İMAM RIZA’NIN DİLİNDEN KURAN’DA EHLİBEYT
KAZIM BALABAN
Halife Memun’un huzurunda toplanan Irak ve Horasan alimlerine sordular. Sonra da kitabı, kullarımızdan şeçtiklerimize miras kıldık. (108) ayetinin manası nedir?
Ulema Allah, bu ayetten bütün ümmeti kasdetmiştir.
Halife Me'mun, İmam Hulki Rıza’ya sordu : Sen ne söylüyorsun?
İmam Rıza: Ben onların dediği şekilde demiyorum. Allah, bu ayetten Peygamberin Ehl-i Beyt'ini kastetmiştir. Memun: Allah, nasıl ümmeti değil de yalnız Ehl-i Beyt'i kasdetmiştir.
İmam Rıza Eğer Allah ümmeti kasdetmiş olsaydı o zaman bütün ümmet mutlaka cennete giderdi. Allah mezkur ayetin ardından şöyle buyuruyor: Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır (mutedil hareket eder), kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır. İşte bu, pek büyük lütuf ve ihsandır. Daha sonra hepsine cennet vaadinde bulunup şöyle buyurmuştur: Adn cennetleri onlarındır ; oraya girerler (109). Buna göre, ayette söz konusu olan miras Ehl-i Beyte mahsustur; başkalarına değil. Bunlar o kimselerdir ki, Allah onların vasfında şöyle buyurmuştur: Ancak ve ancak Allah, siz Ehl-i Beyt'ten her çeşit kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (110) Resulullah onların hakkında şöyle buyurmuştur: Ben kendimden sonra sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum: Biri Allah'ın kitabı, diğeri ise itretim olan Ehl-i Beytimdir. Bunlar havuzun ( Kevserin) başında benimle buluşuncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar. Benden sonra onlara nasıl davranacağınıza dikkat edin. Ey insanlar, onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın. Çünkü onlar sizden daha alimdirler.
Ulema: İtret’ten maksat Âl (Ehl-i Beyti)mdir, yoksa başkası mıdır?
İmam: Evet, İtret’ten maksat Âl'dır. (Ehl-i Beyt’tir).
Ulema: Resulullah şöyle buyurdu: Ümmetim Âl’imdir ve ashap da inkâr edilmeyecek müstefiz rivayetlerle, Muhammed'in Âl'i, onun ümmetidir. demişlerdir.
İmamRıza : Söyleyin bakalım, sadaka Âl-i Muhammed'e haram mıdır, yoksa helal mı?
Ulema: Evet haramdır.
İmamRıza : Öyleyse sadaka bütün ümmete de haram mıdır?
Ulema: Hayır, haram değildir.
İmamRıza : İşte bu, Âl ve ümmet arasındaki farktır. Yazıklar olsun size, sizi nereye götürüyorlar? Zikir’den yüz mü çevirdiniz, yoksa azgın bir kavim misiniz? Rivayetin, açıkça seçkinler ve hidayet olanlar hakkında olup başkaları hakkında olmadığını bilmiyor musunuz?
Ulema: Ya Ebul Hasan, bu sözün delili nedir?
İmamRıza : Şu ayet: Andolsun biz Nuh'u ve İbrahim'i elçi olarak gönderdik, peygamberliği ve kitabı onların soylarında kıldık. Öyle iken, içlerinde hidayeti kabul edenler vardır, birçoğu da fâsık olanlardır (111). Derken nübüvvet ve kitab mirası, hidayeti kabul edenlere geçti, fâsıklara değil. Nuh'un, Rabbinden şöyle bir istekte bulunduğunu bilmiyor musunuz? Dedi ki: Rabbim şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin vaadin de doğrusu haktır. (112). Çünkü Allah Teâla Nuh'un kendisini ve ehlini kurtaracağını vaad etmişti. Rabbi de cevabında şöyle buyurdu: Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum. (113)
Memun: Allah, İtret’i (Ehl-i Beyt’i), diğer insanlardan üstün kılmış mı?
İmamRıza : Evet, Allah İtret’i, Kur’ân'ın inkâr edilmeyecek kesin ayetlerinde başkalarından üstün kılmıştır.
