Arama Sonuçları: alevi

  • Çerağ/Delil - Alevi Alevilik

    Çerağ/Delil


    Çerağ ve delil kelimeleri/kavramları genel manada bir birinden farklı anlamlara sahip olmakla beraber Alevi inancında birlikte kullanılan kavramlardır. Çerağ kelimesi Farsça bir kelime olup kandil, güneş, mum, lamba, çıra anlamına gelmektedir. Delil ise Arapça bir kavram olup rehber, yol gösterici, kılavuz anlamına gelmektedir. 




    Cemlerimizdeki on iki hizmetlerden biride çerağı yakma, başka bir kavramla delili uyandırma görevidir. Bu hizmete hem çerağcı hemde delilci denilir. Çerağ ve delil Alevi inancında bir birinin içine geçmiş, biri diğerinin yerine kullanılan, birbirini tamamlayan kavramlardır. Bu elbette öylesine oluşmuş bir birliktelik değildir. Bunun oluşumunun bir çok anlamı olmakla beraber asıl anlaşılması gereken veya anlam verilmesi gereken batıni manasıdır. Dışsal/zahiri olarak bile bu kavramlar yan yana getirildiğinde anlamak isteyenler için epey anlamlar vardır. Bir yandan ışık, diğer yanda yol göstericilik!

    Çerağ yakıldığı, delil uyandırıldığı zaman salt gün yüzüne çıkan güzellikler, aydınlanan mekan değildir. Asıl aydınlanan insanın kalbi ve bilincidir.

    Çerağ, Allah'ın nurudur. Daha yer gök hiç bir şey yokken o nur vardi. Her şey o nurdan meydana gelmiştir. İşte çerağın yakılması o nurun bütünlüklü olarak, daim olarak yankısını bulmasıdır.

    Çerağın yakılması Muhammed Ali yolunun sevgiyle, aşkla olduğu kadar bilimle, irfanla bütün insanların yüreklerinin ve beyinlerinin aydınlanmasıdır. Aydınlanan insan, kendini bilen insan varoluşa en anlamlı cevabı verendir. Aydınlanan, aydınlık olan, çerağ misali yanan çevresini de aydınlatır. Bunlar ve bunlara benzer anlamları olan çerağın uyandırılması sadece cemle sınırlı kalmamalı. Her Alevi inançlı insan perşembeyi cumaya bağlayan gece mutlaka delili uyandırmalıdır. İster tek başına olsun, ister ailesi ile olsun mutlaka dua/gülbank eşliğinden delili uyandırmalıdır. İlk etapta ailenin anne babası delili uyandırmalı ama zaman zaman yaşı küçük de olsa çocuklara da bu görev verilmelidir. Yine cemlerde olduğu gibi delili söndürmek yoktur. Delili söndürmek yerine sır etmek vardır. Nasıl oluyor bu sır etmek? Örneğin çerağ olarak eğer bir mum yakılmışsa –ki genelde mum yakılıyor- o vakit klasik olarak üfleyerek çerağ söndürülmez. Bunun yerine yine gülbank okunarak işaret parmağı ile baş parmak hafif ıslatılıp delil bu iki parmak ile sır edilir/dinlendirilir.

     

     

    Nur suresi 35-36

    Allah, göklerin ve yerin Nur'udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilmektedir.

     

    Kandil, Allah'ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah-akşam O'nu tespih eder.

     

     ***

     

     

    Çerağı Ruşen, Fahri Dervişan,

    Zuhuru iman, Himmeti Piran,

    Piri Horasan, Kürşadı meydan

    Kuvveyi Abdalan, Kanunu Evliya,

    Gerçeklerin demine hü.

    La feta illa Ali la Seyfa illa Zülfükar

    Bi nuru azametike ya Allah ya Allah ya Allah

    Ve bi nuru nübüvvetike ya Muhammet ya Muhammet ya Muhammet

    Ve biri nuru velayetike ya Ali ya Ali ya Ali

     

     

     ***

     

    Çün çerağı fahri uyandırdık, Huda'nın aşkına

    Seyyid-ül Kevneyn Muhammed Mustafa’nın aşkına

     

    Saki-i Kevser Ali'yyel Murtaza'nın aşkına

    Hem Hatice Fatıma, Hayrünissanın aşkına

     

    Şah Hasan, Hulki Rıza, hem Şah Hüseyni Kerbela

    Ol imam-ı etkiya Zeynel Abanın aşkına

     

    Hem Muhammed Bakir ol kim nesli Paki Murteza

    Cafer -üs Sadık İmamı Rehmümanın aşkına

     

    Musai Kazım İmamı Serfirazı ehli Hak

    Hem Ali Musa Rızayı Sabiranin aşkına

     

