GECMISTEN GELECEGE ALEVI OLMAK
Süphesiz yasanmis olanlari, yasananlari ve yasanacak olanlari anlatabilmek zor. Bu, bütün toplumlar için öyledir, ancak Alevi toplumu için çok daha zordur. Sonuç-neden iliskisini irdelemek gerekiyor. Bunun içindir ki, çogu kez soyutla somut iç içe geçmis durumdadir. Her ne kadar genelde parça parça aktarim olarak görülse de aslinda özde bir bütünsellik mevcut. Parçalar bütünün tamamlayicisi niteligindedir.
Temel olarak anlatilanlarin yetersiz oldugu düsünüle bilinir. Anlatilmak istenenlerin çok boyutlulugu ve kavrayislardaki önyargilarin çoklugu somutla-soyut, güncelle-tarih imge ile yalinligin bir arada degerlendirilmesini getirmistir.
Bir çok noktada hakli elestiriler olabilir. Fakat bilinmelidir ki, bu tür bir çalisma, Alevi toplumu için bir ilktir. Süphesiz bizler bazi yeteneksizler gibi bir takim gerekçelerin ardina saklanacak degiliz. Burada yapilacak elestirilerin ya da imgelere, soyutlamalara, tarihlere dogru sekilde verilemeyecek anlamlar söz konusu oldugunda bu hususlarin dikkate alinmasi gerekmektedir.
Her halükarda anlatmak istedigimizi çesitli yollarla anlatmaya çalistik. Duygu ve düsüncelerimizin samimiyetinden süphe duyulmamasi gerekmektedir. An latmak istediklerimizi tam manasiyla anlatamadik. Ama bir ön hazirlik olarak bunun basarildigi kanaatindeyiz.
Yanlis bir takim anlasilmalarin önüne geçmek için bazi noktalarin altini önemle çizmeliyiz.
1. Hiç bir sekilde anlatimlarimiz tek tek parçalar halinde ele alinmamalidir. Parçalar, bütün göz önüne getirilerek ele alinmalidir.
2. Anlatimlarimiz bu çalisma ile sinirli degildir. Bu çalisma bir ilktir. Devami, çesitli boyutlarda daha da zenginlesmis olarak gelecektir.
3. Anlatimlarimizdaki duygu ve düsüncelerin samimiyeti kusku götürmez. Her ne kadar bazi deyimler, imgeler farkli algilansa da, burada samimiyet çok çok önemlidir. Isteyen, anlatimlarimizi kendi özgülünde yeni yorumlar katarakta zenginlestirip, algilayabilir.
4. Anlatimlarimiz her ne kadar birey duygu ve düsüncesi yönünde bir intiba uyandirsa da, burada bir toplumsal mesaj vardir. Bu bireyin sahsinda toplum ya da bireyin sahsinda somutlasan toplum olarak görülmelidir.
5. Güncelle tarihin iliskisine dikkat çekiliyor. Güncelligin tarihte gizli olduguna (ya da tersi) göndermeler önemlidir. Buna bagli olarak neden sonuç iliskisi üzerinde duruluyor. Bir yandan sonuçlar anlatilirken, diger taraftan nedenler sorgulanmaktadir. Burada tarih, imge, toplumsal hafiza devreye giriyor. Her sey karmasik görülse de basitlesiyor. Tersi için ayni durum söz konusudur. Kisacasi anlamak isteyenler gereken sonuçlari çikartacaklardir.
GERÇEGE HÜ
-1-
Bu bir trajedidir.
Bunca kiyim,
yok etme
asimilasyon
kendi degerlerine yabancilasma
yozlasma
kisiliksizlesme
kimliksizlesme...
Bu bir trajedidir.
Insanlarin bildigi
ama bilmek istemedigi
duydugu ama duymazliktan geldigi
gördügü ama görmemis gibi davrandigi
bir dram.