Memun: Kur’ân'ın neresinde?
İmamRıza : Kur’ân'ın şu ayetinde: Gerçek şu ki Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim soyunu ve İmran âl'ini âlemler üzerine seçti. Onlar birbirlerinden türeme bir zürriyettir. Allah işiten ve bilendir (114). Diğer bir ayette de Yoksa onlar, Allah'ın fazlından verdiği şeyler için insanlara (Peygamber ailesine) haset mi ediyorlar? Doğrusu biz İbrahim soyuna kitabı, hikmeti verdik ve onlara büyük bir mülk de verdik. (115) buyurmuştur. Ayrıca : Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan ulü’l-emre de itaat edin (116). Yani Allah'ın, kitap ve hikmeti miras olarak verdiği kimselere itaat edin. (Ama bazıları) Bu iki mirasdan dolayı onlara haset ettiler. Nitekim
Ulema: Allah Kur’an'da seçkin insanları açıklamış mı?
İmamRıza : Evet, batına ilave olarak zahirde de Kur’ân’ın 12 yerinde açıkça beyan etmiştir.
İlk ayet (Öncelikle) En yakın akrabalarını korkut. (117) Allah bu ayette Peygamber’in Âl'ini kasdetmesi onlar için güzel bir makam, büyük bir fazilet ve yüce bir şereftir. 2. ayet : Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah sizden her çeşit kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister (118). Bu da hiçbir katı düşmanın dahi inkâr etmediği bir fazilettir. 3. Ayet : Allah, yaratıklarından tertemiz olanları ayırdığında, Mübahele ayetinde Peygamber’ine şöyle emretti: (Ey Muhammed) De ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da dua edelim ve Allah'ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım (119). Peygamber bu ayet gereğince Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatıma'yı Medine’nin dışarısına çıkardı ve onları kendisi gibi kabul etti. Ayette geçen kendimiz ve kendiniz den maksadın ne olduğunu biliyor musunuz?
Ulema: Allah, onunla Peygamber’in kendisini kasdetmiştir.
Ulema: Bu üstünlüğün Kur’an'la ne ilişkisi vardır? .
İmamRıza : Bu konuda size Kur’an'dan bir ayet okuyacağım..
Ulema: Getir.
İmamRıza : Musa'ya ve kardeşine, Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın ve evlerinizi kıble yapın... diye vahyettik (120). Bu ayet Harun'un Musa'nın nezdindeki makamını beyan ediyor (Harun, Musa’nın kardeşi, yardımcısı ve veziri idi). Bu ayet Ali’nin, Peygamberin nezdindeki makamını da beyan etmektedir. Bununla birlikte Peygamber'in şu buyruğunda da (Ehl-i Beyt'in üstünlüğü için) apaçık bir delil vardır: Bu camiye, Muhammed ve Âl-i Muhammed'den başka hiçbir kimsenin cünüp ve hayız olarak girmesi caiz değildir.
Ulema: Bu izah ve beyan ancak siz Resulullah'ın Ehl-i Beyt’i yanında bulunur. (Yani bu çeşit açıklamaları sizden başka kimse bilmez ve kabul etmez).
