SEYYİD NESİMİ
Türk Alevi-Bektaşi nefeslerinde iki ad her zaman birlikte anılır. Ozanlar, araştırmacılar o iki kişiyi birlikte anmadan yapamazlar. Bcktaşi tekkelerinde yine bunlarla ilgili anılar anlatılmadan, örnekleme yapmadan ne cem sürdürulür, ne de toplumsal bir olay öne çıkartılır. “Mansur gibi asılmak, Nesimi gibi derisi yüzü1mek.” Tarih böylesine olaylara alışıktır. Bütün ozanlar şiirlerinde böyle büyük bir özveriden kaçacak kadar “Dar” kaçkını olamamışlardır. İşte Anadolu Alevi-Bektaşi felsefesinin oluşumu böyle başlamıştır. Direnci bu ilkedir.
Dokuz yüzlü yıllarda Bağdat-Horasan cephesinde oluşan tasavvuf okullarında aydın din adamı, reformist felsefeciler, tasavvufçular ortaya çıkınca, bunlar yaşamlarını her koşul altında koltuklarının altına alarak gezdiklerinin bilincinde ve direncinde yaşadılar. Gerçeği daha çok yüksek sesle haykıran Hallacı Mansur diğerlerinden daha cesur davranarak kellesini verdi. Onun fikirlerine katılan arkadaşlarının birçoğu hocaları, öğrenciler bu özveriden kaçındılar. Her ne kadar fikirlerine katılmış olsalar bile bunu açıktan savunamadılar. Eğer Hallacı’nın fikirleri savunucular tarafından destek görmüş olsaydı, aydın insan felsefesinin gelişimi, yayılımı, insanlığa getireceği faydalar hiçbir değerle ölçülemezdi. Bir daha Seyyit Nesimiler’in derisi yüzülemez, Pir Sultanlar darağacında sallandırılamazdı. İşte tarihin “Tekerrüründe” dirençsizliğin, ikiyüzlülüğün ve dönekliğin acıları böylesine çektirilmiştir.
Kimdir Seyyit Nesimi?
Öncelikle AIevi-Bektaşi kültürünün yedi ulu ozanından birisi olarak bilinir. XIV. yüzyılın sonlan ile XV. yüzyılın başlarında yaşamış bir Anadolu Türk ozanıdır. Seyyit Nesimi’nin yaşamıyla ilgili birçok kaynak vardır. Bu kaynaklar Nesimi’yi çeşitli yerlerde göstermektedirler. Latifi Tezkiresi onu “Bağdat’ta Nesim nahivesi’nde tevellüd etmiştir.”1 diye vermektedir. Yine bir başka kaynak ise ‘Irak halkındandır” demektedir. Tebrizlidir, Diyarbakırlıdır, Nusaybinlidir gibi notlar bulunmaktadır. Bu nedenle Nesimi’nin neredc doğduğu kesin olmadığıgibi, doğum tarihi konusunda da bir kayıt yoktur.
Seyyit Nesimi şiirlerini Türkçe ile yazmış, Türkçe konuşmuştur. Bir yerde fazla kalamamış, sürekli dolaşmıştır. Anadolu’da başka yerleri gezerek mensup olduğu tekkenin fikirlerini ve eylemlerini yaymıştır. Gittiği her bölgede kendine özgü şiirlerini söylemiş, ora insanıyla kaynaşmış, onlardan ayrı birisi olmadığını da göstermiştir.
Seyyit Nesimi için gittiği her yerde, her mekanda kendisi için bir çok şeyler söylenmiştir ki, sanki Nesimi o dönemde onlarla birlikte yaşamıştır. Örneğin Hacı Bektaş Velayctnamesi’nde de adından söz edilen Seyyit Mahmut Hayrani ile de ilişki kurduğu, ardından Sultan Sücattnin tekkesinde de bulunduğu, onlarla birlikte çeşitli kerametleri verilmektedir. Sultan Şucaeddin Veli Velayetnamesi’nde Seyit Nesimi adı da böylece geçmektedir. Tebrizli, İranlı, Bağdatlı, Azarbaycanlı gibi yakıştırmalar hep Nesimi’nin gezginciliğinden ileri gelmektedir. Nesimi ile ilgili bilinen en çok bilgi ise onun Aleviliğin bir kolu olan Hurufilik koluna mensup olduğudur.
