MAKAMI SIR OLAN KOCA KUL HİMMET

Türk halk şairi. Pir Sultan Abdal’ın izinden gitmiştir.

Yaşamı üstüne bilgi çok azdır. Son araştırmalar Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Varzıl (şimdi Görümlü) köyünden olduğunu, mezarının aynı yerde bulunduğunu ortaya koymuştur. Pir Sultan Abdal’ın müridlerindendi. Siyasal olaylara karıştı, İran’a giderek Şah Taşmasp’la ilişki kurdu. Pir Sultan Abdal’ın Sıvas’ta asılmasından sonra onun mücadelesini sürdürdü. Bir kaynağa göre de, Şii Safevi Devleti’nin Anadolu’da egemen olması için Osmanlılara karşı çalıştı. Kul Himmet Alevi-Bektaşi Türk halk edebiyatının en ünlü şairlerindendir. Ustası Pir Sultan Abdal’ın çizgisini izlemiş, onun etkisi altında kalmıştır. Böyleyken nefeslerinde kendi havasını koruduğu, güçlü bir şair oldu görülür. Günümüze ulaşan yaygın ünü, “ayn-ı cem”lerde şiirlerinin okunması da bunu kanıtlamaktadır. Şiirlerindeki didaktik hava hemen görülse de ince bir lirizm, içli bir söyleyiş dinleyeni sarsar. Bütün önemli zümre şairleri gibi onun da geniş bir din, tarikat  ve tarih bilgisine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Alevi ve Bektaşiler’ e ilişkin terimlere, Ali, Musa, Tur dağı, İsrafil, Mikail, Hüseyin gibi adlara şiirlerinde sıkça rastlanır.


 

Kul” adını taşımasından dolayı bir yeniçeri ve mücerred (evlenmemiş) olduğu da öne sürülmüş ise de, Kul Himmet’in Tokat bölgesinde yaşadığı bir ailesi olduğu artık bilinmektedir.

Yaşadığı dönemin yaklaşık 1495-1585 yılları arasında olduğu söylenmektedir.

 Alevi-Bektaşi şiir geleneğinde yedi ulu ozandan biridir.

 

SÖYLENCELER DENİZİNDEN

Kul Himmet’in oğullarından Abbas çok küçük yaşta ölmüş. Oğul acısı bu, sıralı ölüm değil ki kabullenile. Kul Himmet, oğlu Abbas’ın yürek dağlayan acısından yeri göğü sarsan çığlıklar atmış. Sonra az biraz durulmuş ama sızlanmayı sürdürmüş. Günün geç bir zamanı kendisine insan kılığına girmiş bir melek (Mikail) belirmiş, elini Kul Himmet’in gözlerine sürerek ona Kerbela’ yı göstermiş. İmam Hüseyin ve yetmiş iki insanının şehit oluşlarını an be an gözleriyle görmüş.

Melek, Kul Himmet’e:

Ey, ben dervişim, diyen kişi! Bak şu haline. Sen hep cedd-i celalini översin. Hem Hüseyin’in soyundanım dersin, hem de vadesi gelmiş bir evlat için figan edersin. Görmez misin İmam Hüseyin’i? Beş kardeşi üç oğlu gözlerinin önünde şehit edildi. Yine de Allah’a davacı olmadı. Dervişlik, Allah’tan gelene kail (razı) olmak ve hoşnutlukla karşılamaktır” demiş ve  gözden yitmiş.

O zaman bu zaman Kul Himmet de bir daha ağlamamış ve düvazimamlar* söylemiş.

 * * *

Şah İsmail Hatayi, Pir Sultan ve Kul Himmet’in Yıldız dağında buluşup dem-devran geçirdikleri, hal diliyle muhabbet ettiklerini belirleyen bir söylence anlatılmaktadır Kul Himmet’in köyü Varzıl’da.

İrfan Çoban’ın derlediği söylenceye göre tarikatı yürüttükten, yani cem-cemaatten sonra Yıldız dağında üçü birlikte geziye çıkar. Bir ara kırda çiçekler arasında oturur kendilerine sunulan bir tas balı yemeğe hazırlanırken Pir Sultan “Dostlar, bu bala birer işaret koymadan yemeyelim!” diye bir öneride bulunur. Diğerleri de öneriyi kabul ederler.

Bunun üzerine her keresinde ikisi hakem olur biri işaretini söyler.

Önce Kul Himmet başlar; hal diliyle buyurur bir arı gelip balı yemeğe girişir.

Hatayi: “Ey Kul Himmet, vızıltın kesilmesin, balını eller yesin!” der.

Bu, bir çeşit Kul Himmet’in geleceğinin görülmesi, okunmasıdır. Yani, Kul Himmet vızıltın-sızıltın eksik olmayacak, kazancını da eller yiyecek, demek oluyor. Bugün Kul Himmet evlatları arasında hiç kesilmeyen kavga-niza ve bu yüzden kazançlarını rüşvet olarak ona-buna yedirmeleri anlatılan olaya bağlanır.

