Hz. Ali’yi tanımak
Yüce bir aşkla bağlı olduğumuz, uğruna nice cefalar çekip, bedeller ödediğimiz, sonsuz sınırsız bir şekilde inandığımız Ali’yi ne kadar tanıyoruz?
Hz. Ali’ye bağlılığımız, sevgimiz tartışma götürmez. Peki bu kadar sevdiğimiz Ali’yi niçin seviyoruz? Ne yapmıştı bu Ali, nasıl bir hayat yaşamıştı, düşünceleri, eylemleri nelerdi, nedir aradan asırlar geçmiş olmasına rağmen hâlâ onu çekici kılan???
Gözlemlediğimiz kadarıyla Hz. Ali’yi tanımıyoruz. Tanıyanlarımız ise yeteri kadar tanımıyorlar. Hz. Ali’yi yeteri kadar olmasa da asgari düzeyde tanıyan aydın zümreler ise onu topluma tanıtmıyorlar. Doğrusu genel anlamda toplumun da Ali’yi tanımak için çaba gösterdiği yok. Seviyoruz, bağlıyız ama tanımıyoruz. Hz. Ali’ye bilinçli bir şekilde bağlı olmalıyız. Basit manada Hz. Ali’yi sevmek, onun taraftarı bir ALEVİ yapmıyor bizi. Eğer basit anlamda sevmek yeterli olsaydı, bütün İslam alemi hatta İslam olmayan ama Ali’yi seven yığınla insan da Alevi olurdu. Hz. Ali’yi sevmek tanımaktan geçer. Tanıdıkça sevgimiz sarsılmaz bir bağlılığa dönüşür. Bağlılığımız ise Hz. Ali’nin ideallerini yaşama geçirmek demektir. Hz. Ali’nin ideallerini, eylemlerini, düşüncelerini bilmek gerekiyor. Hz. Ali’yi bir şiirle, iki güzel sözle yad etmek Hz. Ali taraftarlığı, Alevilik değildir. Eğer böyle olsaydı bunca baskıya, yığınla katliama karşın Alevilik yaşamazdı. Oysa Alevilik bütün zıtlıklara rağmen yaşıyor. Nedir Aleviliği yaşatan? Aleviliği yaşatan Hz. Ali’nin düşüncesi, eylemidir. Yani Ali’nin idealleridir. Bu idealleri bilmek gerekiyor. Bu idealler bilinmeden Hz. Ali gerçekliği anlaşılmaz.
Hz. Ali peygamber değildi. Buna rağmen Hz Ali, günümüzde en popüler şahsiyetlerden biridir. Bizce geçmişte olduğu gibi gelecekte de insanlığın gündeminde sürekli olarak popüler kalacak. Neden? İşte can alıcı nokta burası. Neden Hz. Ali peygamber olmadığı halde bu kadar sevildi, kendisine bu kadar bağlanıldı, uğruna nice cefalar çekildi?
Tarih boyunca binlerce komutan, devlet yöneticisi, imparator, padişah yaşamıştır. Bunların ölümüyle -bilemediniz kısa bir dönem sonra- unutulmaları bir oldu. Peki Ali neden unutulmadı. Aksine gittikçe artan ve artacak olan bir şekilde gündemleşti. Unutulmak şurda kalsın, bilakis onun vefatından sonra daha çok aranır oldu. Tarih boyunca ve günümüzde milyonlarca kişi “Medet ya Ali” diyor. Bunun bilimsel, duygusal, mantıksal, sosyolojik, felsefi, tarihi, antropolojik açıklaması nedir?
