Arama Sonuçları: ehlibeyt

  • İMAM RIZA’NIN DİLİNDEN KURAN’DA EHLİBEYT

    KAZIM BALABAN

    Halife Memun’un huzurunda toplanan Irak ve Horasan alimlerine sordular. Sonra da kitabı, kullarımızdan şeçtiklerimize miras kıldık. (108) ayetinin manası nedir?

    Ulema Allah, bu ayetten bütün ümmeti kasdetmiştir.

    Halife Me'mun, İmam Hulki Rıza’ya sordu : Sen ne söylüyorsun?

    İmam Rıza: Ben onların dediği şekilde demiyorum. Allah, bu ayetten Peygamberin Ehl-i Beyt'ini kastetmiştir. Memun: Allah, nasıl ümmeti değil de yalnız Ehl-i Beyt'i kasdetmiştir.

     

    Devamı..
  • Ehlibeyt Haklıdır (ALEVILIK, ALEVI, Islam, Müslüman)

    İnançsal manada yaşadığımız (baskıların, katliamların, zulümlerin....) ve yaşamımızın bir çok yönden sıkıntılı geçmesinin en önemli sebebi; Ehlibeyte yapılan haksızlıklardır. Ehlibeyte yapılan haksızlıkların ceremesi günümüze kadar sürdü ve gelecekte de sürecek. Bunun böyle algılanması gerekiyor. Öyle basite indirgeyerek ve “tarihte kalmış bir olay” olarak yorumlamak gerçekçi değil.





    Ehlibeyte haksızlık yapılmış, Ehlibeytin hakları yenilmiştir. Sadece hakları yenilmekle kalınmamış, Ehlibeytin soyunu ve taraftarlarını yeryüzünden yok etmek için akıl almaz mücadeleler verilmiştir. Elbette Ehlibeyte bütün samimiyetiyle inananlar bedeller vermişlerdir. İşte bu verilen bedellerin şekillendirdiği kişilikler olarak diyoruz ki; Ehlibeyt haklıdır ve haklılık uğruna verilen ve verilecek bedellere eyvallah.

    Konuya hakim olmayanlar anlamakta zorluk çekeceklerdir. Bu yüzdende basit bir iktidar kavgası olarak göreceklerdir. Ancak bilinsin ki Ehlibeytin davası bir iktidar olma davası değildir. Öyle algılamak olaya yabancı kalmaktır.

    İktidar davası olmayan Ehlibeytin davası; özü itibariyle insanı anlamlı bir hayatın sahibi yapma, anlamına uygun bir yaşamın sahibi yapmanın davasıdır.

    İnsan fıtratı itibariyle soylu ve asildir. İnsanda Tanrının nuru vardır. İnsan; kutsal bir varlıktır. Meleklerden üstün olan insanın bunun bilincine ulaşması ve İnsan-ı Kamil olması gerekiyor. Doğrusu budur. Her türlü kirden, kibirden, hayvanilikten, bencillikten, düşkünlükten kurtulup-arınıp öz varlığını bulması ve böylece külli varlığa kendi cüzzi varlığını İnsan-ı Kamil olarak, lafzen değil, hakikaten insan olarak ulaşması/varması gerekiyor. Amaç budur. Ehlibeytin davası da budur.

    Belki bilinç noktasında bir çok Ehlibeyt taraftarı Ehlibeytin bu ulvi davasının idrakinde değildir. Kalben bazı sezgilerle Ehlibeyte bağlıdır. Bu da şüphesiz onurlu bir tutumdur. Ancak önemli olan kalben ve fikren bu yüceliğin farkında olmaktır. Ehlibeyt davasının insanlık davası olduğu “insanı insan yapma” davası olduğu bilince çıkarılmalıdır.

    Her Ehlibeyt taraftarı kendi kişiliğinde bu davayı temsil ediyor. Yaşadığı olumlu olumsuz bir çok şey bu taraftarlıkla ilgilidir. İster tarihsel birikimin şekillendirmesi ile gelen ilgiler olsun, ister Ehlibeyt düşmanlarının güncel baskıları olsun. Dolayısıyla yukarıda izah etmeye çalıştığımız “sıkıntılarımızın sebebi Ehlibeyt taraftarı olmamızdır” belirlemesi öylesine yapılmış bir değerlendirme değildir. Elbette sıkıntılarımızın tamamını Ehlibeyt taraftarlığı yüzünden olduğunu söylemiyoruz. Ancak bizce bazı önemli sıkıntılarımız bu sebeptendir. Görünürde böyle algılanmıyor olabilir. Fakat görünenle de yetinmemek gerekiyor. Daha detaylı ve kapsamlı bakılmalı.

