İMAM HÜSEYİN Üçüncü Imam (3. Imam) Hz. Muhammed'in torunu
İmam Hüseyin, milâdî takvime göre, 625 (626) Medine’de doğmuştur. 10 ekim 680’de Kerbelâ’da şehit edilmiştir. İmam Hüseyin, İslâm peygamberi Hz. Muhammed’in torunudur. Birinci imam Hz. Ali’nin oğlu ve aynı zamanda üçüncü imamdır.
İmam Hüseyin, yaşantısıyla, davranışlarıyla, cesaretiyle sadece İslâm âleminde değil, bütün insanlık için görkemli bir abidedir. İmam Hüseyin’in yaşadığı dönemde zalim Emevi egemenliği hüküm sürüyordu. Emevi iktidarını kurumlaştıran Muaviye, İmam Hüseyin’in babası Hz. Ali’yi ve abisi ikinci İmam Hasan’ı kendi iktidarı için tehlikeli görmüş ve binbir entrikayla onları şehit etmişti. Muaviye ölünce yerine oğlu Yezid’i tayin etmişti. Oğul Yezid’te babasının kanlı iktidarını korumak istiyordu. Muaviye, Hz. Peygamberle yıllarca savaşmış olan, Mekkeli müşriklerin önderi olan bir ailedendi. Hz. Peygamberin hicretinden sonraki dönemde İslâmiyet’in gelişmesi ile beraber bu aile artık Müslümanları yenemeyeceğini görünce takkiye yaparak İslamiyet’i seçmişlerdi. Oysa bilinir ki; bu ve benzer ailelerin amacı gelişen İslâmiyet’in değerlerine sahip olmaktı. Bunlar bu amaçla İslâmiyet’i benimsiyorlardı. Dolayısıyla İslâmiyet’in ilk temsilcileri olanları, yani gerçek Müslümanları saf dışı bırakıyorlardı. Bu müşrikler günümüze değin sürecek bir çatışmanın tohumlarını o zaman başarıyla ektiler. İşte sevgili İmam Hüseyin, böylesi bir çağda ya dedesinin, babasının ve abisinin yolunda gidecekti, yani Hak yolunu bütün zorluklarına rağmen taviz vermeden savunacaktı, ya da müşriklerin temsilcisi Yezid’e boyun eğip, biat edecekti.
İmam Hüseyin, Emevi iktidarının halkı baskı ve zulüm altında inlettiği bu dönemde Küfe kentindeki halktan bir davet aldı. Bu davette Küfeliler artık Yezid’in zulmünden bıktıklarını ve kendisini önder (Halife) olarak kabul ettiklerini belirtiyorlardı. İmam Hüseyin insanları dolayısıyla Küfelileri iyi tanıyordu. Ve giderse başına neler geleceğini biliyordu. Bütün bunlara rağmen İmam Hüseyin kendisine bağlı ailesi ve bir grupla Küfe şehrine doğru yola çıktı. İmam Hüseyin`in yola çıktığını haber alır almaz hemen planlara başlayan Yezid, onu durdurmanın ve kendisine biat ettirmenin yollarını aradı. Yezid 5 (beş) bin kişilik bir orduyla Kerbelâ çölünde İmam Hüseyin’e pusu kurdu. Ordunun komutanları, İmam Hüseyin’e Yezid’e biat ettiğini beyan etmesini istediler. İmam Hüseyin Yezid’e boyun eğmekten ve onun kanlı zulüm iktidarını tanımaktansa şehit olmayı yeğlediğini kararlılıkla Yezid’in gözlerini para hırsı bürümüş askerlerine ve korkup sözlerinin arkasında durmayan Küfelilere haykırdı. Bundan sonrası dünyanın gördüğü en haksız savaşlardan biriydi. Bir tarafta İslâmın peygamberinin torunu, diğer tarafta kanlı iktidarın temsilcileri. İmam Hüseyin’in gücü 72 kişiydi. Yezid’in askerleri ise 5 000. İmam Hüseyin ve arkadaşları şerefli bir şekilde Yezid’in askerlerine karşı direndiler. Ama güç dengelerinin eşitsiz olduğu bu savaşta yenildiler.
İmam Hüseyin aldığı onlarca kılıç ve ok darbesi sonucu yaralı düştü. Yezid’in askerleri vahşete doymuyordu. Ve Yezid’in komutanlarından Şimr İmam Hüseyin`in mübarek başını keserek bir tepsi içinde Şam’daki sarayında Yezid’e sundu. Daha sonra sevgili imamın başı Şam sokaklarında gezdirildi.
Tarihe Kerbelâ olayı olarak geçen bu hadise İslâm aleminde safları netleştirmişti. İmam Hüseyin sadece yaşantısıyla değil, şahadetiyle bütün insanlığa bir mesaj vermiştir. İmam Hüseyin bir semboldür. Yiğitliğin, fedakârlığın, mazlum olmanın sembolü. İmam Hüseyin, verdiği mesajda sonu ne olursa olsun asla ama asla Yezid’e, dolayısıyla zalime ve onun zulmüne boyun eğmeyeceğini bütün dünyaya şahadetiyle kanıtlamıştır. İnsanlık var oldukça İmam Hüseyin var olacaktır.