Yunus, Düzene ve Şeriata Başkaldırmıştır
Yunus döneminin düzenine ve yönetimlerine karşıdır. Düzenin temelden bozukluğuna, zalimliğine ve kandökücülüğüne başkaldırmıştır. Şiirlerinde “öğüt işitmez halka” durup dinlenmeden bunu anlatmaktadır. Feodal beyler yoksul halkı iliklerine değin sömürmektedir ve onlar için öldürmek zevktir. Haram-i hamir, yani mayası bozuklar cihanı doldurmuştur, onca fesat ve namussuzluklarına rağmen saygı görürler.
Düzenin getirdiği ahlak bozukluklarına da dikkat çeken Yunus, dervişlerin yol göstericilik görevlerini yerine getirmediklerinden de yakınıyor. Konyalı dervişlerle birlikte, kendi batıni-Alevi çevresinden bazı gezginci dervişleri de kıyasıya eleştirmektedir. Bunların halkı aydınlatma-eğitme görevini bırakıp, bey olarak çevreye korku ve heybet saldıklarını, düzenle kaynaştıklarını kapalı da olsa söylüyor.
Yunus Emre ve onun mensup olduğu çevrenin dervişleri, yol gösterici ve aydınlatıcı, inanç ve düşüncelerinin propagandacısıdırlar. Yunus şiirlerinden birinde;
Vardığımız illere şol sefa gönüllere
Halka Taptuk ma'nisin saçtık elhamdülillah
diyerek, piri Tapduk Emre'nin düşüncelerinin yayıcısı olduklarını açıkça söylüyor. Biraz önce verdiğimiz alıntıdaki son beyite dikkat edelim. Hocaları halkın başının belası gören Yunus, benzetme-kıyas yöntemiyle peygambere de taş atmaktan çekinmiyor.
Yunus, tanrıyı kendi sıfatında görmüştür, bundan hiç kuşkusu-gümanı yoktur. Oruç, namaz, zekat hac, yani şeri tapınmalar onun için bir cinayettir. O, kendinde gördüğü tanrıyla birleşmiş ve Hak ile Hak olmuştur.
Şeriat ve ilkeleri, ibadetler hakkındaki bu düşüncelerinin ayrıntılarını Yunus'un kendi dilinden izleyelim:
Can olgıl can içinde kalma güman içinde
İstediğin bulasın yakın zaman içinde
- Rüku sücuda kalma ameline dayanma
- İlm ü amel garkolur naz ü niyaz içinde
- Oruç namaz zekat hac cürm ü cinayettürür
Fakir bundan azattır has-ül havas içinde
- Ayn-el yakın görüptür Yunus mecnun olupdur
- Bir ile bir olupdur Hakk-al yakın içinde
- Yunus çok çalışmış, çabalamış, çok çileler çekmiştir bu olgunluğa erişmek için. Nefsine kılıç çalmıştır. O şimdi “herkestir”. Kuran okuyan da, Kuran'ın içindeki de kendisidir. Üstelik meydana çıkmış, bunun siyasetini yapmaktadır:
Siyaset meydanında galebeden çıkan o
Siyaset kendi olmuş girmiş meydan içinde
- Tartmış kudret kılıcın çalmış nefsin boynuna
- Nefsini tepelemiş elleri kan içinde
- Sayrı olmuş iniler Kur'an ününü dinler
Kur'an okuyan kendi kendi Kur'an içinde
(...)
Baştan ayağa değin Haktır ki seni tutmuş
Haktan ayrı ne vardır kalma güman içinde
- Oruç namaz gusül hac hicaptır âşıklara
- Âşık andan münezzeh halis heves içinde
- Girdim gönül şehrine daldım onun bahrine
Aşk ile gideriken iz buldum can içinde
- Yunus senin sözlerin ma'nidir bilenlere
- Söyleniser sözlerin devr-i zaman içinde
- Seksen yılı aşkın yaşamı boyunca bir kez bile hacca gitmemiş olan Yunus, er-evliyayı ziyaret edip erin eşiğine yüz sürmekle Kabe’yi tavaf kılıyor. O, Hakk'ı er yüzünde görmektedir. Yunus için bir gönüle girmek, binlerce kez Kabe'ye gitmekten yeğdir:
Âşık oldum erene ermek ile
Hakkı gördüm er yüzün görmek ile
- Her nere baktım ise er oturur
- Gönlün aldım yüz yere sürmek ile
- Haktan erer türlü nasip erlere
Olmaz imiş Kabe'ye varmak ile
- Kabe senin eşiğindir bilmiş ol
- Bulamazsın yol çekib aramag ile
- (...)
Ey erenler ey kardeşler görün beni nittim ahi
Ere erdim eri buldum er eteğin tuttum ahi
- Canım bir gözsüz bir can idi içi dolu sen-ben idi
- Tuttum miskinlik etegin ben menzile yettim ahi
- Yunus Emre için cümle yaratıklar birdir, ayrısı gayrısı yok, eşittir. Cümle varlığa tek bir gözle bakmayan, şeriatın evliyası da olsa hakikatte asidir. Hakikat bir denizdir, şeriat bir gemi. Tahtaları ne denli sağlam olursa olsun gemiye güvenilmez, dalga biraz arttı mı tahtalar kırılıverir. Öyleyse o gemiden çıkıp hakikatın kucağına atılmalıdır. Kurtuluş buradadır. Hakikatın kafiri şeriatın evliyasıyla eşdüzeydedir. Şeriat oğlanları ortalıkta “şeriat da şeriat” diye çığlık atıyorlar. Girip de Hakikat kapısından şöyle bir baksınlar, bakalım bir daha geri dönebilecekler mi?