İmamRıza : Bizim bu makamımızı kim inkâr edebilir? Oysaki Resulullah (diğer bir yerde) şöyle buyurmuştur: Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır. Kim ilim şehrini dilerse, kapısından girmelidir. İzah ve beyan ettiğimiz şeylerdeki üstünlüğü, şerefi, seçkinliği ve temizliği inatçı düşmanlardan başka hiç kimse inkâr etmez. Bu nimetlere karşı Allaha şükürler olsun. 5. Ayet : Akrabalarının hakkını ver ( 121). Bu, Allah’ın, Ehl-i Beyt'i mahsus kıldığı bir özelliktir. Allah onları bütün ümmetten seçkin kılmıştır. Bu ayet Resulullaha indiğinde şöyle buyurdular: Fatıma'yı yanıma çağırın. Fatıma geldiğinde Resulullah: Ey Fatıma! diye buyurdular. Fatıma: Buyurun ey Allah’ın Resulü! dedi. Resulullah: Fedek'i elde etmek için ne at sürülmüştür ve ne de deve. Bu yüzden Fedek bana mahsustur, diğer müslümanlara mahsus değildir. Ben Allah'ın emri üzerine onu sana bağışladım. Öyleyse onu kendin ve evladın için al. 6. Ayet : De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, isteğim ancak yakınlarıma sevgidir... (122). Bu, sadece İslam Peygamberine mahsus olan bir özelliktir, diğer peygamberlere değil. Yine Ehl-i Beyt'e mahsus olan bir özelliktir, diğer kimselere değil. Bunun beyanı şudur ki, Allah diğer peygamberlerden bu sözü naklederken, örneğin Hz. Nuh şöyle naklediyor: Ey kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim ancak Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak da değilim; şüphe yok ki onlar, Rablerine kavuşacaklar, fakat ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum (123). Hz. Hud şöyle naklediyor: Dedi ki: ...Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemi-yorum. Benim ücretim ancak beni yaratana aittir. Hâlâ akıl etmeyecek misiniz? (124)
Ama Allah, Resulullah'a şöyle buyurmuştur: De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum; istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir (125). Allah, onların kesinlikle dinden çıkmayacaklarını ve hiçbir zaman sapıklığa yönelmiyeceklerini bildiğinden dolayı onların sevgisini ve dostluğunu farz kılmıştır. Onları sevmenin farz olmasının diğer delili de şudur: Eğer bir kimse bir kimseyle dost olur da akrabalarından bazısı ona düşman olursa (ister istemez) kalp salim kalmaz (o dostluk bozulur). Allah da, Peygamber'in mübarek kalbinde hiçbir mü’mine karşı bir kırgınlık olmamasını istediği için Ehl-i Beyt'in sevgisini onlara farz kıldı. Kim bu vazifeye riayet edip, Resulullah'ı ve Ehl-i Beyt'ini severse, Resulullah'ın onu sevmemesi mümkün değildir. Ama kim bu vazifeyi terkeder, ona amel etmez ve Peygamber'in Ehl-i Beyti'ne nefret duyar ve düşmanlıkta bulunursa Resulullah da ona nefret duyar. Çünkü o adam ilahi farizelerden birini terketmiştir. Bundan daha üstün bir fazilet ve bir şeref var mıdır? Şu ayet: De ki: sizden tebliğime karşılık hiçbir ücret istemiyorum, isteğim ancak yakınlarıma sevgidir. nazil olduğunda, Resulullah ashabı arasında ayağa kalkıp Allah'a hamd u sena etti ve şöyle buyurdu: Ey insanlar, Allah size bir vazife farz kılmıştır, onu yapar mısınız?Hiç kimse cevap vermedi. 2. gün de ayağa kalktı ve aynı sözü tekrarladı. Yine hiç kimse cevap vermedi. 3. gün de ayağa kalkıp: Ey insanlar, Allah size bir vazife farz kılmıştır, onu yapar mısınız? diye buyurunca yine hiçbir kimse cevap vermedi. Bunun üzerine: Ey insanlar, bu vazife ne altın ve ne de gümüş gerektirir; ne yiyilecektir ve ne de içilecektir. buyurduğunda halk: Artık ne buyuruyorsanız buyurun. dediler. Bunun üzerine Resulullah mezkur ayeti onlara tilavet etti. Onlar da: Allah'ın istediği bu olursa, bunu yaparız. dediler. Ama onların çoğu, bu söze bağlı kalmadılar.