Bütün bunlar tarihten günümüze sürüp gelmekte.
Bazen siddetli bir kiyim, bazen sindirmek,
bazen seker sopa ikilemi...
Her halükarda devam eden bir trajedi.
Tarihten gelen baskilarin sonucu olsa gerek
günümüzde de en dramati gi yasaniliyor.
Sanki tarih boyunca olusmus haksizliklarin toplami
günümüzde adeta birikmis haliyle yasaniliyor/yasatiliyor.
En çok da gençlik...
Gençlik yasanilan tüm talihsizligin ceremesinde
cenderesinde. Ne yana baksa
alçaklik
soysuzluk
kimliksizlik...
Çaresizlik girdabinda kivranip duruyor.
Battikça batiyor.
Bataklikta debelenip duruyor.
Ne can veriyor
ne kurtuluyor.
Sürünüyor....
***
-2-
Hz.Ali, Hz.Fatma, Imam Hasan ve Hüseyin, Hz.Peygambere karsi son görevlerini yerine getirmeye çalisiyorlardi. Bu esnada baska birileri tika basa doldurduklari bir alanda iktidarlarini saglama almaya çalisiyor, Müslümanlari nasil ikna edeceklerini tartisiyorlardi.
Bu bir baslangiç degildi. Öncesi de vardi. Ama çekiniyorlardi. Simdi babasiz kalmisti Ehlibeyt. Fatma Ana yastaydi.
En çok o üzülüyordu. Biliyordu neler olacagini.
Iyi taniyordu bu eski putperest bezirganlari.
Neler mi biliyordu Fatma Zehra?
Evlatlarinin basina geleceklerin dünyada kimsenin
basina gelmeyecegini.
Hakli çiktin Fatma Ana. Sadece evlatlarinin degil,
Ehlibeyte bagli olanlarin basina neler gelmedi ki...
Hâlâ ceremesindeyiz. Dünya döndükçe de Ehlibeyti savunacagiz.
Bedeller ne olursa olsun.
***
-3-
Sabahin altisiydi.
Soguktu
ve yagmur yagiyordu.
Herkesler ise giderken,
o isi yeni birakiyordu.
Istasyonda
uykulu gözler
yorgun yüzler vardi.
Masum
garip
kimsesiz
kimliksiz
öylece yapayalniz duruyordu kalabaligin ortasinda.
Kalabalik dekor görevi görüyordu.
Mutsuz
huzursuz
umutsuz
kimliksiz
öylece bir basina yapayalniz.
Gözleri dolu oluyor
bilmiyor niye.
Somut bir neden yoktu
gözlerin dolu olmasi için.
Ama iste...
Tarihin talihsizligini
yasiyordu,
yasadigini dahi bilmeden.
Aleviydi.
Tarih boyunca geçmemis acilari vardi. Kalabaliklarin ortasinda
yalnizdi.
Çaresiz
kimsesiz
mutsuz
öylece duruyordu
gözleri dolu.
Göz yaslarini yagmur gizledi.
Bütün gece çalismisti.
Neye?
Niye?
Kime çalistigini düsünmeden. Herkesler çalisiyordu. O da
çalismaliydi.
Zaman asimina ugramayan acilari vardi. Ama o
acilarinin bile farkinda degildi.
Gözleri dolu doluydu.
Kimliksiz
mahzun
biçare
öylesine kalabaliklar içinde duruyordu.
***
-4-
O, Hz. Peygamberin biricik kiziydi.
Sahi Merdan Ali’nin sevgili esiydi.
Imam Hasan, Imam Hüseyin’in anasiydi.
Analarin anasi Fatma anaydi.
Ama böylesine güzel bir insana kiydi firavunlar.
Izdirap
aci verdiler.
Neyi varsa aldilar elinden,
oysa o kutsaldi.
Hz. Peygamberden geriye kalmis kutsal bir emanet.