Gelişmiş batılı devletlerde 1900’lerden itibaren yığınla aydın Hz. Ali gerçekliğine ilgi duyup araştırmalar yapmıştır. Bunun sonucunda onlarcası Ali takipçisi Aleviler olmuşlardır. Demek ki; Hz. Ali taraftarı bir Alevi olmak için onu tanımamız gerekiyor. Ali’yi diğer önemli tarihsel önderlerden ayıran özellikleri bilmemiz gerekiyor. Bu özellikler, mükemmel insanın özellikleridir. Bunları öğrenip, yaşamsal kılmamız gerekiyor. Çünkü Alevi olmanın gereği budur. Yoksa Aleviliğimiz laf düzeyinde kalır. Bununsa hiç bir önemi yoktur. Önemli olan, İslam toplumunun kaderini değiştiren düşünceleri, eylemleri yaşam biçimiyle, bütün insanlığa daima önderlik eden Ali gerçekliğini kavramak ve pratikte uygulamaktır. Hz. Ali’nin hayatını kaba bir anlamda öğrensek, bu dahi binlerce ders ile doludur. Çünkü Ali’nin hayatını sadece Ali yaşamıştır. Benzeri yoktur. Bizlerin belki yığınla hayattaşımız (yani hemen hemen bizlerle aynı ruh hâline ve yaşam koşullarına sahip insanlar) vardır. Oysa Ali, gerek ruh hâliyle olsun gerek düşüncesi ile olsun ve gerekse de dostları ve düşmanları ile olsun tektir. Düşünün ki; Hz. Ali’nin kardeşi Akil, Ali’yi bırakıp baş düşmanı olan Muaviye’ye sığınıyor. Neden? Çünkü Ali, doğruluğu ve hakkaniyeti temsil edip, bunu eylemleri ve yaşamıyla da uyguluyor. Oysa Muaviye bir hilebaz, sahtekâr. Kardeşi Akil Hz. Ali’den devlet kasasından (Beytülmal) para istiyor. Ali bunu reddediyor. Kardeşi dahi olsa doğrusu ne ise onu yapıyor. Buna karşın Muaviye ise etrafındaki dalkavuklara para saçıyor. Muaviye halkın parasını çarçur ederken, Ali halkın parasını halka eşit bir şekilde, ne eksik ne fazla dağıtıyor. Fark burada. Ali’yi ayıran özelliklerden biri budur. Aynı durum Talha ve Zübeyir için de geçerli. Bunlar kendilerini Hz. Ali taraftarları olarak görüyorlar. Bunlar çok saygın sahabelerdir. Hz. Ali’nin hükümet olması için çok çalışıyorlar. Hz. Ali hükümet olunca bunlar valilik istiyor. Çünkü daha dün onların kölesi olan biri ile kendilerinin aldığı maaş aynı. Bunlar bu durumu kabûllenmiyorlar. İşte Ali’nin eşitlik anlayışı. Neticede kendilerini Hz. Ali’nin dostu olarak gören bu iki şahıs valilik alamayınca düşman oluyorlar. Bu düşmanlık Cemel savaşı diye bilinen savaşla doruğa çıkıyor, bu ikisi ve daha onlar gibi niceleri o savaşta yeniliyorlar. Nasıl oluyor bütün bunlar? Nasıl olurda dünün saygın sahabeleri birden düşman olarak karşısına çıkıyorlar Ali’nin. Bunların ki insanın karmaşık yapısı, hırsı ve daha benzer olumsuzluklar yüzünden yaşanan bir düşmanlıktır. Yoksa kesinlikle dini bir ayrılık değildir. İşte Ali budur. Yıllarca beraber aynı safta mücadele ettiği dostlarını dahi doğruluğu temsil ettiği için kaybediyor. Aslında böyle yığınla örnek ele alınabilir. Hz. Ali gerçekliği, böyle bir gerçekliktir. Yoksa Hz. Ali onları vali yapardı ve böylece düşmanlığı engellerdi. Ama ne pahasına olursa olsun kesinlikle doğru olanı yapıyor. İşte ebedi önderlik burada. Hz. Ali bunu yapmasaydı, bunca acı yaşamayacaktı. Evlatları acı yaşamayacaktı. Ama çekilen acılara rağmen, doğru bildiklerini yaptı. Bizler madem ki Ali taraftarıyız, şimdi doğruluk adına kardeşimizi, dostumuzu düşman yapar mıyız, yoksa oportünist mi oluruz? Ali’nin önderliği ve yol göstericiliği budur. Asırlar geçmiş, teknoloji, iletişim gelişmiş ama Ali’nin tutumu eskisinden daha güçlü bir şekilde karşımızda duruyor. Ali’nin bize değil, bizlerin Ali’ye ihtiyacı var!