0 toplumunun hem gözü hem kulağı, sesi olmuştur. Yunus Emre gibi tekkeler arası ilişkileri de yürütmekten gezmekten hoşlanmış, bunu yaşamının bir parçası sayarak içtenlikle yapmıştır. “Eski kaynaklar Nesimi içiıı şunları söylemektedirler: Nesimi nesbi doğru olan yüksek dereceli Seyyitlerdendir. iyi tahsil görmüş ve zamanın medreselerinde okutulan bilimleri öğrenmiştir. Tarikat ve meşayih yani şeyhlerinin gizemlerine iyi aşinalzğı vardır.”2 derken, Latifi Teskeresi’nde ‘Garip ve acaip bir as, ama, kamil, arif ve nukteden biri, erdemli bir kişidir diye tanımlamaktadır.
Nesimi Fazullah Hurufi’nin halifesi olduktan sonra, onun fikirleri ışığında büyük ve uzun geziler yapmış, Hurufilik düşüncelerini yaymağa çalışmıştır. Hurufılik kural dışı kuran yorumu, şeriat ilkelerine açıkça karşı çıkan, kelimelere dayanan bir gizemciliği ifade etmektedir.
Yine bir başka kaynak ise ‘İrak halkındandır” demektedir. Tebrizlidir, Diyarbakırlıdır, Nusaybinlidir gibi notlar bulunmaktadır. Bu nedenle Nesimi’nin nerede do~duğtınun kesin olmadığı gibi, doğum tarihi konusunda da bir kayıt yoktuT.
Seyyit Nesimi şiirlerini Türkçe ile yazmış, Türkçe konuşmuştur. Bir yerde fazla kalamamış, sürekli dolaşmıştır. Anadolu’da başka yerleri gezerek mensup olduğu tekkenin fikirlerini ve eylemlerini yaymıştır. Gittiği her bölgede kendine özgü şiirlerini söylemiş, ora insanıyla kaynaşmış, onlardan ayrı birisi olmadığını da göstermiştir.
Seyyit Nesimi için gittiği her yerde, her mekanda kendisi için bir çok şeyler söylenmiştir ki, sanki Nesimi o dönemde onlarla birlikte yaşamıştır. Orneğin Hacı Bektaş Velayctnamesi’nde de adından söz edilen Seyyit Mahmut Hayrani ile de ilişki kurduğu, ardından Sultan Sücatnın tekkesinde de bulunduğu, onlarla birlikte çeşitli kerametleri verilmektedir. Sultan Şucaeddin Veli Velayetnamesi’nde Seyit Nesimi adı da böylece geçmektedir. Tebrizli, Iranlı, Bağdatlı, Azarbaycanlı gibi yakıştırmalar hep Nesimi’nin gezginciliğinden ileri gelmektedir. Nesimi ile ilgili bilinen en çok bilgi ise onun Aleviliğin bir kolu olan Hurufilik koluna mensup olduğudur.
0 toplumunun hem gözü hem kulağı, sesi olmuştur. Yunus Emre gibi tekkeler arası ilişkileri de yürütmekten gezmekten hoşlanmış, bunu yaşamının bir parçası sayarak içtenlikle yapmıştır. “Etki kaynaklar Nesimi için şunları söylemektedirler: Nesimi nesbi doğru olan yüksek dereceli Seyyitlerdendir. İyi tahsil görmüş ve zamanın medreselerinde okutulan bilimleri öğrenmiştir. Tarikat ve meşayih yani şeyhlerin gizemlerine iyi aşinalığı vardır.”2 derken, Latifi Teskeresi’nde ‘Garip ve acaip bir as, ama, kamil, arif ve nukteden biri, erdemli bir kişidir diye taıumlamaktadır.