Emanete hiyanet etti yobazlar,
Ehlibeyte ihanet ettiler.
Hakki inkâr,
halka zulüm ettiler.
Bitmedi kalplerindeki düsmanlik.
Analarin anasini incittiler.
Yok saydilar.
Zulüm verdiler.
Saygisizligi reva gördüler.
Oysa o Hz. Peygamberden emanetti.
Emanete ihanet ettiler.
***
-5-
Vakit gece yarisina dogruydu.
Gece aydinlikti.
Ay ihtisamli,
yildizlar muhtesemdi.
Beyninde ve yüreginde çeliskilerle yürüyordu.
Köylüydü.
Anas i
babasi
dedesi...
Tüm soyu gibi
hakir görülüyordu,
fakirdi.
Bin bir çeliskili düsünce ve duygu ile aydinlik gecede
yürüyordu.
Köyü disina çikip, daga dogru yürümeye basladi.
Hani derler ya: "avucunun içi kadar iyi bilmek" iste öyle
iyi biliyordu bu dagi. 25 yildir buradaydi. Tek tek agaçlari
bile biliyordu.
Çikti daga.
Asagida ekili tarlalar duruyordu.
Tüm ovaya hakim bir kayaya çikip oturdu.
Ay ne kadar da satafatliydi.
Ne kadar yakin -uzatsa elini yakalayacak gibi-,
ne kadar uzak -hiç ulasamayacak kadar-.
Yildizlar ne kadar çok böyle
parladikça parliyorlar.
Nedir bütün bunlar?
Kimsin?
Nesin?
Necisin?
Nereden gelip,
nereye gidiyorsun?
Kendinden
yasantindan
köyden
kisacasi her seyden bikmissin.
Nedir bütün bunlar?
Neden kendinden utaniyorsun?
Itiraf!
Evet, utaniyorum.
Dogdugun yerde ölmek zorunda degilsin.
Atalarin öyle yasamis olabilir.
Hor görülüyorsun,
tutunamiyorsun,
topraksiz bir köylüsün.
Topraksiz köylü olmaz ki.
Sehirliler neden seni sevecek ki.
Hem seni sevseler dahi ne olacak,
çok sey mi olur?
Seni sevmeleri (sevmeden ne anliyorsun!?) için bir gerekçe
göster.
Bilgin
kültürün
elbisen
tipin... yani hiç bir seyin yok ki.
Kara kas
kara göz
bunlar herkeste var.
Kendi degerlerine sahip çikman lazim,
kendi benligine
tarihine
talihsizligine
kiraç topraklarina
inancina sahip çikmalisin.
Bunlardir senin yasam kaynagin,
dayanagin.
Bunlarsiz sen bir hiçsin.
Hiç bir yerde
hiç bir zaman
tutunamazsin.
Sehirlileri taklit etme!
Kendin ol!
Neysen öyle kal!
Degerlerine,
önderlerine,
Kerbela’ya sahip çik!
Bunlar oldu mu varsin.
Yoksa;
bütün sehir senin olsa da bir anlami yok!
***
-6-
Karacaoglan bir deyisinde söyle sesleniyor korku batakliginda
saplanip kalanlara:
"Harami var deyip
korku verirler
benim ipek yüklü
kervanim mi var."
Sahi neden korkuyoruz?
Kaybedecek neyimiz var?
Psikologlar diyor ki; çok üzüleceginiz bir olay olacagini düsünüyorsaniz
en kötü ihtimali düsünün.
Bizim için en kötü ihtimal nedir?
Çok çok bir can var.
Gerisi var mi?
Yok.
Candan baska kaybedecek neyimiz var?
Cani dahi en sonunda kara topragin altina gömmüyor muyuz?
Öyleyse sorun ne?
Ölümden öte ne olabilir ki?
Çok çok ölürüz.
Korkak her gün ölüyor.
Her an
her seyden
herkesten korkuyor.