Babam ceddimden, o da babalarından ve onlar da Hz. Hüseyin'den şöyle rivayet eder: Muhacir ve Ensar, Resulullah'ın huzuruna varıp şöyle dediler: Ya Resulullah, hem sizin ve hem de gelen misafirlerin masrafları oluyor. İşte bu (sizin yetkinizde olan) mal ve kanlarımızdır; bu hususta istediğiniz şekilde hüküm verin. Çekinmeden dilediğiniz şeyi bağışlayın ve dilediğiniz şeyi bırakın. Allah (onlara cevap olarak) Ruh-ul Emin'i gönderip şöyle buyurdu: (Ey Muhammed,) De ki Sizden hiçbir ücret istemiyorum, isteğim ancak yakınlarıma sevgidir. Benden sonra da akrabalarımı incitmeyin. Toplantıda bulunanlardan bazıları dışarı çıktıklarında şöyle dediler: Resulullah teklifimizi, kendisinden sonra yakınlarına özenmemiz için reddetti. Bu, Peygamber’in kendi uydurup Allah'a iftirasından başka bir şey değildir. Elbette çok ağır bir sözdü bu. Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi: Yoksa, kendisi onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer onu ben uydurdumsa, bu durumda siz Allah’tan bana (gelecek) olan hiçbir şeye (karşı) malik olamazsınız. O sizin, kendisi hakkında ne taşkınlıklar yapmakta olduğunuzu daha iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şahid olarak O yeter. O, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir (126). Peygamber onların peşine birisini gönderdi, geldiklerinde onlara: Sizler bir şey mi söylediniz? diye buyurdular. Onlar Evet, ya Resulullah, bizlerden bazıları bizim için hoş olmayan ağır bir söz söyledi. dediler. Resulullah, nazil olan ayeti onlara okudu. Onlar (bunu duyunca) şiddetli bir şekilde ağladılar.
Daha sonra Allah şu ayeti nazil etti: Kullarından tövbeyi kabul eden ve kötülükleri affeden ve işlemekte olduklarınızı bilen O'dur (126). 7. Ayet : Hiç şüphesiz, Allah ve melekleri Peygamber’e salât ederler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin (128). Bunu düşmanlar da biliyorlar ki, bu ayet nazil olduktan sonra halk: Ya Resulullah, biz sana selam vermeyi biliyoruz, fakat salat nasıl olur? diye sordular. Peygamber buyurdular ki, şöyle deyin: Allahumme salli ala Muhammed’in ve Âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahim'e ve Âl-i İbrahim, inneke Hamidun Mecid.
İmamRıza orada bulunanlara sordu. Ey Cemaat, sizler arasında bu konuda bir ihtilaf mı var?
Ulema : Hayır.
Halife Memun : Bu konuda asla ihtilaf yoktur, bilakis ittifak vardır. Fakat Ehl-i Beyt hakkında bundan daha açıkbir ayet var mı?
İmamRıza : Söyleyin bakalım Yâ-sîn ve’l Kur’an'il Hakim, inneke le minel murselin, ala sıratin mustakim ayetlerinin başında geçen Yâ-sîn kelimesinden kasdedilen kimdir?.
Ulema : Yasin, Muhammed'dir ve bunda hiçbir şüphe yoktur.
İmamRıza : Allah, bu konuda Muhammed ve Âl-i Muhammed'e öyle bir fazilet vermiştir ki, hiç kimse vasfının hakikatine erişemez. Çünkü Allah, Peygamberlerin dışında, başka hiç kimseye selam vermemiştir. Allah buyurmuştur ki: Alemler içinde Nuh'a selam olsun (129). İbrahim'e selam olsun (130). Musa’ya ve Harun’a selam olsun (131). Ama Allah Nuh'un âl'ine selam olsun veya İbrahim’in âl'ine selam olsun. veyahut Musa ve Harun'un âl'ine selam olsun. buyurmamıştır. Sadece Âl-i Yâsîn'e selam olsun. diye buyurmuştur. Yani Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine.