    Baskılar ve zulümler kendine güvensiz, silik kişilikler ortaya çıkarır. Ehlibeyt düşmanlarının hedeflediğide budur. Şüphesiz bu silik kişiliğin farkına varıp bunu aşarak önderlik kabiliyetini ortaya çıkarıp görevlerini yerine getirenlerde vardır. Sözlerimizin asıl muhatapları, Ehlibeyt davasının insanlık davası olduğunun ayırdına varan kişilerdir.

    Ehlibeyt davası insanlık davasıdır. Bu dava için verilen ve verilecek tüm bedellerin başımızın üstünde yeri vardır. İnanıyoruz ki Ehlibeyt kazanacak. Ehlibeyt haklıdır. Ehlibeytin haklılığını bıkmadan, ısrarla dile getirmeliyiz. Bazı aymazların tarihsel gerçek diye sundukları saçmalıkları çürütmeliyiz. Bunlardan yola çıkarak, Ehlibeytin haklılığı konusunda şu hususların altını bir kez daha çizmeliyiz.

    ·        Hz. Peygamberin vefatından sonra Sünniler – kim olursa olsun- sahabelere daha sonraları dört mezhep imamlarına ve din adamlarına yöneldiler.

    ·        Ehlibeyt taraftarları ise on iki imamlara ve onların işaretleri doğrultusunda yola devam ettiler. Hz. Peygamber bu noktada; “size iki büyük kurtarıcı kulp bırakıyorum. Birincisi Kuran, ikincisi de Ehlibeyttir. Bunlara tutunursanız, doğru yoldan şaşmazsınız” diye buyurmuştur.

    ·        Bilindiği gibi sünnet, Hz. Peygamberin kararları, ibadet şekilleri, davranış, inanç ve yaptıklarıyla ilgili hükümleri kapsar. Sünniler buna dört halifenin ve sahabelerinkilerini de katarlar. Buna dayanak olarak da “sahabeler, yıldızlara benzer. Hangisine uyarsanız, orada ışık bulur, hidayete erersiniz” ve “sahabeler aynı anda ümmetimin güvencesidirler” adlı iki hadisi kaynak gösterirler. Oysa bu “yıldız” diye sunulan sahabelerin içinde bir çok karanlık ve kötü kişide vardır. Bu karanlık kişiler nasıl yıldız olup da yol gösterici oluyor? Bunların yanlış olduğunu akıl ve vicdan sahibi her Sünni kabul etmelidir. Bir tarafta Hz. Peygamberin “Kurtuluş gemisi, Hidayet imamları, Gecelerin ışığı” diye işaret verdiği Ehlibeyt, diğer tarafta içinde karanlık kişilerinde olduğu grup. Bir tarafta nurlu ve kutsal bir yapı, diğer yanda Hz. Peygambere karşı her türlü hileyi ve zalimliği zamanında yapmış kişilerin başını çektiği grup. Kim haklı olabilir böyle bir durumda? Ehlibeyt mi Muaviye, Yezit ve diğer yandaşları mı? Akıl ve vicdan sahibi Sünniler bunu evirip çevirmeden cevaplamalıdırlar.

    Hz. Ali, Ehlibeyt ve on iki imamların değerine dair şu önerileri yapıyor:“Peygamberimizin Ehlibeytine bakınız. Onların izinden çıkmayınız. Dediklerinden ayrılmayınız. Onlar sizi hidayet yolundan ayırmazlar, belirsizliklere sokmazlar. Dururlarsa, sizde durunuz, kalkarlarsa sizde kalkınız. Onların önüne geçmeyiniz. Geçerseniz yıkılırsınız. Onlardan geri kalmayınız, kalırsanız helak olursunuz”.