Her gün ölecegimize,
bir defa ölürüz.
***
-7-
Aglamayin diyordu Ali.
Daha sonralari
Pir Sultan’da diyecekti;
Ele güne karsi çikip aglamayin.
Nasil aglamayalim,
nasil yanmayalim Alim?
Pirim yaktilar,
katlettiler.
Nemiz varsa aldilar elimizden.
Kimliksiz kaldik.
Garip
yilgin
biçare
mahzun olduk pirim.
Medet
Ya Ali!
Simdi ne yana baksak
pustluk
kahpelik
pezevenklik var.
Yozlasma
çürüme
yabancilasma
hiçlesme var.
Medet senden Ya Ali!
Sen ki; dara düsenin dostu
hainin, kahpenin korkulususun.
Medet senden Ya Ali!
Kirilmis dalimiz
solmus yapragimiz
sus olmus diller
görmez olmus gözler
duymazliktan gelir kulaklar.
Medet senden Ya Ali!
Sen ki; putperest bezirganlarin
halk ve hak düsmanlarinin
kötü kalplerin
kinin
kibrin
bencilligin
aman vermez savasçisisin
Medet senden Ya Ali!
Yeksin!
Teksin!
Cansin!
Canansin!
Sahsin...
Bütün düsmanlara inat
adin andimizdir
Ali
Ali
Ali
***
-8-
Eskimis
yipranmis
kirlenmis ne varsa atmali.
Yüreklerdeki korkular
beyindeki duvarlar
ne varsa geri birakan...
Hiç üzülmeden
acimadan
ne yaptiginin bilincinde olarak yapmali.
Artik bir nokta koymali.
Ne çekiyorsak beynimize
yüregimize
hayallerimize
umutlarimiza vurulan zincirlerden çekmiyor muyuz?
Öyleyse...
Öyleyse beynimizdeki,
yüregimizdeki zincirlerden kopmaliyiz.
Baska çare var diyenler o çarelere vursunlar baslarini.
Vurulacak basim yok diyenleredir sözümüz.
***
-9-
Bilindigi kadari ve bilinmedigi halde kesin olan, su zamana degin
dünya denilen yuvarlak "Sey"’de milyarlarca insanin yasadigi
ve öldügüdür.
Insanlar dogmuslardir.
Kahraman
köle
peygamber
eren
evliya
siradan
öylesine...
Çesit çesit insan olmustur.
Renk
dil
boy
kilo
cinsiyet...
Sayilamayacak kadar zengin çesitler
insanlar dünyayi doldurup bosaltmislar.
Yani;
yanisi... Insanlar neden?
Niye?
Niçin?
Nerden?
Nereye...? Daha Ne ile baslayan sorular
sorunlarla ugrasmislardir.
Iste bunlara cevap veren çok az kisi çikmistir.
Insanlari yöneten
Yönlendiren,
imparatorluklar
devletler kuranlar olmustur. Vahsette sinir tanimayanlar
olmustur, öylesine gelip yasayanlar olmustur...
Dedik ya;
çesit çesit...
***
-10-
Iste insanlara
sorulara
sorunlara gereken dogru yaklasimi gösteren insanlar da olmustur.
Onlardan birisi de Ali’dir.
Ali ve ogullari.
Can Ali
Yar Ali
Ya Ali
Tek Ali
Yek Ali
Hatta denilir ki; peygamberler disinda Ali’den üstünü yoktur.
Dogrudur.
Neden dogrudur?
Ali,
sorulara
sorunlara
yasama
insana
dünyaya
evrene
kisacasi ve özcesi, insanin ilgi alanina giren ne varsa...
Ali bunlari dogru anlamda, hiç kimsenin, hiç bir insanin
bilemeyecegi
göremeyecegi
söyleyemeyecegi
çözemeyecegi durumda gerekeni yapandir.
Ali bunun için zaman ve mekân sorunu olmayan önderdir.
