Arama Sonuçları: gulag-oz

  • SEYYİT HÜSEYİN GAZİ VE TÜRBESİ ÇEVRESİNDE OLUŞAN KÜLTÜREL DEĞERLER - (Alevi Önderi, Alevi Önderleri)

    Insanligin yarattigi degerlerin basinda kültür gelir. Kütürel yaratimlar olmazsa insan yasaminin ve toplumlarin bir degeri de olmaz. Insani diger yaratiklardan ayiran en önemli unsur kültürdür. Insan emeginin ve düsüncesinin bulunmadigi yerlerde kültürden söz etmek imkansizdir. Kisiler ölür giderler, ancak arkasinda biraktigi degerlerle yeniden yasarlar, ölümsüzlesirler. Iste insani ölümsüzlestiren, yasami ve biraktigi degerlerin nesilden nesile geçmesi, toplumlari etkilemesi bu degerlerin yaratimindandir. Insan küçük bir deger yaratir. Yaratilan bu degeri toplum alip devlestirir, efsanelestirir, ilgili ilgisiz bir çok misyon yükler. 0 zaman kisinin yarattigi bu öz deger insanligin ortak degeri, ortak kültürü olur. Söz edecegimiz Hüseyin Gazi de bu ortak degerlerden bir tanesidir.

    Devamı..
  • ANADOLUYA IŞIK VERENLER - (Alevi Önderi, Alevi Önderleri)

    ANADOLUYA IŞIK VERENLER
    (Bu kısa yazı bir takvimin kısa tanıtımı için hazırlanmıştır)

    Türklerin Anadolu’ya yerleşmeye başladıkları 12. Yüzyıl’da bu topraklarda tarihin derinliklerinden kalma bir çok kavim yaşamaktadır. Bu yerleşik halkın milliyeti ve dini ne olursa olsun onlarca uygarlığın yaşadığı toprakların ürünü olmaları yadsınamaz.Göçebe bir topluluk olarak Anadolu uygarlığı topraklarına ayak basan Oğuz boyları bu kültür tarafından yadsınamadı, dışlanamadı, kısa sürede bir kaynaşma oluşmaya başladı.







    Devamı..
  • Bir Çilenin Sanatçısı Feyzullah Çınar - (Alevi Önderi, Alevi Önderleri)

    Feyzullah Çınar: Çamşıhı'nın Çamağa köyünde 1937’de doğdu. Türkü söylemeye 1950 de başladı. İlk plağı 1966 da çıktı. Kısa sürede 200 binin üzerinde satış yaparak, en doruğa gitti. Bütün bunlara karşın yaşadığı süreç içinde hiçbir zaman maddi bir gelir elde edemedi. Anakent Belediyesi’nde Park ve Bahçeler Müdürlüğü'nde çöp-çüpçülük kadrosunda çalışırken, ani bir rahatsızlık sonucu yaşamını yalnız bir parkta noktaladı. Ankaralı sanatseverler onun anılarını yaşatmak için her yıl anma günleri düzenliyorlar. Mamak Belediyesi Ozan Der işbirliğiyle Tuzluçayır semtinde “Feyzullah Çınar Parkı” yapıldı.

     

    Devamı..
  • OTMAN BABA - (Alevi Önderi, Alevi Önderleri)

     

    Otman Baba adı her zaman Sarı Saltuk, Kızıl Deli Sultan gibi batıda tekke kurmuş pirlerle birlikte anılır. Tekkesi Bulgaristan sınırları içinde bulunan Hasköy’dedir. ölümünün hemen ardından kendi adına yazılmış Otman Baba Vilayetnamesi’yle ünlenmiştir. Bu Vilayetname yol evlatlarından Küçük Abdal tarafından kaleme alınmıştır. Bu yol evladı Otman Baba’nın yolunu iyi öğrenmiş, onun tarikatının yollarını, geleneklerini, tekkesinde neler yaptığını, neler yapmak isteyip de yapamadıklarını çok iyi bilen bir halifesidir. Bu velayetnameye göre Şeyh Otman Baba yedi dilimli taç giyer, bunlardan iki dilimlisi Elifi Horasani, dört dilimlisi de Hüseyini taç diye adlandırılmıştır.  