    “Ehlibeytimiz, ilmin dirilmesi ve cehaletin ölümüdür. Onların düşünceleri, size kendi düzeylerini bildirir. Diş görünüşleri, güvencenin göstergesidir. susmalarında bir ifade gücü ve mesaj derinliği saklıdır. Haktan ayrılmayı bilmezler. Kendi aralarında ihtilafa düşmezler. Kendileri, İslamın sarsılmaz direkleridir. Onların bulundukları yer, sığınmanın durağıdır. Hak, yerini onların yanında bulur. Batıl olanlar kaçar, yerleşmeden yıkılır dili tutulur. Dini mantık ve akıl yolu olarak bilirler. Dinde efsanelere, masallara ve kulaktan dolma bilgilere yer vermezler. 

    İlim yolunda, onlarla beraber yürüyenler, bir azınlıktır. İlmin gösterisinde bulunanlar ise çoğunluktur”.

    Evet, şahların şahı, merdanların merdi böyle buyuruyor. “Din akıl ve mantık yoludur” diyor Hz. Ali. Dinin hurafelerle işi olmaz. Ancak gelin görün ki geçmişte ve günümüzde din adına cehalet, hurafe, kulaktan dolma bilgilerle insanlar avutuluyor. İlmin dirilmesi ve cehaletin ölmesi demek olan Ehlibeytin ise insanlara ulaşmaması için her türlü yöntem uygulanıyor. Biliniyor ki Ehlibeyt, yani ilmin dirilmesi olan, dini akıl ve mantıkla algılamak olan Ehlibeyt insanlara ulaşırsa kendi çıkarları bozulacak. Bu sebepten Ehlibeytin inancı ve düşüncesi engelleniyor. Bu noktada Ehlibeyt taraftarlarına düşen ise vehimlere kapılmadan, inançlarından en küçük bir aralık bırakmadan Ehlibeyte sarılmaktır. Ehlibeyt, gerçek imanın ve kurtuluşun gemisidir. Ehlibeytin haklı ve doğru olduğuna inanacağız. Bunun için sayısız kanıtlarımız var.

    Defaaten dile getirdik daha defalarca da dile getireceğiz. Ehlibeytin haklılığına, Ehlibeytin inanç anlayışına inananlar kurtuluşa erenlerin yani “Güruhu Naci” nin saflarında olanlardır. Buna inanmak gerekiyor. Öyle sözle değil, bütün benliğimizle inanmalıyız. Ehlibeyte inananlar hiç bir zaman kaybetmezler. Altını bir kez daha çizelim ki kaybetmezler. Kısa vadede kaybediyor gibi görünseler de aslında  zafer onlarındır. Çünkü onlar kurtuluşun gemisine binmiş olanlardır. Onlar Güruhu Nacidir.

    Ehlibeyt haklıdır. Haklılığı bütünlüklü bir haklılıktır. Yani öyle salt bir  konuda değil, bütün olarak haklıdır. Haklı olmasına ve haklı olduğuna dair onlarca delil olmasına rağmen neden hala bir çok kişinin aklında soru işareti var? Neden hala en basitinde hilafet konusunda bile bir çok Sünni gerçekleri kabul etmiyor ve yadsıyor? Bu bariz gerçeklerin nasıl oluyor da üstü örtülebiliyor? Bunu nasıl açıklayacağız.

    Aslında bütün bunların açıklaması son derece basit. Çünkü haklı olmak yetmediğinden iktidar olan güç kendi doğrularını hakim kılabiliyor. Yani ne kadar haklı olursanız olun eğer güçlü ve iktidar sahibi değilseniz hakkınız göz göre göre inkar edilebiliyor. İşte Ehlibeytin haklılığı konusunda yaşananda budur. Ehlibeyt haklıdır ancak iktidar olmadığı için haklılığı kabul görmüyor. Haksız olanlar iktidar oldukları için tezlerini kabul ettiriyorlar. Bu noktada Gadir Hum`da verilen biatlar ve sonrasında hiç bir şey olmamış gibi davranışlar ibret vericidir.

    Gadir Hum`da ne oldu?