Nsimi Fazlullah Hurufinin halifesi olduktan sonra,onun fikirleri ışığında büyük ve uzun geziler yapmış,Hurufilik düşüncelerini yaymaya çalışmıştır.Hurufilik kural dışı kuran yorumu,şeriat ilkelerine açıkça karşı çıkan,kelimelere dayanan bir gizemciliği ifade etmektedir.
Hurufilik düşüncesinin gelişimine kısaca bir göz atmak, bu düşüncenin Nesimiyi nasıl etkilediğini daha açıkça görmemizi sağlayacaktır. Hurufilik düşüncesi ilk kez Fazlullah Hurufi tarafından ortaya atılmış, teoriyi geliştiren, toplumsallaştıran Fazlullah’ın öğrencileri bu teoriden dolayı hurufilik adını koymuşlardır. Hurufilik konusunda bazı görüşler şöyledir: “Müslümanlığın inanç, ibadet ve melatını tevil ederek ve islami esaslara aykırı olarak kurulmuş uydurma bir din.”3 Türk Ansiklopedisi Hurufiliği bir din olarak kabul etmektedir. Ancak, Hurufiliğin mezhep ve tarikat hiç olamayacağını da üstüne basarak söylemektedir.” Hele mezhep hiç diyemeyiz, çünkü mezhep bir dinin esas inançlarına bağlı kalmak şartıyla.”4 demektir. Yine önemli bir boşluğu doldurmuş olan cumhuriyet döneminde yayımlanmış önemli Ansiklopedilerden birisi olan İslam Ansiklopedisi bu konuda şu bilgileri vermektedir “Hurufilik, ya da H.urufiya, Esterabed’lı Fazl Allah tarafindan 1398 senesinde Horasan’ın Esterabad kasabasında kurulmuş bir tarikattır. Fazl Allah o sene kendisini Allah’ın ve kainatın künh ve haki katı kendi zatında tecelli eden bir peygamber olarak ilan etmiştir. Bu zata göre, islam tasavvufunun umumiyetle belirttiği gibi, Allah’ın asıl mahiyeti bir gizli hazine olup, ilk tezahur ve tecellisi kelam şeklinde görülen ilk illetten ibarettir.”5
Hurufiliğin önemli görüşleri şöyledir: Hurufiler alemin sürekli bir devrine ve olayların bu devir esnasında meydana geldiğine inanırlar. Tanrı bir insanın yüzünde ve o insanı temizleyen güzelleştiren bir kelamdır. Allahın vahiylerini halka iletmekle görevli peygamberler bir öncekinden daha geniş bilgiye sahiptir. Dolayısıyla Fazhıllah da önceki peygamberlere gelen her şeyin anlamını çözecek anahtara sahiptir. Namaz, oruç, zekat, kelimeyi şahadet gibi islamın beş koşulunu 28 ya da 32 ye bağlayarak insana yüklerler. Tasavvuf felsefesinin özünde de bulunan insanın özünün tanrıda olduğu, dolayısıyla insanın da bir tanrı olduğu görüşü Hurufilik kuramı içinde de yüklü şekilde vardır.
Nesimi Hurufi düşüncesini üstadının ölümünden sonra geliştirmiş, Anadolu topraklarında yaymıştır. Fazlullah Hurufi’nin yüksek sesle söyleyemediği düşüncelerini Nesimi şairliğinin verdiği gücü de katarak en etkili şekilde dile getirıiıiştir. Kısa sürede Anadolu ve Asya topraklarında Nesimi İsmi yükselmiştir. Hurufihiğin kurucusu Fazlullah Hurufi’nin adı gölgede kalmış, kısa süre içerisinde unutulur olmuştu. Nesimi’nin ünü duygularının etkisi ile kölayca halk tarafından anlaşılır olmuştu. Nesimi büyüleyici etkisiyle herkesi kolayca etkiliyordu.