     

     

    Devamı..
  • ŞAH HATAYİ - (Alevi Önderi, Alevi Önderleri)

    Şah Hatayı Anadolu Alevi-Bektaşi yada Anadolu Türklüğünde büyük bir öneme sahiptir. Yazdığı şiirler bu gün bile çoğu Anadolu insanının belliğinde ve ezberindedir.  Bütün zamanların cem törenlerinde söylenen deyiş ve gülbenklerde mutlak onun adından söz edilir, deyişleri okunur.

    Osmanlı döneminde iki devlet arasındaki çelişkilerden dolayı Şah İsmail ‘in 16. yüz yılda  büyük bir önemi olmuş olabilir, ancak onun Safavi Kızılbaş devletinin başkanı olmasının ya da devlet kurmasının bu kadar Anadolu insanının  belleğinde  bu nedenle yer etmesinin mümkün olamayacağı da bir gerçektir.






    Şah Hatayı’nın bu kitabımızın içinde özellikle Anadolu Ereni olarak yer almasının asıl nedeni onun soylu bir  geçmişi, Erdebil gibi bir Seyit ocağının güçlü bir kişisi olmasının önemi daha da büyüktür. Çünkü Şah Hatayı Anadolu Alevilerinden çok şey kazanmış olmasının yanında, Anadolu Aleviliğine de çok  şeyler katmıştır. Bunun en önemli yönleri cem törenlerinin biçim ve içeriğinde onun fikirlerinin ağırlığı, arı bir Türkçe ile söylenen deyişlerindeki çekicilik ve coşkunun yanında felsefi görüşleriyle de büyük bir öneme sahiptir.

    Şah Hatayı Hacı Bektaş’a  ne kadar çok bağlı olsa da onun ötesinde Hacı Bektaş Aleviliğine Şiilik unsurlarını çok fazla sokarak biraz daha İslamlaştırmaya katkı sağlamış olması da ayrı bir etkidir. Hacı Bektaş ve 13.yüz yıl Aleviliğinde çok fazla rastlanmayan 12 İmamcılık geleneği 16. yüz yıl Türkiyesi’nde  Şah İsmail Hatayı ile çok daha etkili olmuştur.

    Şah Hatayı’nın Türkmen ve Seyit bir aileden gelmesi, Türk bölgelerinde Erdebil Ocağının bağlılarının olmasını ve Safavi Devletinin kuruluşunda Şiilikten çok Türklüğün ön planda olmasının nedenlerinin başında bu devletin kuruluş aşamasında tüm Türkmen oymaklarının destek ve birlikte olmasının önemi çok daha açıktır.

    Erdebil Ocağı’nın kökleri çok daha eskilere gider ve Şeyh Safiyüddün’e dayanır. Şah Hatayı’nı dip dedelerinden Şeyh Safiyüddün, 1334  tarihinde Erdebil’de ölmüş ve öldüğü  yerini avlusuna gömülmüştür. Daha sonra gömütünün üstüne görkemli bir türbe yaptırılarak bağlılarının  sürekli ziyaretgahı haline gelmiştir. Şeyh Safiyüddün “ Bizde  seyitlik ver, Alevi ya da şerif olduğumuzu sormadım” demektedir. Bu sözlerden şunu da çıkarabiliriz Şah İsmail Hatayı  atalarının daha sonradan  Alevi oldukları.

    Safiyüddün’den sonra yerine geçen oğlu Sadrettin Musa daha sonraları hacca gitmiş ve Medine sultanı Şahabettin Ahmet b. Hüseyin’e altıncı atası  Firuz Şah’ın  soy zincirinin  Musa Kazım’a ulaştığını onaylatmıştır.  Böylece  Safavi dedelerinin soy kütüğü  ve seyitliği onaylanmış olmaktadır.

    Hatayı’nın soyu daha sonra şöyle gelmektedir. Hace Ali Şah, Şah İbrahim ve Anadolu ve bölgesinde oldukça etkili olan ve Safavi devletinin çekirdeğini oluşturan ve aynı zamanda da Akkoyunlu Devletinin başı olan Uzun Hasan’ın damadı Şeyh Cüneyt Anadolu’ya gelip  dönemin padışahı 2. Murat’a hediyeler yollayarak kendisine Anadolu Osmanlı topraklarında yurt verilmesini istemiş, ancak  ll. Murat olumsuzlaştırmıştır. Buna karşın Cüneyt Anadolu’da talipleri arasında gizlice örgütlenmelerini sürdürtmüştür. Siyasi hareketleri ortaya çıktığında da Anadolu’dan ayrılıp yeniden dayısı Uzun Hasan’a gitmiştir. Şeyh Cüneyt 1460 yılında Şirvanşahlarla yapılan bir savaşta hakka yürümüştür.