    Hz. Peygamber Veda Haccı sırasında Gadir Hum denilen mevkide binlerce insanın önünde Hz. Ali`yi kendisinden sonra halife olarak tayin ediyor. Bu binlerce kişinin içinde Ebu Bekir ve Ömer de var. Ebu Bekir ve Ömer Hz. Ali`yi tebrik ediyorlar. Bu tebrik etme aynı zamanda Hz. Ali`nin önderliğini kabul etmedir de. Ancak Hz. Peygamberin vefatından sonra bir oldu-bittiye getirerek Ebubekir halife ilan ediliyor. Daha Hz. Peygamberin defin işlemi yapılırken bu olay gerçekleşiyor. Bu gerçektir. Yığınla Sünni kaynak bile bu olayı doğruluyor.

    Peki neden böyle oldu? Neden Hz. Ali buna rıza gösterdi? Neden Gadir Hum da ki biatlar unutuldu? Bunları nasıl açıklamak gerekiyor. Bunların açıklaması da öyle zor bir şey değil. Az buçuk bu konularda kafa yoran herkes doğrulara ulaşabilir.

    Hemen belirtelim ki Hz. Ali bu seçimi hiç bir zaman onaylamamıştır. Bu konuda bir çok açıklamalar vardır. Hz. Ali bu günleri çok zorlu günler olarak nitelendiriyor ve “boğazımda dikenle sabir ettiğim günler” olarak nitelendiriyor.

    Bunca insan nasıl biatlarından döndüler? Bunların bazıları Hz. Ali`ye düşman olanların etkisi altındaydılar. Hatta bu düşmanlık daha sonraları Sıffin, Cemel savaşlarında daha açık olarak ortaya çıkmıştır. “Müminlerin annesi” diye lanse edilen Aişe, Hz. Ali şehit edildiğinde şükür namazı kılmıştır. Bu tür düşman kişilerin etkilediği veya bir şekilde zorla bastırdığı kişilerin biatlarına sadık kalmaları beklenemez. Hz. Ali‘ye bağlı olan ve bunu canları pahasına da olsa savunanlarda vardi şüphesiz. Ancak bunlar azınlık konumundaydı.

    Bilinir ki güçlü olan, iktidar ve yetki sahibi olanlar her zaman doğruları manipule edebiliyor. Hilafet konusunda  da yaşanan budur. Ancak burada samimi ve dindar Sünni kardeşlerimize şunu hatırlatmak isteriz: Tarihsel duruş ve tarihsel işleyiş bakımında yeri çok az olan hatta olmayan bir sahabenin meziyetlerini anlata anlata bitiremiyorsunuz. Peki Ehlibeyti neden es geçiyorsunuz? Ehlibeyt ki kutsal ve nurludur. Sıradan bir sahabe için litrelerce gözyaşı dökersiniz. Peki neden “Cennetin Efendileri olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin” için iki gözyaşını çok görürsünüz. Hiç bir gerekçenin arkasına saklanmadan bu ve benzer soruların cevapları verilmelidir.

    Haklı noktalar öyle çok ki hangisini dile getirelim... Emevi ve Abbasi devletleri yöneticileri Hz. Ali'ye kalemi ve kılıcıyla düşman olan herkesi ödüllendiriyordu. Hal böyle olunca Ehlibeyte düşman olmak kolay bir kazanç ve mevki kapısı oluyordu. İnanmayanlar için kaynaklar ortada duruyor. Her türlü araştırma imkanı vardır.

    Sonuç olarak şunları ekleyelim: Ehlibeyt taraftarları yollarının Sırat-ül Müstakim olduğunu, cennette ve dünyadaki anlamlı yaşama götüren yol olduğuna emin olabilirler. Ehlibeyti tanımayan veya Ehlibeytten  uzak duranlar ise araştırmalarda bulunup neyin doğru, neyin yanlış olduğunun sonucuna ulaşabilirler.

    Biz inanıyoruz, Ehlibeytin haklı olduğuna ve Ehlibeytin gemisinin Nuh `un gemisi olduğuna inanıyoruz. Yüreğimiz Ehlibeyte olan sevgi ile taşmaktadır. Yobazlar ve yozlar bunu anlamakta zorlansalar da bu böyledir. Ne mutlu bu duygu ve düşüncede olup hayatı anlamına uygun yaşayanlara. Onlara selam olsun. Onları irşat edip aydınlatan Ehlibeyte selam olsun.

