Hedefleri netleşmiş bilinci berraklaşmış ufku genişlemişti - (Alevilik Bilinci)

 

Hedefleri netleşmiş

 

bilinci berraklaşmış

ufku genişlemişti.

Kararlı

kendinden emin

neyi istediğinin bilincinde olarak yürüyordu.

 

 


 

 

Her ne kadar sesli olarak söylemese de, bir şarkı

mırıldanıyordu:

"Sıra sende

sıra sende

katıl kavgaya

sıra sende

sıra sende

al özgürlüğü.

Biz ki bu yola

nice canlar verdik

tutunduk Pir Sultan’a

türküler söyledik."

Şarkısını o kadar içtenlikle söylüyordu ki;

adeta sözler kendiliğinden akıp gidiyordu.

Ne kadar da doğru.

Pir Sultan’a tutunup türküler söylemek.

Pir Sultan bir değer,

sembol,

simge.

Boşuna söylenmiyor;

"Pir Sultan pirimiz

onun için ölürüz."

Artık iyice biliyorduk ki; Pir Sultan’a tutunup türküler

söyleyenler özgür insanlardı.

Özgür insanın

güzel insan olduğunu,

yaratıcı,

üretken,

paylaşımcı,

gelişmiş insan olduğunuda biliyordu.

Özgürlüğün zıddı köleliktir.

Bedensel kölelik somuttur,

ya ruhsal,

düşünsel kölelik...

İşte zamanede yaşanan düşünsel,

ruhsal kölelikti.

Bu tür köleliği yenilgiye uğratıp özgürleşmek

çok zordu.

Bedel gerektiriyordu.

Köle bedel vermiyordu.

Köleliğin doğal sonucu olsa gerek, belki verecek bir

şeyi kalmamıştır.

Her halûkârda özgürlüğü istemek,

yaşamak,

savunmak,

korumak...

İşte Pir Sultan’a tutunup türküler söyleyenler özgür

insanlardı.

Bu ruh hali içerisinde,

Pir Sultan’a lâyık olmanın gereklerini yerine

getirmek için adım adım hedefine ulaşıyordu.

Kapıyı açar açmaz.

Kulaklarına ağır bir arabesk müzik geldi.

Burnuna alkol kokusu.

Sigara dumanı ve argo konuşmalar.

Güya burası bir inanç merkeziydi. Ama daha çok bir

kahvehane, meyhane karışımı bir ortamdı.

Ama adı inanç merkeziydi.

Masalar kurulmuş ihanetçi Hınzır paşalar alkollü içecek

içip kumar oynuyorlardı.

"Lânet olsun hepinize" diye bağırdı genç adam.

Saatlerdir bir dakika dahi yerinden kımıldamadan kağıt

oynayan

bazıları saçlarını boyamış olan

yumurta topuklu ayakkabı giyen adamlar başlarını

kaldırıp, kapıda duran gence baktılar.

Orada bulunan herkesin dikkatini çekmişti "lânet olsun

hepinize" sözü.

Bu adamlar korkak,

pısırık,

kişiliksiz,

egoist.

Eline olanak geçtiği anda sömürücü,

fırsatını bulur bulmaz ihanetçi,

becerebilseler hilebaz adamlardı.

Kapıda duran,

Pir Sultan’a tutunup türküler söyleyenlerin kervanında

yer almak isteyen,

sıranın kendisinde olduğunu bilen genç, bütün bunları

biliyordu.

Her şeyi hesaplayıp,

planlamıştı.

Genç adam, kapıya en yakın masaya hızlı iki adım

atarak yaklaştı. Masada duran bira şişesini kapıp

masaya vurarak kırdı.

Sahtekâr,

düzenbaz,

düşkün,

onursuz adamlar genci izliyorlardı.

Genç adam, bunların şaşkınlıktan aptallaşan

bakışlarına aldırmadan ilk masayı ters yüz etti.

Derken hemen ardından ikinci masaya yöneldi. O masayı da

devirip diğer masaya geçti.

Genç adam öyle hızlı bir şekilde hareket ediyordu ki;

adamlar ellerindeki iskambil kağıtlarını hâlâ tutuyorlar

ve genci izliyorlardı.

Genç adam bütün kağıt oynanan ve alkol içilen

masaları devirdi. Her türlü yozluğu yayan televizyondaki

kanala gözü ilişince, ona da bir okey tahtası fırlatıp

patlattı. İşini bitirdiği kanısına varınca, ordaki adamlara

dönüp: "ya buranın adına yakışan bir düzenleme yaparsınız,

ya da böyle devam edersiniz. Bir dahaki sefere şişeler

yerine nelerin kırılacağını siz hesaplayın!"

Genç adam, dönüş yolunda pirine lâyık olmanın verdiği

huzurla türküsünü daha da neşeli ve sesli söylüyordu:

"Baş eğmedik zulme, lânet olsun namerde, Kerbela’dan

Sivas’a, direnç vardır her yerde.

Sıra sende, sıra sende katıl kavgaya, sıra..."

 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

İgili Makaleler

Son Makaleler

Popüler