İnançsal manada yaşadığımız (baskıların, katliamların,
zulümlerin....) ve yaşamımızın bir çok yönden sıkıntılı geçmesinin en
önemli sebebi; Ehlibeyte yapılan haksızlıklardır. Ehlibeyte yapılan
haksızlıkların ceremesi
günümüze kadar sürdü ve gelecekte de
sürecek. Bunun böyle algılanması gerekiyor. Öyle basite indirgeyerek ve
“tarihte kalmış bir olay” olarak yorumlamak gerçekçi değil.
Ehlibeyte haksızlık yapılmış, Ehlibeytin
hakları yenilmiştir. Sadece hakları yenilmekle kalınmamış, Ehlibeytin
soyunu ve taraftarlarını yeryüzünden yok etmek için akıl almaz
mücadeleler verilmiştir. Elbette Ehlibeyte
bütün samimiyetiyle inananlar bedeller
vermişlerdir. İşte bu verilen bedellerin şekillendirdiği kişilikler
olarak diyoruz ki; Ehlibeyt haklıdır ve haklılık uğruna verilen ve
verilecek bedellere eyvallah.
Konuya hakim olmayanlar anlamakta zorluk
çekeceklerdir. Bu yüzdende basit bir iktidar kavgası olarak
göreceklerdir. Ancak bilinsin ki Ehlibeytin davası bir iktidar olma
davası değildir. Öyle algılamak olaya yabancı
kalmaktır.
İktidar davası olmayan Ehlibeytin davası;
özü itibariyle insanı anlamlı bir hayatın sahibi yapma, anlamına uygun
bir yaşamın sahibi yapmanın davasıdır.
İnsan fıtratı itibariyle soylu ve
asildir. İnsanda Tanrının nuru vardır. İnsan; kutsal bir varlıktır.
Meleklerden üstün olan insanın bunun bilincine ulaşması ve İnsan-ı Kamil
olması gerekiyor. Doğrusu budur. Her
türlü kirden, kibirden, hayvanilikten,
bencillikten, düşkünlükten kurtulup-arınıp öz varlığını bulması ve
böylece külli varlığa kendi cüzzi varlığını İnsan-ı Kamil olarak, lafzen
değil, hakikaten insan olarak
ulaşması/varması gerekiyor. Amaç budur.
Ehlibeytin davası da budur.
Belki bilinç noktasında bir çok Ehlibeyt
taraftarı Ehlibeytin bu ulvi davasının idrakinde değildir. Kalben bazı
sezgilerle Ehlibeyte bağlıdır. Bu da şüphesiz onurlu bir tutumdur. Ancak
önemli olan kalben ve fikren bu
yüceliğin farkında olmaktır. Ehlibeyt
davasının insanlık davası olduğu “insanı insan yapma” davası olduğu
bilince çıkarılmalıdır.
Her Ehlibeyt taraftarı kendi kişiliğinde
bu davayı temsil ediyor. Yaşadığı olumlu olumsuz bir çok şey bu
taraftarlıkla ilgilidir. İster tarihsel birikimin şekillendirmesi ile
gelen ilgiler olsun, ister Ehlibeyt
düşmanlarının güncel baskıları olsun.
Dolayısıyla yukarıda izah etmeye çalıştığımız “sıkıntılarımızın sebebi
Ehlibeyt taraftarı olmamızdır” belirlemesi öylesine yapılmış bir
değerlendirme değildir.
Elbette sıkıntılarımızın tamamını
Ehlibeyt taraftarlığı yüzünden olduğunu söylemiyoruz. Ancak bizce bazı
önemli sıkıntılarımız bu sebeptendir. Görünürde böyle algılanmıyor
olabilir. Fakat görünenle de yetinmemek
gerekiyor. Daha detaylı ve kapsamlı
bakılmalı.
Baskılar ve zulümler kendine güvensiz,
silik kişilikler ortaya çıkarır. Ehlibeyt düşmanlarının hedeflediğide
budur. Şüphesiz bu silik kişiliğin farkına varıp bunu aşarak önderlik
kabiliyetini ortaya çıkarıp
görevlerini yerine getirenlerde vardır.