    Devamı..
  • HZ. MUHAMMED VE EHLIBEYT

    Hz. Muhammed, M. 20 Nisan 571 yilinda Mekke’de ve Kâbe’nin içinde dünyaya geldi. 40 yasinda iken kendisine “nebilik” verildi. 23 yil boyunca Islam dinine hizmet etti.

    Hz. Muhammed, M. 20 Nisan 571 yilinda Mekke’de ve Kâbe’nin içinde dünyaya geldi. 40 yasinda iken kendisine “nebilik” verildi. 23 yil boyunca Islam dinine hizmet etti. 63 yillik ömrünün 10 yilini Medine’de geçirdi. 8 Haziran 632 yilinda Medine’de Hakk’in rahmetine kavustu. Hz. Peygamber’in kabrinin bulundugu yer, içinde yasadigi evinin odasidir. Peygamber’in vasiyeti üzerine vefat ettigi odaya defnedilmistir. Ancak bu kabir, bugün yapilan genisletmeler sonunda “Mescid-i Nebevi”nin içinde kalmistir. Her kaynakta ayri ayri tarihlere ratliyoruz. Ancak gerçek olan su ki, 40 yasinda iken nebilik verilmis, nebiligi 23 yil devam etmis, 63 yasinda ve 8 Nisan 632 de Hakk’a yürümüstür.

    Hz. Peygamber’e ilk vahiy ne zaman ve nerede geldi?
    Tarihçilerin yazdigina göre Hz. Muhammed’e ilk vahiy, kirk yasinda iken M, 610 Ramazan ayinin içinde “Hira Dagi”nda gelmistir.
    Hz. Muhammed’e ilk olarak hangi ayet nazil olmustur?
    Ilk olarak “Yaratan Rabbi’nin adiyla oku” diye baslayan, “Âlak S uresinin ilk bes ayeti” nazil olmustur.

    Hazret-i Muhammed’in Mekke’den Medine’ye gidisi hangi tarihte ve hangi sartlarda oldu. Giderken yerine kimi birakti?
    Hz. Muhammed’in Peygamber’ligini kabul edemeyen Ümeyye ogullari, diger kabilelerle de anlasarak, Hz. Muhammed’i öldürmeyi planlamislardi. Bu durumu ögrenen Allah’in Resulü, olayin olacagi gece yatagina Hz. Ali’yi yatirip, gizlice Mekke’den ayrilip, Medine’ye göç etti. 622 tarihinde gerçeklesen bu olaya, hicret denildi. Bu tarih, Müslüman’larca yeni bir dönemin baslangiç tarihi, yani Mülsümanligin baslangici sayildi.

    Hz. Muhammed’in Ehl-i Beyt’i kimlerdir?
    Hazret-i Muhammed’in Ehl-i Beyt-i; Hz. Imam Ali, Hz, Fatima, Hz. Imam Hasan ve Hz. Imam Hüseyin’dir. Bu bes kimseler, Al-i Aba, Penç-i Ali ve Besler gibi isimlerle de anilirlar. Daha iyi kavrayabilmek için, Ehl-i Beyt-i söyle açiklayabiliriz:

    1- Bir kudsi hadiste: “Levlâke levlâk lemâ halakte eflâk” buyurmustur. Mealen: “Ya Muhammed! Seni varligim için yarattim ve benim dilegim sensin. Ben on sekiz bin âlemi, senin için yarattim. Eger seni ve Ehlibeyt’ini yaratmayacak olsaydim, evet sen olmasaydin, yerleri ve gökleri ve her ikisi arasinda bulunan tüm varliklari yaratmazdim” diyor.
    2- Yine Cenab-i Allah Kuran’da, Hz. Peygamber’e: “Kul lâ es’elüküm aleyhi ecren illel meveddete fil kurba” buyurmustur.

    Mealen: “De ki: “Ben tebligime karsilik sizden, akrabami sevmeniz disinda hiçbir sey istemiyorum.”
    Ayette, “meveddet” sözcügü geçmektedir, bu söz, sevgidir, bagliliktir.
    “Kurba” sözcügü ise “akraba” dir. Bu da mutlak baglilik ve sevgidir. Bunun için tüm âlem, Allah Resulü’nün Ehlibeyt’ini, yani yakin akrabalarini sevmek mecburiyetindedir. Çünkü bu sevgi, Islam âlemine farz kilinmistir.
    Bunun için de sevgili Peygamber’imiz. Bir hadisine: “Benim Ehlibeyt’im Nuhun Gemisi’ne benzer, kim ki bu gemiye bindi; kurtulusa erdi, binemeyenler ise delâlette kaldilar” buyurmustur.