Pir Sultan Abdal emreder; bir kıl takılır bala.

Hatayi: “Ey Pir Sultan, sen de bala düşürdüğün kıl ile asılasın” dediği için o da ipe çekilmiştir.

Sıra Hatayi’ye gelince; bala el atar, bal tası münevver olur (aydınlanır).

Kul Himmet ile Pir Sultan aynı anda: “Ey Hatayi, balın çok olsun, yemeye doyma!” Sultan Hatayi tutkuludur ve çok kazanmıştır, ama yemeye doyamamıştır. Hatayi evlatları şimdi de çok mal kazanır, ama hep ellere yedirirler.

Balı yerken söyleşen üç büyük aşık, sonra Yıldız dağından aşağı inerler. Temiz ve dupduru akan Kızılırmak’ta yıkanmak isterler. Önce Kul Himmet soyunup ırmağa girer, ırmak yarı kan rengi alır. Kul Himmet: “Vahh!” der. Arkadaşları: “Ne oldu sana?” diye sorarlar. Kul Himmet: “Aah, Şimir’in açtığı yaraya su değdi!” Sonra Pir Sultan soyunup suya girer, ırmak daha çok kanlanır. “Vahh” der Pir Sultan. Arkadaşları ona “Ne oldu?” diye sorarlar. O da, “Cude kızı Esma’nın elinden içtiğim zehirin acısı yaktı beni” der.

En son Şah Hatayi ırmağa girer ve su tamamıyla kızılkan akmaya başlar. Hatayi de “Vahh!” diye inlar. Öbürleri “Peki sana ne oldu?” diye sorunca, “Mülcem oğlunun açtığı yaraya su değdi” diye yanıtlar Hatayi.

İşte o zaman anlarlar ki Kul Himmet İmam Hüseyin, Pir Sultan Abdal İmam Hasan ve Şah İsmail de Ali’dir. İşte o günden beri Kızılırmak kıpkızıl akmaktadır.

Bu söylence, Kalender Çelebi’nin “cümle aşık atası” üç büyük ozanın Yıldız dağı büyük Kızılbaş birlik toplantısında karşılıklı muhabbet ettiklerini açıkça göstermesi dışında, iki önemli olayı da vurgulamaktadır:

Birincisi, dönemin Anadolu Alevi-Bektaşi-Kızılbaş toplumu Şah İsmail Hatayi’yi Ali olarak tanıdıkları ve onun donunda Ali’nin zuhur ettiğine inandıkları (Kızılbaş siyasetinin en önemli parçasıydı bu) gibi, Kul Himmet’i İmam Hüseyin, Pir Sultan’ı da İmam Hasan olarak öne çıkartıp değerlendirmiş ve büyük saygı göstermişlerdir. Otuzuna yaklaşmış bulunan Pir Sultan ile on yedi-on sekiz yaşlarındaki Kul Himmet’e, henüz yirmi üçüne yeni girmiş Şah İsmail’i baba seçmiş ve onları kutsal aileden, ehlibeytten saymışlardır.

İkincisi doğrudan Kızılırmak’ın,padişah fermanlarıyla katledilip içine atılan Kızılbaş yığınlarının kanlarının rengini almasının simgesel öyküsüdür. Binlerce-onbinlerce Ali’lerin, Hasan ve Hüseyin’lerin bu ırmağa karışmış kanlarına dolaylı göndermedir.

 * * *

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

AKLIM FİKRİM YAR EYLEDİM BEN BANA

Aklım fikrim yar eyledim ben bana

Öğüt verdim, deli gönül almadı

Bir kileciği var almış eline

Dünyayı içine koydum dolmadı

 

Alması farz imiş sünnettir selam

Hak nurdan yarattı yaz dedi kalem

Bir çiçek yarattı ol Rabbül’âlem

Anı koklayan mahrum kalmadı

 

Var bir pîre eriş serseri gezme

Gözet gözün önün yolundan azma

Değme bir dükkana yükünü çözme

Bunda çok bezirgan işi kalmadı

 

Gençlik yaza benzer kocalık güze

Yüreğim başlıdır dertlerim taze

Boynun eğ de hizmet eyle üstaze

Şeytan benlik ile menzil almadı

 

Kul Himmet’in deste gülü elinde

Daima zikr eder Hakk’ı dilinde

Bir güzel sevmişim Hakk’ın yolunda

Hayali gönlümde zail olmadı

 

 

EVVEL ALLAH DEYİP YOLA GELENLER

 

Evvel Allah deyip yola gelenler

Dilinden mabudun koyma divane

Ayağın kayarsa bakana yapış

Sakın bir kardaştan bilme divane

 

Sen de varıp el işine karışma

Şeytanın atına binip yarışma

El sana ilişsin sen ele ilişme

Ko desinler sana deli divane

 