Sözlerimizin asıl muhatapları, Ehlibeyt davasının insanlık davası
olduğunun ayırdına varan kişilerdir.
Ehlibeyt davası insanlık davasıdır. Bu
dava için verilen ve verilecek tüm bedellerin başımızın üstünde yeri
vardır. İnanıyoruz ki Ehlibeyt kazanacak. Ehlibeyt haklıdır. Ehlibeytin
haklılığını bıkmadan, ısrarla dile
getirmeliyiz. Bazı aymazların tarihsel
gerçek diye sundukları saçmalıkları çürütmeliyiz. Bunlardan yola
çıkarak, Ehlibeytin haklılığı konusunda şu hususların altını bir kez
daha çizmeliyiz.
· Hz. Peygamberin vefatından sonra
Sünniler – kim olursa olsun- sahabelere daha sonraları dört mezhep
imamlarına ve din adamlarına yöneldiler.
· Ehlibeyt taraftarları ise on iki
imamlara ve onların işaretleri doğrultusunda yola devam ettiler. Hz.
Peygamber bu noktada; “size iki büyük kurtarıcı kulp bırakıyorum. Birincisi Kuran, ikincisi de Ehlibeyttir. Bunlara tutunursanız, doğru yoldan şaşmazsınız” diye buyurmuştur.
· Bilindiği gibi sünnet, Hz.
Peygamberin kararları, ibadet şekilleri, davranış, inanç ve
yaptıklarıyla ilgili hükümleri kapsar. Sünniler buna dört halifenin ve
sahabelerinkilerini de katarlar. Buna
dayanak olarak da “sahabeler, yıldızlara benzer. Hangisine uyarsanız,
orada ışık bulur, hidayete erersiniz” ve “sahabeler aynı anda ümmetimin
güvencesidirler” adlı iki hadisi kaynak
gösterirler. Oysa bu “yıldız” diye sunulan sahabelerin içinde bir çok
karanlık ve kötü kişide vardır. Bu karanlık kişiler nasıl yıldız olup da
yol gösterici
oluyor? Bunların yanlış olduğunu akıl ve
vicdan sahibi her Sünni kabul etmelidir. Bir tarafta Hz. Peygamberin “Kurtuluş gemisi, Hidayet imamları, Gecelerin ışığı” diye
işaret verdiği Ehlibeyt, diğer tarafta içinde karanlık kişilerinde
olduğu grup. Bir tarafta nurlu ve kutsal bir yapı, diğer yanda
Hz. Peygambere karşı her türlü hileyi ve
zalimliği zamanında yapmış kişilerin başını çektiği grup. Kim haklı
olabilir böyle bir durumda? Ehlibeyt mi Muaviye, Yezit ve diğer
yandaşları mı? Akıl ve vicdan sahibi
Sünniler bunu evirip çevirmeden
cevaplamalıdırlar.
Hz. Ali, Ehlibeyt ve on iki imamların değerine dair şu önerileri yapıyor:“Peygamberimizin
Ehlibeytine bakınız. Onların izinden çıkmayınız. Dediklerinden
ayrılmayınız. Onlar sizi hidayet yolundan ayırmazlar,
belirsizliklere sokmazlar. Dururlarsa,
sizde durunuz, kalkarlarsa sizde kalkınız. Onların önüne geçmeyiniz.
Geçerseniz yıkılırsınız. Onlardan geri kalmayınız, kalırsanız helak
olursunuz”.
“Ehlibeytimiz, ilmin dirilmesi ve
cehaletin ölümüdür. Onların düşünceleri, size kendi düzeylerini
bildirir. Diş görünüşleri, güvencenin göstergesidir. susmalarında bir
ifade gücü ve mesaj derinliği saklıdır.
Haktan ayrılmayı bilmezler. Kendi
aralarında ihtilafa düşmezler. Kendileri, İslamın sarsılmaz
direkleridir. Onların bulundukları yer, sığınmanın durağıdır. Hak,
yerini onların yanında bulur. Batıl olanlar kaçar,
yerleşmeden yıkılır dili tutulur. Dini
mantık ve akıl yolu olarak bilirler. Dinde efsanelere, masallara ve
kulaktan dolma bilgilere yer vermezler.