    3-Yine Kuran’da: “Innemâ yüridüllahü liyüzhibe ankümür ricse ehlel beyti ve yutahhireküm tathira.”
    Mealen: “Ehlibeyt! Allah sizden, sadece günahi gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”
    4- Su ayette de: “Innallahe ve melâiketehü yusallune alen nebiy, yâ eyyühellezine âmenu sallu aleyhi ve sellimu teslimâ.”
    Mealen: “Su bir gerçek ki, Allah ve melekleri, Peygamber’e salât ederler. Ey müminler! Siz de ona salât getirin ve tam teslimiyetle selâm verin” denilmektedidr. Bu ayetin inisinden sonra orada hazir bulunanlar, Hz. Peygamber’e: “Ya Resulüllah! Sana nasil salavât getirelim?” diye sordular. O, vakit Allah’in Resulü: “Allahümme salli alâ Muhammed ve âl-i Muhammed deyin” dedi. Burada geçen “âl-i” sözü, Hz. Imam Ali, Hz. Fatima, Hz. Imam Hasan ve Hz. Imam Hüseyin’i de kapsamaktadir. Böylece, Hz. Muhammed ve onun Ehlibeyti’ne salavât getirmek tüm müminlere farz olmustur.
    5- Kuran’da: Kuskusuz biz sana “Kever”i verdik. Simdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asil soyu kesik olan, süphesiz sana hinç besleyendir.
    Burada birinci ayet, müjde ayetidir. “Biz sana kevseri verdik, senin soyun kevserden gelecektir” deniyor. Kevser’in pek çok anlami vardir, ancak burada neslin çogalmasi anlamindadir. Nesil kimden gelecektir? Tabi ki, Hz. Fatima ile Hz. Ali’den devam edecektir ve öyle de olmustur. Kerbelâ’da tüm erkekler, sehadet serbetini içtikleri halde, “Imam Zeynel Abidin” sag kalmis ve Hz. Muhammed’in nesili ondan yürümüstür. Hz. Peygamber’in Ehlibeyt’i hakkinda degisik yorumlar vardir ve bu yorumlarin kaynaklarindan bazilari sunlardidr.
    Diger Kaynaklara Göre Ehlibeyt:
    1- Ebû Saidî Hudri, Mücahid, Katâde ve diger sahabelerin açiklamalarina göre Ehlibeyt: Hz. Imam Ali, Hz. Fatima, Hz. Imam Hasan ve Hz. Imam Hüseyin’dir.
    2- Imam Timrizi’nin de Ümmi Seleme’den “tahric” ettigine göre, Ümmi Seleme: “Bu ayet benim odamda nazil oldu. Hz. Peygamber, bu ayeti okudugu zaman, ben de kapinin yaninda bulunuyordum. “Ya Resülullah! Ben Ehlibeyt’ten degil miyim?” diye sordu. O vakit Resülullah buyurdular ki: “Süphesiz sen de hayra müteveccihsin, Peygamber zevcelerindensin” dedi ve o sirada odada bulunan Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i abasinin altina aldi ve: “Ya Rabb! Bunlar benim “Ehlibeytim”dir. O halde onlardan kiri gider, onlari tertemiz yap” diyerek “Ahzab Süresi, 33 ayeti” okudu.
    4- (Said bin Cübeyr, ibn. Abbas’tan rivayet olarak bildiriyor. Ikrime, Mukattil’in sözleri de bu yöndedir. Bunlara göre “Ehlibeyt” Resülullah aleyhe ve selem efendimizin zevceleridir. Çünkü, “Beyt-i sâdet de bulunanlar, onlardir.
    5- Ehlibeyt, Hz. Peygamber’in hane halkidir ve tüm esleri, evlatlari, torunlari ve Hz. Ali de buna dahildir” diyenler de mevcuttur.
    Devamı..

Son Makaleler

Popüler