Sen de varıp elin kuyusun kazma

Kuyuya düşersin yolundan azma

Barış hasmın ile küsülü gezme

Yüzü kara götürürler divana

 

Mümin yola gelir yoldaşım gibi

Halimden bilirse kardaşım gibi

Müminin gönülü ibrişim gibi

Dolaştırma çözemezsin divane

 

Kul Himmet’im hak nefesin haklarım

Hak nefesin kalb evinde saklarım

Hatâyî yüklemiş, ben de yüklerim

Kalk gidelim senin ile divana

 

GECE GÜNDÜZ HAYALİNE DÖNDÜĞÜM

 

Gece gündüz hayaline döndüğüm

Bir gece rüyâma gir Hacı Bektaş

Günahkârım günahlardan bezerim

Özüm dâra çektim sor Hacı Bektaş

 

Yandı bu kulunun nedir çaresi

Yine tazelendi yürek yaresi

Onulmaz dertlere derman olası

Bir sınık bendimi sar Hacı Bektaş

 

Arının yaptığı bala benzersin

Şu garip illerde gönlün eğlersin

Bend edüben ikrarına bağlarsın

Sâilin sattığı kul Hacı Bektaş

 

Gâhi bulut olup göğe ağarsın

Gâhi yağmur olup yere yağarsın

Ay mısın gün müsün gökten doğarsın

Ilgıt ılgıt esen yel Hacı Bektaş

 

Derdimin dermanı, yaramın ucu

Dört anasır mevcut gürûh-ı Naci

Belinde kemeri başında tâcı

Yüzünde balkıyor nur Hacı Bektaş

 

Daime Kul Himmet eder niyâzı

Pîr Sultan yolundan ayırma bizi

O mahşer gününde isteriz sizi

Muhammed önünde yar Hacı Bektaş

 

HER SABAH HER SABAH ÖTÜŞÜR KUŞLAR

Her sabah her sabah ötüşür kuşlar

Allah bir Muhammed Ali diyerek

Tevekkül içinde figane başlar

Allah bir Muhammed Ali diyerek

 

Gece gündüz arı inler balına

Kısmetimiz kudretten verile

Veysel Karan gitti Yemen iline

Allah bir Muhammed Ali diyerek

 

Fatma Kamber, Düldül durdu duaya

Şehriban soyundu bindi deveye

İsa kahreyledi çıktı semaya

Allah bir Muhammed Ali diyerek

 

Biz çekelim İmamların yasını

Dinleyelim gerçeklerin sesini

İmam Hasan içti ağu tasını

Allah bir Muhammed Ali diyerek

 

Mümin olan ince eleklerden elendi

Talib olan Hak yoluna dolandı

Şah Hüseyin al kanlara boyandı

Allah bir Muhammed Ali diyerek

 

Gönül kuşu bulamadı yuvasın

Gerçek sürer İmamların davasın

Kazım, Musa, Irıza’nın duasın

Allah bir Muhammed Ali diyerek

 

İmam Zeynel parelendi bölündü

Muhammed Bakır’a secde kılındı

Cafer-i Sadık’a erkan çalındı

Allah bir Muhammed Ali diyerek

 

 

Taki ile Naki bir oldu gitti

Hasan-ül Asker’i nur oldu gitti

Mehdi mağarada sır oldu gitti

Allah bir Muhammed Ali diyerek

 

Dört kitap yazıldı dört dine düştü

Kuran Muhammed’in virdine düştü

Kul Himmet, Ali’nin derdine düştü

Allah bir Muhammed Ali diyerek

*düvazimam: Farsça düvazdeh imam: “on iki imam” anlamına gelir, dilimize düvaz ya da düvazimam olarak yer etmiştir. Alevi-Bektaşi geleneğinde on iki imamın anıldığı, adının geçtiği şiirlere düvazimam denilir. Hem halk şiiri hem de divan şiiri tarzında çok sayıda düvazimam yazılmış ve söylenegelmiştir.

 

KAYNAKLAR

Alimcan Yağanoğlu, Dedemin Cönkünden Alevi-Bektaşi Şiirleri, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002

Arısoy M.Sunullah, Türk Halk Şiiri Antolojisi, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1995

Gölpınarlı Abdülbaki, Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2004

Kaleli Lütfi, Tanrı İnsan, Can Yayınları, İstanbul, 1996

Kaygusuz İsmail, Anadolu Bilgeleri, Su Yayınları, İstanbul, 2005

Kutsi Tahir, Türk Halk Şiiri (Antoloji), Toker Yayınları, İstanbul, 1975

Melikoff İrene, Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 1998

Özkırımlı Atilla, Türk Edebiyatı Tarihi Cilt II (Ansiklopedik), İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2004

Yeşildağ Yılmaz, Hacı Bektaş Veli Yaşamı ve Şiirleri, Gün Yayıncılık, İstanbul, 2000

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

İgili Makaleler

Son Makaleler

Popüler