – 1582 yılları arasında yaşadığı varsayılan Hubyar Abdal 1530'lu yıllarda Gürgençukuru'na gelerek Otağını kurmuş, burada Dergahını da faaliyete geçirmiştir.  Hubyar Abdal 1562 yılında Kanuni Sultan Süleyman’dan ferman alarak Gürgençukuru bölgesinin kendisine vakfedilmesini (3) sağlamıştır. Gürgençukuru bölgesinde Dergah işlerini yürüten Hubyar Abdal kendisine bağlı Beydili aşiretini de buradan yönetmiş ve Anadolu’da ki kimi Alevi ayaklanmalarında da yer almıştır. Tarihi verilerde "Baba Zünnun Ayaklanması" olarak bilinen Tokat - Amasya yöresinde yer alan ayaklanmayı yapan Baba Zünnun'un danıştığı bir akıl hocası olarak bilinen Hubyar Abdal o süreçte Dergahından kalkarak Kazova bölgesine kadar gelmiştir. Bugün Turhal Çaylı Beldesi'nde bulunan "Hubyar Kuyusu"ndan da asası ile suyu o tarihlerde çıkardığı öngörülmektedir.

      1582 yılında Hakka yürüyen Hubyar Abdal’ın Mustafa isminde bir oğlu dünyaya gelmiştir. Hubyar Abdal’dan sonra postnişinlik makamına oturan Mustafa’nın da Deydiyar ve Buynat isminde iki oğlu bulunmaktadır. Buynat’ın bu gün Ukrayna sınırları içerisinde bulunan Kazan şehrine gittiği kimi söylencelerde yer alırken Hubyar köyünü oluşturan ailelerinse Deydiyar’ın  (öl: 1671) soyundan geldiği Hubyarlılarca bilinmektedir. Üç çocuğu bulunan Deydiyar’ın oğullarından büyük oğlu Hüseyin Abdal aşıklık, ortanca oğlu Saçlı Ali talip köylerini gezerek dedelik ve küçük oğlu Kenan Şeyh ise Tekke’de durarak postnişinlik görevlerini yerine getirmişlerdir.           

    Dipnotlar:

    (1) Türbesi Hafik'in Yalıncak köyünde olan Yalıncak Sultan, ülkenin her tarafında Türkçe konuşulup, Farsça ve Arapçayı yasaklayan Karamanoğlu Mehmet Bey'in yakınıdır. Mehmet Bey'in diğer Anadolu Beyliklerine nazaran Türk ve Türkçe konularına bu kadar duyarlı olmasının temel nedeni olarak aslen Alevi olması öngörülmektedir.

    (2) Hubyar Sultan'ın eşi Gönül Ana'nın mezarı Tekeli Dağı'nda Dokuzlar'ın eteklerinde yer almaktadır. Bu mezar bir kaç yıl evvel Ahmet Kantekin'in tarafından daha belirgin hale getirilerek adına yakışır bir yer haline büründürülmüştür.

    (3) Faaliyetlerine 2006 yılında yeniden başlayan Hubyar Vakfı aslında 500 yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. O tarihlerde ülkenin tamamı Osmanlı hânedan ailesinin malı sayılırken bir yerin devlet elinden çıkıp şahıslara verilmesi sözkonu değildi. Sadece kurulu bulunan vakıflara araziler vakfedilebiliyordu.

    Geçmiş büyüklerimizin sık sık vurguladığı "Hubyarlılar değirmende sıra beklemez, askere alınmaz, vergi vermezmiş" gibi sözleri gerçeği yansıtmaktadır. Gerçekten de Kanuni Sultan Süleyman tarafından o dönem de Hubyar Abdal'a verilen bir ferman vesilesiyle Hubyarlılar bu görevlerden muaf tutulmuştur. Bu süreç, Osmanlı padişahı 2. Mahmut'un Hace Bektaş Dergahı'na bağlı Yeniçeri Ocağını kapatarak diğer Alevi Dergahlarına da Nakşibendi Şeyhlerini atadığı 1820 yılına dek sürmüştür. O tarihte Hubyar Dergahı'da bu sistemli asimilasyondan parçasını almış Hubyar Vakfı'nın faaliyetlerine son verilerek Dergah'a da bir Nakşi Şeyhi atanmıştır.