İlim yolunda, onlarla beraber yürüyenler, bir azınlıktır. İlmin gösterisinde bulunanlar ise çoğunluktur”.
Evet, şahların şahı, merdanların merdi böyle buyuruyor. “Din akıl ve mantık yoludur” diyor
Hz. Ali. Dinin hurafelerle işi olmaz. Ancak
gelin görün ki geçmişte ve günümüzde din
adına cehalet, hurafe, kulaktan dolma bilgilerle insanlar avutuluyor.
İlmin dirilmesi ve cehaletin ölmesi demek olan Ehlibeytin ise insanlara
ulaşmaması için her türlü yöntem
uygulanıyor. Biliniyor ki Ehlibeyt, yani
ilmin dirilmesi olan, dini akıl ve mantıkla algılamak olan Ehlibeyt
insanlara ulaşırsa kendi çıkarları bozulacak. Bu sebepten Ehlibeytin
inancı ve düşüncesi engelleniyor. Bu
noktada Ehlibeyt taraftarlarına düşen
ise vehimlere kapılmadan, inançlarından en küçük bir aralık bırakmadan
Ehlibeyte sarılmaktır. Ehlibeyt, gerçek imanın ve kurtuluşun gemisidir.
Ehlibeytin haklı ve doğru olduğuna
inanacağız. Bunun için sayısız
kanıtlarımız var.
Defaaten dile getirdik daha defalarca da
dile getireceğiz. Ehlibeytin haklılığına, Ehlibeytin inanç anlayışına
inananlar kurtuluşa erenlerin yani “Güruhu Naci” nin saflarında
olanlardır. Buna inanmak
gerekiyor. Öyle sözle değil, bütün
benliğimizle inanmalıyız. Ehlibeyte inananlar hiç bir zaman
kaybetmezler. Altını bir kez daha çizelim ki kaybetmezler. Kısa vadede
kaybediyor gibi görünseler de aslında zafer
onlarındır. Çünkü onlar kurtuluşun
gemisine binmiş olanlardır. Onlar Güruhu Nacidir.
Ehlibeyt haklıdır. Haklılığı bütünlüklü
bir haklılıktır. Yani öyle salt bir konuda değil, bütün olarak
haklıdır. Haklı olmasına ve haklı olduğuna dair onlarca delil olmasına
rağmen neden hala bir çok kişinin
aklında soru işareti var? Neden hala en
basitinde hilafet konusunda bile bir çok Sünni gerçekleri kabul etmiyor
ve yadsıyor? Bu bariz gerçeklerin nasıl oluyor da üstü örtülebiliyor?
Bunu nasıl açıklayacağız.
Aslında bütün bunların açıklaması son
derece basit. Çünkü haklı olmak yetmediğinden iktidar olan güç kendi
doğrularını hakim kılabiliyor. Yani ne kadar haklı olursanız olun eğer
güçlü ve iktidar sahibi değilseniz
hakkınız göz göre göre inkar
edilebiliyor. İşte Ehlibeytin haklılığı konusunda yaşananda budur.
Ehlibeyt haklıdır ancak iktidar olmadığı için haklılığı kabul görmüyor.
Haksız olanlar iktidar oldukları için tezlerini
kabul ettiriyorlar. Bu noktada Gadir
Hum`da verilen biatlar ve sonrasında hiç bir şey olmamış gibi
davranışlar ibret vericidir.
Gadir Hum`da ne oldu?
Hz. Peygamber Veda Haccı sırasında Gadir
Hum denilen mevkide binlerce insanın önünde Hz. Ali`yi kendisinden sonra
halife olarak tayin ediyor. Bu binlerce kişinin içinde Ebu Bekir ve
Ömer de var. Ebu Bekir ve Ömer Hz.
Ali`yi tebrik ediyorlar. Bu tebrik etme
aynı zamanda Hz. Ali`nin önderliğini kabul etmedir de. Ancak Hz.