Memun: Andolsun ki, bu nükte ve bu izah ve beyan, ancak nübüvvet madeninde olabilir. 8. Ayet :
Bilin ki, ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeylerin beşte biri muhakkak Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarınındır... (132). Allah, kendine ve Peygamber’ine bir pay ayırdığı gibi yakınlara da bir pay ayırdı. İşte bu, Âl (Ehl-i Beyt) ve ümmet arasındaki farktır. Çünkü Allah, Âl'i (Ehl-i Beyt'i) bir mevkide karar kılmış, diğer insanları da ondan aşağıdaki bir mevkide. Kendisi için beğendiğini onlar için de beğenmiştir ve bu konuda onları seçkin kılmıştır. Kendisi ve onlar için beğendiği her fey, ganimet ve diğer şeylerde ilk önce kendisini, sonra Peygamber’i, daha sonra da Peygamber’in yakınlarını zikretmiştir. Nitekim (Humus ayetinde) şöyle buyurmuştur: Bilin ki, ganimet olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri mutlaka Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarınındır... İşte bu ayet Allah'ın natık kitabında kıyamete kadar onlar için açık bir te'kid ve daimi bir emirdir. Öyle bir kitaptır ki , Batıl , ona önünden de ardından da yaklaşamaz. (Çünkü O) Hüküm ve hikmet sahibi olan ve çok övülen (Allah) tarafından indirilmiştir (133). Ama ayetin ardında zikredilen yetim ve yoksullara gelince; (onların durumları yakınlardan farklıdır, çünkü) yetim baliğ olduğunda humus sahipleri sırasından çıkar ve onun için bir pay olmaz. Yoksul da zengin olduğunda ganimetlerden onun için bir pay olmaz; ganimeti almak da onun için caiz değildir. Ama yakınların payı kıyamete kadar, ister zengin olsunlar, ister fakir, onlar için sabittir. Çünkü Allah ve Resulü'nden daha zengin hiçbir kimse yoktur, bununla birlikte kendisi ve Resulü için ganimetten bir pay ayırmıştır. Kendisine ve Resulü'ne beğendiği şeyi yakınları için de beğenmiştir. Böylece savaş yapılmadan elde edilen mal hakkında da kendisi ve Resulü için istediği şeyi yakınları için de istemiştir. Ganimette olduğu gibi ilk olarak kendi hakkını, sonra Peygamber’in hakkını ve daha sonra da Resulullahın yakınlarının hakkını zikrederek onları Allah ve Resulu'nün ismiyle birlikte ve onların peşinden zikretmiştir.
İtaat konusunda da durum aynıdır. Allah buyurmuştur ki: Ey iman edenler, Allaha itaat edin, Peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahibine (Ulü-lemr) itaat edin. (134). Burada da yine ilk önce kendisini, sonra Peygamber’i ve daha sonra da Ehl-i Beyt'i zikretmiştir. Velayet ayetinde de Allah şöyle buyurmuştur: Sizin veliniz, (ve yetki sahibiniz) ancak Allah'tır, O'nun Resulüdür ve inananlardır... (135) Yani Emir-ül Mü’minin Ali’dir. Allah ganimet ve fey'de, kendi payını ve Peygamber’in payını onların payıyla birlikte ve beraber zikrettiği gibi onların velayetini (yöneticilik hakkını) ve Peygamber’e itaati kendisine itaatle birlikte zikretmiştir. Allah'ın, Ehl-i Beyt'e olan bu nimeti ne kadar da büyüktür. Ama sadaka meselesi geldiğinde; (Allah) kendisini, Resulü'nü ve Resul'ünün Ehl-i Beyti'ni ondan münezzeh kıldı ve şöyle buyurdu: Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak yalnızca fakirler, düşkünler, (zekât) işinde görevli olanlar, kalpleri (İslam'a) ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmışlar içindir’’ ( 136). Bunların arasında Allah, kendisi, Resul'ü ve yakınları için bir pay tayin ettiğini bulabilir misiniz? Münezzeh kılma sırası geldiğinde, kendisini, Resul'ünü ve Resul'ünün Ehl-i Beyt'ini ondan münezzeh kıldı. Münezzeh kılmakla yetinmeyip sadakayı onlara haram kıldı. Çünkü sadaka Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine haramdır. Sadaka insanların malının kiri olduğu için onlara helal değildir. Çünkü onlar her çeşit kirden münezzeh kılınmışlardır. Allah onları her çeşit kirden münezzeh kılıp seçtiğinde kendisine beğendiği şeyi onlar için de beğenmiştir; kendisine beğenmediği şeyi onlar için de beğenmemiştir. 9. Ayet : Biz zikir ehliyiz; öyle zikir ehli ki Allah Teâla, kitabında (onların hakkında) şöyle buyurmuştur: Eğer bilmiyorsanız zikir ehlinden sorun (137).