    Devamı..
  • HUBYAR / HUBYAR SULTAN - (Alevi Önderi, Alevi Önderleri)

    Tarihsel veriler incelendiğinde görülmektedir ki, geçmiş de 2 Hubyar vardır. İlki 13. Y.Y.'da yaşayan Hubyar Sultan, Pir Ahmet Yesevi Dergahı'nda Lokman Parende'nin öğrencesi olarak yetişmiş ve Hace Bektaş-ı Veli ile birlikte Anadolu'ya gelmiştir. İkinci Hubyar ise, resmi kayıtlarda da Hubyar Abdal olarak geçen kişidir. 1500'lü yıllarda yaşayan Hubyar Abdal'ın türbesi Tokat Almus Hubyar Köyü'ndedir. Her iki Hubyar'da bu türbe üzerinde toplum nezdince birleştirilmiş, türbeyi ziyarete gelen kişiler türbeyi hem Hubyar Sultan hem de Hubyar Abdal niyetine ziyaret etmiştir.





    1. HUBYAR / HUBYAR SULTAN 

       Bu konuyu aktarmadan önce bir şeyi kesin bir dille aktaralım ki, tarihte 2 Hubyar vardır. 1. Hubyar Sultan 13.Yy.’da yaşayan ve Hace Bektaş-ı Veli ile birlikte Anadolu’yu irşat etmek için gelen Hubyar, 2. Hubyar ise ondan yaklaşık 250-300 yıl sonra yaşayan ve Hubyar Sultan’ın soyundan gelen Hubyar Abdal. Hubyar Abdal’a “Hubyar Abdal” öbeğinde değiniyoruz.

       Hubyar'la ilgili söylenceleri şöyle bir düşünürsek, hemen hemen tüm Hubyarlılar, Hubyar Sultan'dan bahsederken onun Pir Hace Bektaş-ı Veli ile olan ilişkisinden söz ederler. Hatta geçmişte kimi Hubyar dedeleri işi biraz daha derinleştirip Pir Hace Ahmet Yesevi ile Hubyar Sultan'ın aslında aynı kişi olduklarını savlamışlardır. Fakat bu sadece bir söylenceden ibarettir, hiç bir tarihsel veri uyuşmamakta, resmi kanıtlarda böyle bir birliktelikten bahsetmemektedir.

       Hubyar Sultan, Ahmet Yesevi ekolü mensubu Horasan Alp-Erenlerinden ulu bir Batınî babası olup, Türkmen Alevi Dede Ocağı kurucusudur

    Birleşik bir kelime olan Hûbyâr’ın iki anlamı vardır. Hû: Allah anlamındadır. Hûb: güzel, hoş, iyi demektir. Yâr: yârân, dost, sevgili, ahbab, mahbûb, muhibb ifade etmektedir. Hûbyâr ise birincisi dünyevi anlamda “Güzel Dost” demektir.Türkmence; Huday (Hudaay): Allah, Hüda. Hudayyolı (Hudayyoolı): Allah için kesilen kurban. . Demektir ki eski Orta-Asya Türkçesinde ve lehçelerinde aynı anlamlara gelen benzer kelimeler vardır. İkincisi ise manevi anlamda “Allah’ın sevgilisi”, “Allah’ın Güzel Dostu” ya da “Hakk Ereni”ni, Allah yolunda başını (serini) kurban etmeye hazır, kamil insanı ifade eder ki; Alevilerde bu manada “Hubyar Sultan”ı telakki etmişlerdir.

     

       Hubyar Sultan'ın tarihsel sürecinden bahseden bizler, ona "Hubyar" (Farsca: Sevgili dost, can yar) ismini Hace Bektaş-ı Veli'nin (1209/10-1271/3) koyduğunu söylemekteyiz. Gerçeği de böyledir. Horasan'da Yesevi dergahında Pir Ahmet Yesevi'nin öğrencisi Lokman Parande'den ders alan Hace Bektaş'ı Veli ve Hubyar Sultan diğer Horasan Erenleri ile birlikte Anadolu'ya gelmişlerdir. Bu süreçte o zamanki adı Suluca Karahöyük olan (Bugün Hacıbektaş ilçesi) yerde Hace Bektaş-ı Veli, Horasan Erenleri'nin piri olarak onları Anadolu'nun değişik yerlerine göndermiştir. Asıl adı "Ahmet" olan Hubyar Sultan'a da "Hubyar'ımsın" diye sarılarak onu da görevlendirmiştir. Bu gerçek, Hubyar cemlerinde "Hubyar'ımsın dedi, sarıldı Veli" isimli deyişle hâla vurgulanmaktadır.