Seyyit Nesimi sıradan bir ozan olmayıp, kendisini yetiştirmiş, hatta kendisinden önce gelen bütün ozan ve bilginleri incelemiştir. Hurufi düşüncesini Alevilik düşüncesiniıı içerisinde eriterek, bu felsefeye çok şeyler kazandırmıştır.
Nesimi hem Mevlana’yı, Yunus’u okumuş hem deonların şiirlerinde geçen Hallacı Mansur’a büyük bir hayranlık duymuştur. Hallac gibi “Enel Hak” demekten çekinmemiştir.
Yunus ve Mevlana’da varolan bilinci belleğine kazımış, bu fıkirleri şiirlerinin derinliklerinde eritmesini bilmiştir. Dilde Türkçe’yi kullanmış olmasına karşın Fars Edebiyatı tarzını da sürdürmüş, çoğu kez bu edebiyatın etkisinde kalmaktan kendisini kurtaramamıştır. Nesimi tüm edebi yapıtları okuyup inceler, yorumlarken kuranı yorumlayıp, reformist bir görüş ortaya atmıştır. 0 yüzden de kendisini “zındık” ilan etmekten çekinmeyenler onun aleyhinde propagaııdalar yaymış sultana şikayet etmişlerdir. Bu yüzden Nesimi zaman zaman halkın arasında saklanma gereksinimi duymuştur. Nesimi, diğer üstatlar gibi tanrının insanın içinde olduğunu, insanın tanrıyla bütünlük gösterdiğini kuran ayetlerine dayanarak ispatlamıştır. Kuranı körlemesine yorumlamanın, körlemesine okumanın yararı olamayacağını, onun bilinçli ve yorumsal bir tavırla okunması gerektiğini sık sık söylemiştir.
Nesimi’nin korkusuzca savunduğu fikirleri yüzünden her yerde aranmış, bulunduğu yerde şeriat hükümleri gereği ortadan kaldırılacağı sıralarda Anadolu topraklarında on yıldan fazla saklanarak fikirlerini ödünsüz biçimde Anadolu insanına, Türklere Türkmenlere ve diğer kavimlere anlatmıştır. Ankara Savaşı öncesi Anadolu Alevi Türkmenleri onu bağrına basmış, kendi görüşlerinden birisi olduğunu, Nesimi’nin de bir Alevi büyüğü ve öncüsü olduğunu çabuk benimsemişlerdir. Bazı kaynaklar Ankara Savaşı öncesinde Hacı Bayram Veli ‘nin kendisi ile görüşmek istemediğini söylcrlerse de bu pek ispatlanmış bir sav değildir.
Timur belasının Anadolu toprağı üzerinde yaşayan halkları darmadağın etmesi, bunların ürettiklerine sahip çıkarak gasbetmeleri, Osmanlı Beyliği’nin yeniden Yıldırım Beyazıt oğullarıyla gündeme gelmesi sonucu Anadolu topraklarını terk etmeye mecbur hissetmiştir kendilerini.
Timur’un Anadolu topraklarına saldırısı sonucu birçok Hurufi halifesi de bu topraklardan Balkanlar tarafına kaçarken, Nesimi ne yazık ki Halep’e gitmiş, Halep topraklarında ölümün kucağına düşmüştür.
Halep’te de düşüncelerinden taviz vermemiştir. Nesimi, hep zındıklıkla, sapkınlıkla suçlanmış, ancak onun görüşlerine kimse yanıt vermemiş, bu bilinçsiz, tavır Halep Müftüsü’nün caniane fetvasıyla derisi yüzülerek, canilerin ödüllendirilmesi yolu seçilmiştir. Halkın gözü önünde derisi yüzülerek ortalığa bırakılan Nesimi yine de düşüncelerinden ödün vermemiş, yüzülen derisini sırtına örtünerek Halep sokaklarında insanların korkunç bakışları arasında yürümeye devam etmiştir. Hatta şöyle bir söylenti kulaktan kulağa yayılarak bugünlere ulaşmıştır. Nesimi yüzülürken hıncını alamayan fetva müftüsü şöyle demiş “Bunun kanı pistir, bir uzva damlasa o uzvun kesilmesi gerekir. Tam bu sırada Nesimi’nin bir parça kanı katil müftünün şahadet parmağının üstüne sıçramış. Meydanda bulunan halk, “Müftü Efendi fetvanıza göre parmağınızın kesilmesi gerekir.” Bunu duyan Katil Müftü Nesne gerekmez diyerek parmağındaki kanı yıkayarak ortadan kaldırmıştır. Bunun üzerine Nesimi şöyle seslenmiş
Zahida bir parmağın kessen dönüp halktan kaçar
Gör bu miskin aşığı serpa sayarlar ağlamaz
İşte inançları uğruna öldürülen insanların görüşleri, işte inançsızlıkları ve menfaatleri yüzünden yüreklerini başka zalimlere kiralamış insanlar. Bu insan manzaralarını tarih çok yaşadı.
