Karacaoğlan - (Alevi Önderi, Alevi Önderleri)
Karacaoğlan’ın hangi bölgede doğduğu, hangi inançtan olduğu, hangi aşirete bağlı olduğu hep tartışılmıştır. Bizce bu tartışmaların hiç bir kıymet-i harbiyesi yok. Neden diye sorulacak olursa; çünkü Karacaoğlan doğaya, insana, sevgiye, aşka verdiği önem ile kibre, benliğe, sosyal statüye vermediği önemle her şeyden önce bir Hak aşığıdır. Bu anlamıyla da Alevi bir gelenekten gelmektedir. Ama Karacaoğlan, bilinen klasik tekke dervişlerinden değildir.
Bazı kaynaklara göre, Karacaoğlan’ın aşireti dergâhtan uzaklaşmış ve Karacaoğlan da bu sebepten olsa gerek, fazla bir dergâh eğitimi almamıştır. Karacaoğlan’ın aşiretinin neden dergâhtan koptuğu bilinmemektedir. Bu tür bilgiler her vakit tartışılmıştır. Tıpkı Karacaoğlan’ın nereli olduğunun tartışıldığı gibi. Ama kesin olan, Karacaoğlan’ın güney (Maraş, Antep, Adana, Tarsus) bölgesinden olduğudur. 1600-1700 yılları arasında yaşadığı varsayılmaktadır. Tabi bunların hepsi kesin olmayan ve kesin olmayacak bilgilerdir. Çünkü Karacaoğlan bir ekoldür. Böyle olunca da bir çok Karacaoğlan’lar çıkmıştır. Bazı araştırmacılar şiirlerinden yola çıkarak, şairin kimliğini bulmaya çalışıyorlar. Ve anlaşılıyor ki farklı tarihlerde, farklı mekânlarda yazılmış şiirler var. Çünkü, Karacaoğlan’dan etkilenen, ona saygı ifadesi, onunla bütünleşme manasında Karacaoğlan mahlası çök kullanılmıştır. Aynı olgu Yedi Ulu Alevi ozanlarından Pir Sultan Abdal, Şah Hatayi ve diğerleri için de geçerlidir. Pir Sultan da bir ekoldür.
Karacaoğlan ekolünü oluşturan en büyük öğe, sosyal statüye duyulan tepkidir. Örneğin; “bana kara diyen dilber, senin de kaşın kara değil mi?”. Bu durumda anlatılan olay, tarih ve mekân farkı gözetmeksizin günümüzde de yaşanmaktadır. Karacaoğlan’ın günümüzde de popüler olmasının nedenlerinden biri bu olsa gerek. Burada belki Karacaoğlan’ın fiziki görünüm ile ilgili söylediği sanıla bilinir. Ama Karacaoğlan şiirlerini manalandıran, burada farklı bir anlam, dediğimiz sosyal statü anlamı çıkmaktadır. Her halûkârda Karacaoğlan, bir güzeli ceylana, güvercine, turnaya benzetmekte ve böylece halka en anlaşılır şekilde ulaşmaktadır. Karacaoğlan’ın deyişlerinde bu içeriğe önem verilip, onun neler anlatmak istediğine ulaşılabilinir.