    Oğuz Türkleri'ne bağlı Beydili Aşireti'nin önderi konumunda olan Hubyar Sultan, Hace Bektaş-ı Veli'nin görevlendirmesi ile Selçuklu Sultan'ı Alaaddin Keykubat'la birlikte Alanya Kalesi'nin fethine de karışmış ve daha sonra Anadolu'nun iç kesimlerine gelerek kendisi ile birlikte Horasan'dan Anadolu'ya gelen bir diğer Horasan Ereni olan Yalıncak Sultan'ın (1) kızı Gönül Ana (2) ile evlenmiştir. 13. Y.Y. sonlarında Hakka yürüyen Hubyar Sultan’ın Musa isminde bir oğlu vardır. Musa'nın Mustafa isminde bir çocuğu dünyaya gelir. Mustafa'nın da Ahmet adında bir oğlu olur. Tarihte "Yar Ahmet" diye bilinen bu kişi Hubyar Abdal'ın da babasıdır. Yani silsile, Hubyar Sultan => Musa => Mustafa => Yar Ahmet => Hubyar Abdal şeklinde ilerler.

     

     

    Dipnotlar:

    (1) Türbesi Hafik'in Yalıncak köyünde olan Yalıncak Sultan (1283) , ülkenin her tarafında Türkçe konuşulup, Farsça ve Arapçayı yasaklayan Karamanoğlu Mehmet Bey'in (1277) yakınıdır. Mehmet Bey'in diğer Anadolu Beyliklerine nazaran Türk ve Türkçe konularına bu kadar duyarlı olmasının temel nedeni olarak aslen Alevi olması öngörülmektedir.

    (2) Hubyar Sultan'ın eşi Gönül Ana'nın mezarı Tekeli Dağı'nda Dokuzlar'ın eteklerinde yer almaktadır. Bu mezar bir kaç yıl evvel Ahmet Kantekin'in tarafından daha belirgin hale getirilerek adına yakışır bir yer haline büründürülmüştür.

    2. HUBYAR / HUBYAR ABDAL 

    Halk arasında Hubyar Devletlü, Hızır Hubyar, Hubyar Baba, Hubyar Derviş olarak adlandırılmaktadır.

    Birleşik bir kelime olan Hûbyâr’ın iki anlamı vardır. Hû: Allah anlamındadır. Hûb: güzel, hoş, iyi demektir. Yâr: yârân, dost, sevgili, ahbab, mahbûb, muhibb ifade etmektedir. Hûbyâr ise birincisi dünyevi anlamda “Güzel Dost” demektir.Türkmence; Huday (Hudaay): Allah, Hüda. Hudayyolı (Hudayyoolı): Allah için kesilen kurban. Demektir ki eski Orta-Asya Türkçesinde ve lehçelerinde aynı anlamlara gelen benzer kelimeler vardır. İkincisi ise manevi anlamda “Allah’ın sevgilisi”, “Allah’ın Güzel Dostu” ya da “Hakk Ereni”ni, Allah yolunda başını (serini) kurban etmeye hazır, kamil insanı ifade eder ki; Alevilerde bu manada “Hubyar Sultan”ı telakki etmişlerdir.

    Hubyar Köyü’nde tarihsel olarak Beydili Sıraç topluluklarına ve Hubyar Dede Ocağı’na damgasını vuran Hubyar adında iki zat vardır. I.Hubyar Sultan 13.yüzyılda, II.Hubyar Abdal 16.yüzyılda yaşamıştır. İki Hubyar’ın yaşam öyküsü, rivayetleri, menkıbeleri, kerametleri, ozanların deyişleri birbirine karışmıştır. I. Hubyar Sultan’ın konar – göçer bir şekilde zaman zaman geldiği Ormanlık yöre kutsal kabul edilmektedir.Kendi adıyla anılan bugünkü Hubyar Köyü’nü kuran II.Hubyar Abdal ise Horasan’dan gelen Hubyar Sultan’ın torunlarındandır.