Nesimi’nin ölüm tarihi olarak 1404 kayda alınmıştır. Nesimi’ nin ölümü ardından Türkmen Alevileri “mehdi, Gayip Erenleri, tanrıya çekildi, gökyüzüne süzüldü, kendisine geldi, kendisiyle bütünleşti derken Halep’in oniki kapısından onikisinde de aynı anda çıktığını söylemişlerdir.
Bu kanlı ölüm onu ölümsüzleştirdi.
Tekkesi ve türbesi derisinin yüzüldüğü yerdedir. Ölüm sonrası sevenleri onu öğretileriyle yaşattılar. Tekkesinde binlerce Nesimi yetişti.
Aşağıya Nesimi’nin bazı şiirlerinden örnek alıyoruz.
Yüzün gördüm dedim el-hamdü li’llah
Boyun gördüm okudum kul hüva’llah
Müselsel zülfünü gördüm mu’anber
Mukavves kaşların nasrun mina’llalı
Karahçı gözlerin yağmalarından
Yine dönüp demen estağfiru’llah
Gel imdi’sa’ili sen koyma mahrum
Geliptir kapına birşey’i li’llah
Dudağın şerbeti ayn-i şifadır
Sekahüm Rabbühüm mm rahmeti’llah
Benim gönlüm sana hayran oluptur
Ne kim cebbar kılar el-hükmü’li’llah
Cemalin ka’besine çün iriş din
Dahı ayrılmazam bil ya’lemu’llah
Cemalin görmüşüm ayrılmağım yok
Eğer inanmasan va’llahi bi’llah
Nesirni kıldısa bir katle tevbe
Nasuhi tevbesi tabu ila’llah
Perde içinde çalınır saz
Kim eder aşk nevazını az
Geh neva seyrini kılar uşşa
Büzrüğün nağmesin tutar şehnaz
Arif anlar bu nağmenin remzin
Aşina olmayana vermez raz
Sen işit bu niyazı ey talib
Ben bu pinhanı kılmazam enbaz
Bezm kurmuş şarab içer
Mahmud Meclis esbabını düzer çü ayaz
Konuk Defteri arayişin düzer maşuk
Şive bine kılan itab ile naz
Lakin ol Ianenin misali budur
Zerrelerden işitinim ayaz
Ki nişan içre bi-nişan benim uş
On sekiz bin cihana can benim uş
Her kim sığındı sıdk ile Şah-ı Velayet’e
Ayn-el yakIn erişti tanik-i hidayete.
Anlar ki münkir oldular ol Şaha,
şöyle bil Mahııım-i Cennet oldular işbu kinayete.
Kenz-i ulum, bahr-i kerem, Şah-i Evliya
Her bir söz ki söyledi benzer bir ayete.
Şah’ın sözünden özgü söz söylemem bana
Zira ki dutmazam kulak ayruk hikayete.
Çün padişahım oldurur, eksüklüğüm bilür
Vacib degül ki gayniye vanam şikayete.
Ben Can ile gönülden ana kul yazılmışatn
Var asitanesinde ümidim iııayete.
Evvel Ali yu evsat ü ahIr dahi
Ali Kafir ola inanmayan uşbu rivayete.