    Sah Taki ve Ba Naki hem Hasan-ül Askeri

    Ol Muhammed Mehdi Sahip Livanın aşkına

     

    Pirimiz üstadımız Bektaş Velinin aşkına

    Haşre dek yanan yakılan aşikanın aşkına

     

     

    ***

     

     

    Hata ettim Hüda yaktı delili

    Muhammed Mustafa yaktı delili

     

    Ol Ali Abâ’dan Haydar-ı Kerrar

    Ali’yyel Murtaza yaktı delili

     

    Hatice-Tül Kübra Fatima Zehra

    Ol Hayrün Nisa yaktı delili

     

    Hasan’ın aşkına girdim meydana

    Hüseyn-i Kerbela yaktı delili

     

    İmam Zeynel, İmam Bakır-ı Cafer

    Kâzım Musa Rıza yaktı delili

     

    Muhammed Taki’den hem Ali Naki

    Hasan-ül Askeri yaktı delili

     

    Muhammed Mehdiyi Ol Sahib-zaman

    Eşiğinde Ayet yaktı delili

     

    Bilirim Günahım hadden aşubdur

    Hünkâr-ı Evliya yaktı delili

     

    Oniki İmamdır bu nur Hatayi

    Şir-i Yezdan Ali yaktı delili

     

     

     ***

     

    Bismişah Allah Allah!

    Allah’tan bize ulaşan çerağımız sonsuza dek kılavuzumuz olsun!

    Çerağımız yansın yakılsın, Allah’ın nuru aşkına!

    Çerağımız yansın yakılsın, Peygamberliğin nuru aşkına!

    Çerağımız yansın yakılsın, velâyetin nuru aşkına!

    Çerağımız yansın yakılsın, Ehlibeyt’in nuru aşkına!

    Çerağımız yansın yakılsın, Pir Hünkâr Hacı i Veli Aşkına!

    Çerağımız yansın yakılsın, yolumuzun, birliğimizin, dirliğimizin aşkına!

    Sonsuza dek bu çerağ yolumuzun ve yaşantımızın ışığı ola.

    Gerçeğe Hü.

    Devamı..
  • Alevilere/Aleviliğe Önyargılı Yaklaşımlarla Mücadele

    Ne yazık ki günümüzde bile hala bir çok çevreler Alevileri/Aleviliği öcü gibi görmeye devam ediyorlar. Bunca gelişkin iletişim olanaklarına, eğitim imkanlarına rağmen Aleviler ve Alevilik hakkındaki önyargılar kırılmış değildir. En basit insani ilişkilerde bile, kişinin Alevi olduğu öğrenildiği vakit araya en hafi deyimle “soğukluk” giriyor. Yobaz olmayan, sıradan inançlı bir Sünninin böyle bir önyargıyla Alevilere/Aleviliğe yaklaşması gerçekten üzücü ve düşündürücüdür. 





    Burada üzerinde durduğumuz olay, sıradan, kendince iyi bir Müslüman olmaya çalışan, kendince inancını yaşayan bir Sünninin Alevi inançlı bir insana yaklaşımıdır. Bu Sünninin komşuluk, iş arkadaşlığı, okul vb. yani basit insani nedenlerle iletişimde olduğu Alevilere yaklaşımlarıdır.

    Üzülerek gözlemliyor, yaşıyoruz ki, bu yaklaşım önyargılarla, asırların geri düşünce kalıplarıyla, iftiralarla, anlayışsızlıklarla, husumetle, saygısızlıkla, kabul etmemeyle... dolu. Sünni kişi çok iyi anlaştığı arkadaşının Alevi inançlı olduğunu öğrendiği an film kopuyor. O güne kadar çok iyi bir ilişkileri olan bu farklı inanca sahip arkadaşların arkadaşlıkları birden Sünni arkadaş tarafından kesiliveriliyor. Abarttığımız sanılmasın. Bu tür durumlar sanıldığından çok çok fazladır. Eğer işin içinde karşı cinsten iki insan varsa ve bu insanlar hayatlarını beraber devam ettirme noktasında bir karar vermişlerse, durum daha da vahim bir hale geliyor. Böylesi  bir durumda Sünni kişinin ailesi Alevi kişinin inancına saygı göstermiyor, Aleviliğe en olumsuz yakıştırmalarda bulunuyor. Bu beraberliği engelleyemedikleri durumda ise, Alevi inancına saygı duyup onu öyle kabul edeceklerine, kişiye yegane ve tek doğru inancın Sünnilik olduğu dayatması yapılıyor. Bu doğrultuda Alevi kişi Sünni ibadetlerine davet ediliyor/zorlanıyor, Aleviliğini yok sayması isteniyor. Özellikle Sünni erkekler ile evlenen Alevi kızları Sünni olmaya zorlanıyorlar/zorla Sünnileştiriliyorlar.