Ulema : Allah bu ayetten Yahudi ve Hıristiyan alimlerini kasdetmiştir.
İmamRıza : Böyle bir şey mümkün mü? O zaman bizi kendi dinlerine çağırırlar ve bizim dinimiz İslam dininden daha üstündür derler.
Halife Memun: Ya Ebul Hasan, bunların sözünün reddinde bir izah ve beyanın (delilin) var mıdır?
İmamRıza : Evet, zikir Resulullah'tır, biz ise zikrin ehliyiz. Talak suresinin şu ayetiyle bu konu açıklığa kavuşmuştur: Ey inanan akıl sahipleri, Allah’tan korkup sakının. Doğrusu Allah, O’nun apaçık ayetlerini size okuyacak bir resul, bir zikir indirmiştir (138). Bu ayetteki zikir Resulullah'tır, biz ise onun ehliyiz. 10. Ayet : Bu ayet Tahrim ayetidir: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz... size haram kılındı (139). Söyleyin, Eğer Resulullah hayatta olsaydı benim kızım veya oğlumun kızı veyahut soyumdan gelen kızlarla evlenmesi doğru olur muydu?
Ulema: Hayır, olmazdı.
İmamRıza : Sizin kızlarınızla nasıl; evlenebilir miydi?
Ulema: Evet evlenebilirdi.
İmamRıza : Öyleyse bu, bizim O’nun Ehl-i Beyt'i olduğumuza bir delildir, sizin değil. Eğer O’nun Ehl-i Beyt’inden olsaydınız, bizim kızlarımızın O’na haram olduğu gibi sizin de kızlarınız O’na haram olurdu. Demek ki biz onun Ehl-i Beyt’indeniz, siz ise onun ümmetindensiniz. İşte âl (Ehl-i Beyt) ve ümmet arasındaki fark budur. Âl (Ehl-i Beyt) Peygamber'in kendisindendir, fakat ümmet böyle değildir. 11. Ayet : Mü’min suresindeki şu ayettir: Firavun âl'inden (ailesinden) imanını gizlemekte olan mü’min bir adam dedi ki: Siz, benim Rabbim Allah'tır, diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunmaktadır... (140). Bu adam Firavun'un dayısı oğluydu. Allah onu, nesebinden dolayı Fıravun’a nisbet etmiştir, dininden dolayı değil. Böylece biz de doğum yönünden Peygamber’in Ehl-i Beyt’i olduğumuz için O’na mahsus kılınmışız, din yönünden ise bütün insanlar gibi sayılmışız. Bu da âl (Ehl-i Beyt) ve ümmet arasındaki diğer bir farktır. 12. Ayet : Ehline zikri emret ve kendin de ona karşı sabırlı ol (141). Allah bizi bu özellikle üstün kılmıştır. Çünkü bizi de onunla beraber zikire emretmiştir. Sadece bizi bu özellikle üstün kılmıştır, ümmeti değil. Resulullah bu ayet nazil olduktan sonra 9 ay boyunca her gün zikir vakitlerinde Ali ve Fatıma’ın kapısına gelip şöyle buyuruyordu: Zikire! Allah size rahmet etsin. Allah, Peygamber’in bütün ailesi içerisinde bize yaptığı bu bağışı, peygamberlerin evlatlarından hiçbiri hakkında yapmamıştır. Bu da âl (Ehl-i Beyt) ve ümmet arasındaki diğer bir farktır.
Hamd Alemlerin Rabb'i olan Allah'a mahsustur ve Allah'ın salatı Peygamberi Muhammed'e olsun.
DİPNOTLAR .