Seyyid NESİMİ, Şah’a kul ol tak eydeler:
“Ahsante, Barek-Allah!” o akl ü kifayete.
Ey Hak ehli yakınımış bu haser
Ki bilen ncfsindir ehl-i nazar
Özünü kim ki bildi buldu
Hakı Özbmü bilmeyenler oldu şaki
Ey Hakı isteyen gel insan ol
Karataş olma lel’l ü mercan ol
Gel dilersen saadeti edebi
Tamuyı bil ki niçin oldu yidi
Sekiz oldu kapusu uçmağın
Neye dört oldu suyu ırmağın
Tubı ağacının nedir yemişi
Hak anı er yarattı yoksa dişi
Hur ügılman neden ibarettir
Huve men hu neye işarettir
Kevseri selscbil ma-i main
Makam~t sıtk ile makam-ı emin
Ne demektir bana beyan eyle
Bu nihan sırrı gel beyan eyle
Ne aseldir ne ma’ü hamr ü leben
ŞoI ki Kuranda Hak dedi ruşen
Bunların aslını nedendir bil
Gör ne şeydense olma eğri dil
Bunları bilmeyen ne bilmiş ola
Adı anın evi yıkılmış ola
Kim ki bildi b ince esrarı
Koydu ildiu cihan-ı gaddarı
Fani oldu özünden oldu Hak
Bildi ki cümle Hak imiş mutlak
Aşk ii maşuk u aşık oldu yar
Lcysc fıddarı gayruhu deyyar
Kim ki bildi bunlar insandır
Bilmeyen anı bil ki Şeytan’dır
Ne bilir değme canacar anı
Hızra sor Hızra ab-ı hayvanı
Ey Nesimi sözündür ab-ı Hayat
İçmeyen anı kaldı fizzulümat
Ahmed’e ol kim dedi ben şehpısı
Ol Aliyyü’l-Mürtaza’dır ol imam-ı etkıya
Fatıma nakdin senin oldu Hadice mahremın
Bu biri hayru’n nisadır bu biri fahrutn nisa
Şeb ü Şebbiri ki yani şah Hasan’la Hüseyin
Ol iki dürreyn-i bahr-ı zat-ı hem ta-yı Hüda
Ol vücudeyn-i mutahher mazhareyn-i hüsn ü lütf
Serveran-ı in sera vii ser-fıraz-ı an sera
Ol saideyn-i şehidey ol iki şehzadeler
İhtiyar-ı alemeyn ümakbuleyn-i kibnya
Ol şeh-i ahsen Hasaıı’dır bu şeh-i hulk-ı Hüseyn
Ol şehid-i zehr-i aşk u bu şehid-i Kerbela
Mefhar-ı alem ve adem şems-i Zeyne’l Abidin
Hem Muhammed Bakır ol Sultan-ı din bedr ü düca
Cafer-i Sadık kim oldur pişva-yi ehl-i din ol emin-i
sırrı esma dürr-i derya-yı ata
Kazı ol ilm-i ilahinin mekan u madeni
Hem imam-ı heştuımndır şah A” Musa Rıza
Ol Taki vü ba Naki kim Mustafa’nın alidir
Ol imam-ı arifindir şah-ı sultanı tüka
Şah-salar-ı cihandır Askeri hem cümleye bn-i
Hadi pişvamız pişvadır Pişva
Mehdi sahib-zamandır kadı-i ins ü melek
Katil-i küffar oldu sahib-i saııcak liva
Can u dilden Mustafa vii Mürtaza meddahıyım
Hem On İki İmamata söylerim meth ü sena
GoriA ŞüıTıT ü Yezid ü gon-i Mervan-ı bar
Mustafa’nın hazretine kılmışım ben iltica
Hanedan-ı Mustafa’yı sevme3’en mel’unlara
Okurum bi-hadd ü gaye ana lanet daima
Ya ilaha Murtaza’nın Mustafa’nın hakkı’çin
Ver muradım kama irgür hacetim kılgıl reva
Ey Nesimi haşr ü neşrin cami isen camii
Evliyanın sırrı sensin zevliya yU enbiya
Kim ki işitti bu On İki İmam’ın vasfını