    Alevilere/Aleviliğe yönelik ayrımcı, dışlayıcı, husumet dolu, düşmanca yaklaşımlara karşı  mücadele etmek her Alevinin ve her vicdan sahibi Sünninin boynunun borcudur. Herkesin inancı kendisine ilkesi doğrultusunda, herkes kendi inancını yaşamakta özgürdür. Hiç kimsenin inancı diğerinin inancından üstün değildir. Dolayısıyla Sünnilik Alevilikten, Katoliklik Protestanlıktan, Budizm Hinduizmden üstün değildir. Aksisini iddia edenler ayrımcı, dışlayıcıdırlar. Bunlar yalnız kendi doğrularını tanırlar, kendi doğrularından başka doğruyu kabul etmeyen kişi ve anlayışlardır. Bu tür kişi ve anlayışlar dayatmacı anlayışlardır ve insanlığa verdikleri zararların haddi hesabı yoktur.

    Bizler oldukça açık yürekliyiz. Hiç bir inancın diğerinden üstün olmadığına inanıyoruz. Bunca farklı inancın olması olumsuzluk değil, zenginliktir. İnsanı esas alan, insanın huzuru ve mutluluğunu ilke edinen, farklılıklara saygı gösteren bütün inançlar bizler için değerlidir. Bütün inançların özünde doğruyu, güzeli, iyiliği, paylaşımı, kardeşliği emrettiklerini düşünüyoruz.  İnsanın özgür iradesi ile inancını belirlemesi gerektiği inanıyoruz. Sırf ailesi bu inançtandır diye körü körüne bu inanca sahip olması gerekmediğine inanıyoruz. Araştırarak, öğrenerek, anlayarak, benimseyerek, içselleştirerek, severek bir inanca inanılmalıdır.

    Bir inanca inanmak, başka inançları küçümsemek, dışlamak, başka inanç mensuplarına düşmanlık değildir. Adı üstünde; bu bir inanç meselesidir. Bir kişi bir inanca inanıyor diye diğer inançlar boş inançlardır, batıldır, kafirdir, münafıktır diye yaklaşmak, bizce inancın/inançların özüne terstir. Herkesin inancı kendisince doğru inançtır. Önemli olan diğer inançları da tolere edebilmektir. Diğer inançlara da saygı ve hoşgörü gösterebilmektir.

    Baskıyla, katliamla, dışlamayla, dayatmayla, asimileyle bir yere varılmaz. Hele bütün bu olumsuzluklar “Allah” adına yapılıyorsa bu daha da kötüdür. Hiç kimsenin kendisini Allah'ın vekili görmek gibi bir yetkisi olamaz. Hiç kimsenin Allah adına insanları ayırmaya, dışlamaya ve katletmeye yetkisi yoktur. Bu tamamen politik bir tutumdur. Allah adına insan katletmek, Allah'ın o sınırsız ve de sonsuz merhametiyle uyuşmayan bir durumdur. Bazı kimseler kendisini Allah adına yetkili görüyorlar. İşte bütün bu olumsuzluklar birazda bu düşünce yapısından ileri geliyor. Bir takım çıkarları, kirli politik oyunları din adına, inanç adına dayatanları doğru tespit edip teşhir etmek gerekiyor. Bunların böyle bir yetkilerinin olmadığını ilgili ilgisiz herkese açıklamak gerekiyor. Çünkü bu tarz bir düşünce ve bu düşüncenin pratik uygulamaları çok acı deneyimler yaşatıyor insanlığa.

    Einstein`in da belirttiği gibi, önyargıları yıkmak atomu parçalamaktan daha zordur. Ancak bu zorluk var diye kendimizi, doğrularımızı ifade etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Büyük bir sabır ve özveriyle, bıkmadan, yorulmadan, kızmadan, sonsuz bir anlayış ve ilgi göstererek, “mutlaka bu önyargıları kırıp kendimi ifade edeceğim” gibi bir kararlılığa ulaşarak, Aleviler ve Alevilik hakkındaki olumsuz düşünceleri, iftiraları, haksız ithamları, gerçekle ilgisi olmayan kulaktan dolma, düşmanlığa sebebiyet veren düşünce ve yaklaşımlara karşı mücadele etmeliyiz.

    Elbette birileri ısrarla kendi doğrularını dayatacaktır. Doğrularını anlatmak, savunmak başkadır, doğrularını tek ve biricik doğruymuş, başka doğruların olması mümkün değilmiş gibi bir yaklaşımla dayatmak başkadır.