    I.Hubyar Diye de bildiğimiz ve 13.yy da yaşayan Hubyar Sultan’ ın tam olarak ne zaman ve nerede öldüğü bilinmemektedir.

    Yaklaşık rakamlar olarak 1500 – 1582 yılları arasında yaşadığı varsayılan Hubyar Abdal 1530'lu yıllarda Gürgençukuru'na tamamen yerleşerek Otağını kurmuş, burada Dergahını da faaliyete geçirmiştir. Hubyar Abdal 1562 yılında Kanuni Sultan Süleyman’dan ferman alarak Gürgençukuru bölgesinin kendisine vakfedilmesini (1) sağlamıştır. Gürgençukuru bölgesinde Dergah işlerini yürüten Hubyar Abdal kendisine bağlı Beydili aşiretini de buradan yönetmiş ve Anadolu’da ki kimi ayaklanmalarda da yer almıştır. Tarihi verilerde "Baba Zünnun Ayaklanması" (1527) olarak bilinen Tokat - Amasya yöresinde yer alan ayaklanmayı yapan Baba Zünnun'un danıştığı bir akıl hocası olarak bilinen Hubyar Abdal o süreçte Dergahından kalkarak Kazova bölgesine kadar gelmiştir. Bugün Turhal Çaylı Beldesi'nde bulunan "Hubyar Kuyusu"ndan da asası ile suyu o tarihlerde çıkardığı öngörülmektedir.

    1582 yılında Hakka yürüyen Hubyar Abdal’ın Mustafa isminde bir oğlu dünyaya gelmiştir. Hubyar Abdal’dan sonra postnişinlik makamına oturan Mustafa’nın da Deydiyar ve Buynat isminde iki oğlu bulunmaktadır. Buynat’ın bu gün Ukrayna sınırları içerisinde bulunan Kazan şehrine gittiği kimi söylencelerde yer alırken Hubyar köyünü oluşturan ailelerinse Deydiyar’ın (öl: 1671) soyundan geldiği Hubyarlılarca bilinmektedir. Üç çocuğu bulunan Deydiyar’ın oğullarından büyük oğlu Hüseyin Abdal aşıklık, ortanca oğlu Saçlı Ali talip köylerini gezerek dedelik ve küçük oğlu Kenan Şeyh ise Tekke’de durarak postnişinlik görevlerini yerine getirmişlerdir.

    Hubyar Abdal’ın Türbesi Tokat Almus Hubyar Köyündedir. Bu türbenin nezdinde her iki Hubyar bir kabul edilmiş ve dua ve kurbanlar buraya sunulmaktadır.

    Hubyar Abdal Hubyar Köyünde bir Tekke kurarak taliplerine ve gelip geçenlere aş imkanı sağlamıştır. Buraya kurduğu Dergahta yetişen Dedeleriyle Kızılbaş Beydili Sıraç Türkmenlerine hizmet etmiş onların birliğini ve dirliğini temin etmiştir.

    Dipnot: (1)

    Faaliyetlerine 2006 yılında yeniden başlayan Hubyar Vakfı aslında 500 yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. O tarihlerde ülkenin tamamı Osmanlı hânedan ailesinin malı sayılırken bir yerin devlet elinden çıkıp şahıslara verilmesi sözkonu değildi. Sadece kurulu bulunan vakıflara araziler vakfedilebiliyordu. Geçmiş büyüklerimizin sık sık vurguladığı Hubyarlılar değirmende sıra beklemez, askere alınmaz, vergi vermezmiş gibi sözleri gerçeği yansıtmaktadır. Gerçekten de Kanuni Sultan Süleyman tarafından o dönem de Hubyar Abdal'a verilen bir ferman vesilesiyle Hubyarlılar bu görevlerden muaf tutulmuştur. Bu süreç, Osmanlı padişahı 2. Mahmut'un Hace Bektaş Dergahı'na bağlı Yeniçeri Ocağını kapatarak diğer Alevi Dergahlarına da Nakşibendi Şeyhlerini atadığı 1820 yılına dek sürmüştür.


    Murat KANTEKİN

    Hubyar VAKFI Kurucular Kurulu (Mütevelli Heyeti) Üyesi

    Gazeteci – Yazar

    Devamı..

Son Makaleler

Popüler