108.Sonra biz o kitabı kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan da nefislerine zulmeden var, orta yolu tutan var, Allah'ın izniyle hayırlarda ileri geçenler var. İşte bu büyük lütuftur. (Fatır :32)
109. Onlara Adn cennetleri vardır. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Orada elbiseleri de ipektir. (Fatır :33)
110. Hem vakarınızla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devrinde olduğu gibi süslenip çıkmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor. (Ahzab : 33)
111.Andolsun, Nuh'u ve İbrahim'i elçi gönderdik, peygamberliği ve kitabı bunların zürriyetleri arasına koyduk. Onlardan yola gelen de vardı, ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı. (Hadid : 26)
112. Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: Ey Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Ve sen hakimler hakimisin. (Hud : 45)
113.Allah: Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım. (Hud : 46)
114. Gerçekten Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı..Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir, bilendir. (Ali İmran : 33 / 34)
115.Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik. (Nisa : 54)
116.Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir. (Nisa : 59)
117.(Önce) en yakın hısımlarını uyar. (Şuarâ : 214)
118.(Ahzab : 33) 110 Numaralı Dip notu.
119.Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim . (Ali İmran : 61)
120. Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: Kavminiz için Mısır'da birtakım evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye karşı yapın ve namazı kılın ve müminlere müjde verin. (Yunus : 87)
121. Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp savurma (İsra : 26)
122. İşte Allah iman edip salih amel işleyen kullarını bununla müjdeler. Ey Muhammed! De ki: Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum. Her kim bir iyilik yaparsa biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verir.(Şura : 23)
123. Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal mülk istemiyorum. Benim mükafatım ancak Allah'a aittir. Ve ben ona iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rablerine kavuşacaklar. Fakat ben de sizi cahillik eden bir kavim görüyorum. (Hud : 29)
124. Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız? (Hud : 51)
125. İşte Allah iman edip salih amel işleyen kullarını bununla müjdeler. Ey Muhammed! De ki: Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum. Her kim bir iyilik yaparsa biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verir. (Şura : 23)
126. Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu. mu diyorlar? Sen de ki: Eğer onu ben uydurmuşsam Allah'tan bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O sizin yaptığınız taşkınlıkları daha iyi bilir. Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. O çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Ahkaf : 8)
127. Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen O'dur. (Şura : 25)
128. Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin. (Ahzab : 56)
129. Bütün âlemler içinde Nuh'a selam olsun. (Saffat : 79)
130. Selam olsun İbrahim'e... . (Saffat : 109) .
131. Selam olsun, Musa ile Harun'a. (Saffat : 120)
132. Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. O da peygambere ve ona yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara aittir. Eğer siz Allah'a iman etmiş, hak ile batılın ayrıldığı o gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği o (Bedir) günü kulumuza indirdiğimiz âyetlere iman getirmiş iseniz bunu böyle biliniz. Ve biliniz ki, Allah, herşeye kâdirdir. (Enfal : 41)
133. Ona ne önünden, ne de ardından batıl gelemez. O hüküm ve hikmet sahibi, öğülmeye layık olan Allah tarafından indirilmiştir. (Fussilet : 42)
134. Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir. (Nisa : 59)
135. Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve zikirlerini yapan, zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir. (Maide : 55)
136. Sadakalar ancak şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm'a ısındırılacaklar), köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle farz kılındı. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tövbe : 60)
137. (Ey Peygamber!) Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bunu bilmiyorsanız Tevrat ve İncil âlimlerine sorun. (Nahl : 43)
138. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O halde ey inanan akl-ı selim sahipleri! Allah'tan korkun, Allah size bir uyarıcı gönderdi. Size Allah'ın açık açık âyetlerini okuyan bir elçi (gönderdi) ki inanıp faydalı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa (Allah) onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah ona gerçekten ne güzel rızık vermiştir. (Talak : 10 / 11)
139. Size şunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz ve karılarınızın anneleri, ve kendileri ile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. Ancak cahiliyyet devrinde geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah gafur (çok bağışlayıcı) ve çok merhamet edicidir. (Nisa : 23)
140. Firavun ailesinden imanını saklayan bir adam da şöyle dedi: Bir adamı, Rabbim Allah dediği için öldürecek misiniz? Halbuki o size Rabbinizden delillerle gelmiştir. Hem o bir yalancı ise çok sürmez, yalanı boynuna geçer. Fakat doğru ise size yaptığı tehditlerin birkısmı olsun başınıza gelir. Şüphe yok ki Allah aşırı giden bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz. (Mü’min : 28)
141. (Ey Muhammed!) Ehline zikir etmelerini emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir. (Taha : 132)