    Altan alarak, dayatmaları kabul edip kendi değerlerinden vazgeçerek, dayatmacılara benzemeye çalışarak bir sonuç elde edilmez. Hele kardeşlik, birlikte saygı içinde yaşamak bu durumda mümkün değildir. Dayatmaları kabul etmek yerine, doğrularımızı dile getirip, bedeli ne olursa olsun doğrularımızın, dolayısıyla inanç değerlerimizin saygı görmesini kabul ettirmeliyiz. Kardeşlik, başkalarının doğrularına, inancına, düşüncelerine saygı temelinde gelişir. Erenlerin de buyurduğu gibi, “sana yapıldığında hoş göremeyeceğin bir davranışı sende başkalarına yapma” ilkesince çalışmalarımıza başlayalım. Düşmanlıktan arınmış, farklı inançlara saygının hakim olduğu, kardeşliğin o büyülü huzur ortamında dostça paylaşılan günlerde yaşamak dileğiyle....



    "Alevilere Mum söndü Önyargisi": Video CALISIMI IZLE!

    Devamı..
  • TAHTACILAR - Alevi Alevilik Aleviler Tahtarcilar


    TAHTACILAR


    Tahtacılar, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşayan Alevilerdir. Anadolu Alevi mozaiğinin en renkli öğelerinden olan Tahtacılar, genellikle orman işiyle uğraştıkları için bu ismi almışlar. Osmanlı kayıtlarına 16. yüzyılda "Cemaat Tahtacıyan" olarak geçmişlerdir. Bazı bilgilere göre Tahtacılar 11. yüzyılda Anadolu’ya göçen "Ağaçeri"’lerin soyundan gelen bir topluluk. Tahtacılar çoğunlukla göçebelikten yerleşik düzene geçmiş durumdalar.




    Tahtacı Şenliği  Kaynak: Bademler Köyü


    Tahtacılar tarih boyunca bir çok batılı araştırmacının dikkatini çekmişlerdir. Bu araştırmacıların dikkatini en çok Aleviliği uygulama biçimleri ve doğayla olan ilişkileri çekmiştir.

    Tahtacılar tarih boyunca hep doğayla iç içe yaşamışlardır. Doğayı sevmek, onunla birlik olmak, onu yaşamın kaynağı olarak görmek. Bununla beraber Tahtacılar doğal bitkilerden elde ettikleri ilaçlarla kendi dertlerinin dermanını kendileri bulmuşlardır. Yine Tahtacıların giyim kuşamları, el sanatları, yemek kültürleri ile büyük bir kültürel zenginliğe sahipler. Örneğin desen desen halıları, yine büyük kıl çadırlar. Bu çadırlar yağmur geçirmez. Kışın sıcak, yazın serinletici olurlar. Bütün bu özgünlüklerle beraber Alevi öğretisini uygulamaları, Alevi inancının kadına verdiği özgürlüğü yaşamsallaştırmaları, tarih boyunca ve günümüzde bütün Alevilerde olduğu gibi Tahtacılar için de bir aşağılanma konusu olmuşlardır. Tahtacı kadını gerçek anlamıyla yiğit bir kadındır. Zorlu göçebelik koşullarında işin en büyük kısmı Tahtacı kadınının omuzundadır. Tahtacı kadını ana olarak fedakârdır, çocukların bakımı, klasik ev (çadır) işleri, hayvanların bakımı ve hayvansal ürünlerin üretime dönüştürülmesi, bütün bunları Tahtacı kadını gerçekleştiriyor. Bunun yanı sıra dağ koşullarında oluşan yiğitlik ve özgürlük. Yiğitliği iki anlamda kullanabiliriz. Hem fiziksel hem ruhsal yiğitlik.

    Başta da belirttiğimiz gibi Tahtacılar Alevi toplumunun önemli bir öğesi durumundadır. Günümüzde her ne kadar yerleşik hayata geçip kendilerine Tahtacı denilmesinden hoşlanmasalar da, Tahtacılar gerçek anlamıyla büyük bir kültürel zenginliğe sahiptirler. Bu zenginlikler salt Tahtacı Aleviler ve diğer Alevi topluluklar için değil, bütün insanlık için bir değerdirler.

    Devamı..
  • Cem Cem Evi nedir? Aleviler Cami de degil Cem Evi.

    Cem - Cem Evi, Alevilerin ibadet birligi

     

    Cem, Alevilerin topluca düzenledikleri ibadet töreninin adıdır. Cem kelime manasıyla "toplanmak" ve "birlik" anlamına gelmektedir.

     

    Alevi inancına göre Cem’in tarihçesi Hz. Muhammed’in yaşadığı dönemdir. Ve ilk Cem’e  Hz. Muhammed mürşitlik etmiştir. Buna "Kırklar Cemi" de deniliyor.

     

     



    Seyitören - Ardahan Damal Cem Evi acilisi

     

    Devamı..

Son Makaleler

Popüler