    Ölümü öncesi vasiyeti üzerine  Erdebil postuna Uzun Hasan’ın kızından olan oğlu  Şah Haydar’ın oturmasını bildirdi. Bir çok oğlu olmasının yanında kendi düşlerinde gerçekleştiremediklerini oğlu aracılığıyla yapmak istemesinde bu siyasi düşünce yatsa gerek.

    Çünkü Uzun Hasan’ın yeğeninin  bu postta daha da etkili olacağı bir gerçekti.Daha sonra Haydar’ın, yine dayısı kızı Halime Begim’le evlenmesi  babasının düşlerini bir adım öne çekmişti. Haydar kendisini çok iyi yetiştirmiş, zeki, atılgan, iyi ilişkiler kuran bir kişiliğe sahiptir. Haydar’ın üç oğlu vardır, Şah İsmail adıyla devlet kuracak olan  konumuz kahramanı Hatayı en küçük oğludur.

    Şah İsmail Hatayı’nın  doğum tarihi 17 Temmuz 1487 olarak kayıtlara geçmiştir.

    Şah Haydar da babasından bir adım ileri giderek bir devlet başkanı gibi geleceği kurgulamış, siyasi faaliyetlerini Anadolu Türkmenleri üzerine yoğunlaştırmıştır. Öylesine bağlıları çoğalmış ki Anadolu Türkmenlerinden Erdebil ziyaretleri padişahı bile ürkütür olmuştur. Şah Haydar yaşamında hükümdar gibi davranması yanında yandaşlarına sıkı bir eğitim ve savaş taktikleri öğretmiştir. Erdebil tekkesinde yetişen kimseler çeşitli yerlere yollanarak güç kazanılıyordu. Şah Haydar’ın tekkesi bilim ve sanat adamlarıyla dolup taşımaktadır.

    2. Bayazıt’ın yaşlanması, devlet işlerini  daha çok vezirlere bırakması, Anadolu  halkının giderek yoksullaşması ve çaresiz kalan halkın bütün umutlarını Erdebil post sahibi Şah Haydar’a bağlamaları, geleceğin  Safavi devletinin doğmasına hızlı bir şekilde zemin hazırlamaktaydı.

    Şah Haydar’ın 1488 Ağustosunda   Biçen oğlu Süleyman’la yaptığı bir savaşta hakka yürümesiyle yerine büyük oğlu Yar Ali geçmiştir. Yar Ali’nin çevresinde toplanan yığınlar Uzun Hasan’ın oğlu Yakup Bey’i kuşkulandırmış ve  Haydar’ın üç oğlunu da tutuklattırmış ve  dört yıl süreyle İstar Kalesinde hapsetmiştir.Yakup Bey’in ölümü üzerine oğlu Rüstem üç kardeşi hapisten çıkarttı. Ancak Yar Ali 1493 yılında öldürüldü. Bu sıralarda 6 yaşlarında bulunan  İsmail babasının bağlıları tarafından  kaçırılarak saklandı.Uzun bir ara  gözlerden ve gönüllerden  uzak tutulan İsmail bu sıralarda çok iyi yetiştirildi.Çocuk yaşlarda bilim ve becerisi, yeteneği, zekası, sanat ve Edebiyata  ilgisinin yanında çok iyi bir savaşçı gibi de yetiştirilmişti.

    Akkoyunlu devletinin içindeki huzursuzluk İsmail’e yaradı. İsmail artık açığa çıkmış, halkın kendisine aşırı bağlılığı ve gittiği her yere  binlerce insanın akması çevreyi de ürkütüyordu. İsmail 12 yaşında iken  Gilan’dan ayrıldı. Yanında bulunan mürit (talip) leri ile Erdebil’i ziyaret etmek istedi ancak Erdebil valisi kendisini buraya  sokmadı.