Rahmet ana kim kıla ruh-ı Nesimi’ye du
Gözün aç gör kim ey talib Ali’dir her kan-ı server
Muhammed aşk ile derya Alidir kıymeti gevher
Muhammed ilme kan oldu Ali nutk-t beyan oldu
Ana her sır ayan oldu Ali’dir hace-i Kanber
Ali’dir cümlenin canı Muhammed’dir
Ali kanı Hakikattir Ali şanı Alidir yar-i peygamber
H~zaran türlü cümbüşler Ali emri ile işler
Varır yazlar gelir kışlar Ali’dir cisme canperver
Ne bilsin cahil ü nadan Muhammed ya
Ali kimdir Muhammed server-i dindir
Alidir cümleye rehber
Ali evvel Ali ahir Ali zahir Ali batın
Ali şems-i münevverdir Alidir nur ile enver
Ali’dir herşey için can Ali’dir yar ile mihmen
Ali rahim Ali rahman ali’dir cümleye can
Ali vahid Ali ehad Ali ferd ü Ali samed
Ali’dir cümleye rehmet Ali’dir şafii Mahşer
Ali sultan ali sübhan Ali cennet ali Rıdvan
Ali dindir ali imalı Eli sakı-i Kevser
Ali’dir ol veliyullah Ali’dir mazhar-ı Allah
Ali nurundan eyvallah münevverdir yedi kişver
Ali’dir Haydar-ı Kerrar aldı kala-i Hayber
Ali’dir katil-i ktiffar Ali’dir mir-i leşker
Nesimitnin dil ü yanı münevverdir Ali nuru
Ali vala Ali a’la Ali’dir server-i safder
Her neye bakar isen anda sen Allah’ı gör
Kancaru kim azm kılsan Semme Veçhullah’ı gör
Bu ikilik perde geç hicabı ref’kıl
Gel bu birlik revzeninden bak bu sırru’llahı gör
Geç enaniyyet sözünden gönlünü virane kıl
Kim neçe tizcek bulursaıı küntü kenztıllahı gör
Hacc-ı ekber kılmak istersen gel ey sahid beri
Aşıkın kalbi içinde sen bu beytullahı gör
Can gözüyle baktın ise kainatın aynına
Andan özge nesne var mı hasbeten lillahı gör
Münkir-i rü’yet değilsen suret-i Hak göıınege
Baktığınca her nazarda ayn-ı zatullahı gör
Levh-i ihlas eyledinse gönlünü ey mütteki
Kürs-i rahmana ağdın uşta Arşullahı gör
Ölmeden nefs öldürürsen cismine olur necat
Nefs-i Ruhi- Kudüs’ten mahz-ı RuhuilahI gör
İlm-i Hikmet’ten bilirsen gel beri gel ey hakim
Sen Nesimi mantıkından dinle Fazullah’ı gör
Ytİzün bedri cihanın danesidir
Yer ü gök ayla gün pervanesidir
Cihan u dih ü dil zülfüne canın
Eger layık düşen şükratıesidir
Yüzündür Ayetü-l-kürsü anınçün
Kelemullah muharrem hanesidir
Saçın zincirine düştü bu gönlüm
Müselsel ztilfünün divanesidir
Kaşınla kirpiğin zülfünle halin
Harami gözlerin mestanesidir
Tutuşmuş aşk odu can sordu cisme
Bu derdi kimse bilmez yanasıdır
Yüzündü abidolmuştur Nesimi
Nesimi’nin bu gün cananesidir.
Notlar :
1 Latıfi Tekkesi, Se~’yit Nesimi bölümü.
2 KAYGUSUZ * Ismail; Aievilik. İnanç, Kültür. Siyaset tarihi ve Uluları s.284.
3 Türk Ansiklopedisi. MEB yayınları C.19, s.390, yıı: 1971.
4 age.s391.
5 İslam Ansiklopedisi C.5, s.598.