Peygamberin vefatından sonra bir oldu-bittiye getirerek Ebubekir halife
ilan ediliyor. Daha Hz. Peygamberin
defin işlemi yapılırken bu olay
gerçekleşiyor. Bu gerçektir. Yığınla Sünni kaynak bile bu olayı
doğruluyor.
Peki neden böyle oldu? Neden Hz. Ali buna
rıza gösterdi? Neden Gadir Hum da ki biatlar unutuldu? Bunları nasıl
açıklamak gerekiyor. Bunların açıklaması da öyle zor bir şey değil. Az
buçuk bu konularda kafa yoran
herkes doğrulara ulaşabilir.
Hemen belirtelim ki Hz. Ali bu seçimi hiç
bir zaman onaylamamıştır. Bu konuda bir çok açıklamalar vardır. Hz. Ali
bu günleri çok zorlu günler olarak nitelendiriyor ve
“boğazımda dikenle sabir ettiğim günler” olarak nitelendiriyor.
Bunca insan nasıl biatlarından döndüler?
Bunların bazıları Hz. Ali`ye düşman olanların etkisi altındaydılar.
Hatta bu düşmanlık daha sonraları Sıffin, Cemel savaşlarında daha açık
olarak ortaya çıkmıştır.
“Müminlerin annesi” diye lanse edilen
Aişe, Hz. Ali şehit edildiğinde şükür namazı kılmıştır. Bu tür düşman
kişilerin etkilediği veya bir şekilde zorla bastırdığı kişilerin
biatlarına sadık kalmaları
beklenemez. Hz. Ali‘ye bağlı olan ve
bunu canları pahasına da olsa savunanlarda vardi şüphesiz. Ancak bunlar
azınlık konumundaydı.
Bilinir ki güçlü olan, iktidar ve yetki
sahibi olanlar her zaman doğruları manipule edebiliyor. Hilafet
konusunda da yaşanan budur. Ancak burada samimi ve dindar Sünni
kardeşlerimize şunu hatırlatmak isteriz:
Tarihsel duruş ve tarihsel işleyiş
bakımında yeri çok az olan hatta olmayan bir sahabenin meziyetlerini
anlata anlata bitiremiyorsunuz. Peki Ehlibeyti neden es geçiyorsunuz?
Ehlibeyt ki kutsal ve nurludur. Sıradan
bir sahabe için litrelerce gözyaşı
dökersiniz. Peki neden “Cennetin Efendileri olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin”
için iki gözyaşını çok görürsünüz. Hiç
bir gerekçenin arkasına saklanmadan bu ve benzer soruların cevapları
verilmelidir.
Haklı noktalar öyle çok ki hangisini dile
getirelim... Emevi ve Abbasi devletleri yöneticileri Hz. Ali'ye kalemi
ve kılıcıyla düşman olan herkesi ödüllendiriyordu. Hal böyle olunca
Ehlibeyte düşman olmak kolay
bir kazanç ve mevki kapısı oluyordu.
İnanmayanlar için kaynaklar ortada duruyor. Her türlü araştırma imkanı
vardır.
Sonuç olarak şunları ekleyelim: Ehlibeyt
taraftarları yollarının Sırat-ül Müstakim olduğunu, cennette ve
dünyadaki anlamlı yaşama götüren yol olduğuna emin olabilirler.
Ehlibeyti tanımayan veya Ehlibeytten uzak
duranlar ise araştırmalarda bulunup
neyin doğru, neyin yanlış olduğunun sonucuna ulaşabilirler.
Biz inanıyoruz, Ehlibeytin haklı olduğuna
ve Ehlibeytin gemisinin Nuh `un gemisi olduğuna inanıyoruz. Yüreğimiz
Ehlibeyte olan sevgi ile taşmaktadır. Yobazlar ve yozlar bunu anlamakta
zorlansalar da bu böyledir. Ne
mutlu bu duygu ve düşüncede olup hayatı
anlamına uygun yaşayanlara. Onlara selam olsun. Onları irşat edip
aydınlatan Ehlibeyte selam olsun.
Devamı..