    İsmail, taraftarlarıyla birlikte 1500 yılının hemen ilk baharında Erzincan’a yöneldi. Bu süreler içinde büyük hazırlıklar yapılmıştı. Bütün  boylardan Türkmenler akın akın Erzincan’a akıyordu. Sıvas,Tokat ve Amasya’dan Ustaculu, Şamlu, Rumlu Türkmenleri, Antalya’dan Tekeli Türkmenleri,  Maraş’dan Zulkadir Türkmenleri, Tarsus ve Adana’dan Varsak Türkmenleri  Erzincan’a doğru gidiyordu.

    Erzincan’da toplanan Türkmenler  çocuk yaşlardaki İsmail’in önderliğinde Safavi Kızılbaş Devleti’nin temelini atıyordu. Bu Erzincan kurultayı  Osmanlı’nın doğu ve Güney Doğusunda yeni bir devletin varlığını adım adım hissetmeye başlamıştı.

    1501 Ağustos ayından büyük bir kalabalıkla ayrılan İsmail ordusu, hedefini Şirvana dönmüş ve burada yapılan savaşta Şirvan ordusunu darma dağan etmişti. Şirvan Şahı Firüz öldürülerek, devletin kadrosu, valiler, vezirler, komutanlar hemen belirleniyordu.  Bu hız ve heyecenla Akkoyunlu  Mirza’da yenilmiş ve Akkoyunlu devleti kısa sürede tarihe karışıyordu.

    Bu sıralar İsmail 14-15 yaşlarında fidan gibi bir gençti. Gösterişli, kültürlü, yetenekli, gözünü budaktan esirgemeyen verdiği kararlarda tecrübeli bir hükümdar gibi hareket ediyor ve çevresine güven veriyordu. Bu güvenle aşırı İsmail sevgisi birleşince ölümüne bağımlı bir kitle ve savaşacak ordu ortaya çıkıyordu.

    İsmail artık devletini kurmuş, Akkoyunlu ve Karakoyunlu devlet toprakları İsmail’in olmuştu.İsmail devletin adını dip nededesi Safayidün’ün adından dolayı Safavi devleti koymuştu. Herkes bu gözü pek, genç yetenekli hükümdar karşısında tir tir titriyordı. Ancak İsmail Osmanlı devleti ilişkileri çok iyi gitmekteydi. Osmanlı padişahı Bayazıt İsmail’e oğlum, o da Bayazıt’a baba diye hitap etiğini kaynaklar yazmaktadır.

    Şah İsmail Hatayı devletini kurduktan sonra sarayda kendi çevresini oluşturmuş, ne kadar sanatçı, bilim adamı, ozan varsa artık  Safavi sarayının içinde toplanmaktadır. Sık sık şiir okuma, atışma günleri düzenlenir. Saz söz sarayın en vaz geçilmez durumlarıdır.

    Şah İsmail  Hatayı, Hatayı  adını şiirlerinde mahlas olarak kullanmaktadır. Zaten  hükümdar Şah İsmail Şair Dede Hatayı ile yan yana konulması mümkün olmayan bir durum gibi görülmektedir. Şiirlerindeki, incelik, güçlü felsefe, sevecenlik, sanki hükümdar Şah İsmail’le  çelişir niteliktedir. Bu kadar güçlü ozanlığın yanında çok yetenekli, güçlü büyük bir savaşçı Şah İsmail olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gün ki koşullarda iki ayrı kişiliği yan yana koyan bir kimse ikisinin farklı bir kişi olduğu kanaatine vara bilir. Elde kesin tarihi ve bilinen kaynaklar olmasa böyle düşünmek en mantıklısı denebilir. Sanki iyi ile kötünün yan yana konması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Bir tarafta güçlü, ezici, acımasız bir Şah, diğer taraftan köşesine çekilmiş tanrısal varlıklardan ve insanın tanrı bütünlüğünde oluşması için köşesinde şiirlerden başka  bir şey düşünmeyen bir halk ozanı  Hatayı vardır.

    Doğuda böyle genç, disiplinli, dirayetli üstelik şiirleri Osmanlı ordusu içerisinde ezbere okunan bir hükümdar varken  Osmanlı devleti ne durumdaydı?

    Bir yanda çok yaşlanmış ikdidar erkini kullanamayan bir padişah 2. Bayazıt, bir taraftan iktidar mücadelesi veren güçlü şehzadeler var.Birincisi Şehzade Ahmet, iktidara en yakın ve Bayazıt’ın tuttuğu ve bu amaçla çok iyi bir eğitim almış ve Amasya valisi, ikinci Şehzade Korkut, Antalya valisi, üçüncüsü ve en küçük  kardeş Şehzade Selim Trabzon valisi. Her üç kardeşin iktidar mücadelesi yılların birikim ve hazırlığıyla sürmektedir. Şansı çok yüksek olan Ahmet’i Anadolu Türkmen Alevileri tutmakta, Korkut’u kendi yakın çevresi tutarken, gözünü budaktan esirgemeyen, atak bir şehzade olan Selim’i ise Anadolu eşrafı, toprak ağaları, Sünni dini guruplar desteklemektedir.

    Selim’in arkasındaki güçlü destek paradır.Daha Trabzon valisi iken bir padişah gibi çalışıp, bir padişah gibi karar alma uygulama becerisin rahatlıkla göstermektedir. O dönem padışah olacakmış gibi Anadolu’da  Alevi ileri gelenleri, Şah İsmail yanlısı görüntüsünü  hissettiklerinin defterlerini,sicillerini tutmaktadır ki padişah olunca o defterler dürülsün.

    Padişah’ın oğlu Ahmet’i İstanbul’a davet etmesi  Selimi erken hareket etmeye sevk etmiştir.Ahmet’in her hareketinde babasını sıkıştırmaktan geri durmamaktadır. Sonuçta kurnazlığı ve zekası sayesinde babasını alt etmesi ve kardeşlerinin işini bitirmiştir.Hemen iktidar koltuğuna oturunca bütün yapacaklarını sekiz yıllık bir yaşamına sığdırmış. İlk olarak kimi kaynakların doksan bin, kimi kaynakların da kırk bin diye yazdıkları  Alevi katliamını gerçekleştirmiş, Şah İsmail’in üzerine giderek o güçlü ve inançlı orduyu perişan ederek Çaldıran’da savaşı kazanmıştır.Ardından Mısır üzerine sefer yaparak Fatımileri yenip halifeliği Osmanlı’ya kazandırmıştır.

    İşte bu tarihten  sonra Alevi inancı taşıyanlar için Anadolu’da yaşamak zorlaşmıştır.     

    Şah İsmail  Hatayı için Çaldıran gerçekten de büyük bir yıkım olmuş, her şeyini kaybetmiştir.Karısını bile.Bu moral çöküntüsüyle inzivaya çekilen genç ve güçlü hükümdar sanırım yaşamının geriye kalan bölümünde Hatayı olmayı başarmış denebilir. Yoksa onca şiiri genç ve savaş dönemine sığdırmış olamazdı. Zaten buna zaman da yoktu.

    “Şah İsmail’in yaşamını salt savaşlar öyküsü olarak ele almak kanımızca çok yanlıştır. Kısa sayılacak ömründe (37) yıllık yaptığı işleri ele almak bu büyük adamın gerçek dehasını hiçbir kuşkuya yer vermeden ortaya çıkartır. Diyebiliriz ki Oğuz- Türk kültürünün ve birliğinin yaşaması için çırpınan Şah İsmail, bu alanın  Hacı Bektaş’dan sonraki ikinci odağıdır. Soruna yalnız Sünni ve Osmanlı gözüyle bakan tarihçiler onu “mülhit,zındık,müflüs,lain” diye nitelerler”

    Kimileri ne söylerse söylesin, kimileri de yanlı ve yanlış nitelesin, o insanlardan  Türk kültür ve düşüncesine çok büyük hizmetler vermiştir. Onun hükümdarlığıyla birlikte Tebriz sarayında Türkçe şiir okuyanların sayısı günden güne çoğalmış ve adeta saray bir ozanlar evi durumundadır.Şah İsmail’in Yavuz’a yazdığı Türkçe mektuplar, Yavuz’un da Şah İsmail’e yazdığı Farsça mektuplar zaten bu kültürün kimlerin yozlaştırdığını,kimlerin koruduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.

    Başka söze ne gerek var.

    Şiirler zaten söyleyeceğini söylüyor

      Nejat Birdoğan, Şah İsmail Hatai, Can yayınları 1991 s.9

     Abdul Baki Gölpınarlı, şiilik s.172

      Nejat Birdoğan, age.s.9

     Nejat Birdoğan, age.s.18


    Gülağ Öz

    Devamı..

Son Makaleler

Popüler