Bakan ama göremeyen,
dinleyen ama dinlediginden bir sey anlamayan,
yasayan ama yasamadan yasayanlar Ali’nin önderligini
anlayamazlar.
kavrayamazlar.
Ali de böylelerine kilavuzlukta çekincelidir hep
ama
ama görmek
bilmek
kavramak
anlam verebilmek
çözmek
çözülmek
hissetmek
hissettirmek
yasamak
evet yasamak isteyenler için Ali hemen yakinlarindadir.
Asirlardir milyonlarca insan
"Medet ya Ali!" diyerek bunu yapiyorlar.
MEDET YA ALI!
***
-11-
Bütün bunlarin bir anlami olmali degil mi?
Yasanan bunca aci
gözyasi
haksizlik
uykusuz geçen geceler ve ardi sira gelen yorgun sabahlar.
Bunca çeliskinin bir anlami olmali. Bos yere olusmuyor
ya bu çeliskiler.
Ihtimaller
kuskular
umutlar
kendine güvensizlikler...
Sanki hayatin bütün negatifligi bize düstü.
Neyi abartiyoruz ki?
Hatta anlatamiyoruz bile yasadigimiz karanligi.
Acilarimizi anlatirken dahi alçakgönüllü, erdem sahibiyiz.
Inanin öyleyiz.
Anlatamiyoruz yasadigimiz acilari.
Korkutulmusuz.
Suçu hep kendimizde görüyoruz. Disaridaki soguk
havanin bile sorumlusu biziz.
Inanin öyleyiz.
Siz inanmaya durun, biz tarihsiz, talihsizler kendimizi
inandirdik bile. Inanmak zorundayiz iste. Baska açiklama
getiremiyoruz.
Baski
baskicilar
baskilar
baskinlar yiye yiye bu hale geldik.
Hep biz suçluyuz.
Halimiz pür-mealimiz böyle.
Toplum olarak böyleyiz.
Dedik ya bir nedeni, anlami olmali diye.
Neyi haykirmaya çalisiyoruz ki?
Bir seyler haykirmak istedigimiz kesin ama ne???
Sesimiz çikmiyor.
Çikartmak istiyoruz sesimizi ama çikmiyor.
Çiksa ne olacak ki???
Karsidakiler sagir, öyle yüzde 60-70 degil, yüzde 100 sagirlar.
Çirpiniyoruz.
Ama çirpinislarimizin da bir anlami yok. Hani su tarihli talihlilerin
bazen fazla kaçirdiklarindan uyku esnasinda kisa bir an için yasadiklari
kipirdamama hali var ya, iste öyle. Diyelim ki es kaza biraz da olsa çirpindik,
bu kez de karsidakiler bu uzun ugraslarin meyvasi olan çirpinislari görmüyor.
Göremiyorlar.
(evet ‘lar’ çogul eki)
çünkü bunlar
(yine ‘lar’)
çünkü bunlar körler.
Yani suç bizim.
Neden suçluyuz?
O da bilinmiyor.
Biliniyor da, bilinmiyor...
***
-12-
Bu soyutlukta nerden çikti denilmesin.
Öyle iste.
Bizler daha somutu çözemedik ki, soyut olani çözelim...
Daha egriyi bulamadik ki, dogruyu yöneltelim.
Öylesine
Haybeden
Acilarda kivranarak yasiyoruz
Muyuz acaba
Yani yasiyor muyuz acaba?
Kisiye göre degisiyor.
Hani senin dogrularin
benim dogrularim meselesi vardir ya,
nerde genel dogrular?
Genel dogrular, ne kadar genel ve ne kadar dogrular?
tartisilir.
Tartismadigimiz bir sey kaldi mi?
Yok sanirim.
Ama hep kendi içimizde tartismisiz.
Disariya en ufak bir sizinti olmamis.
Amma da maharetliymisiz bu konuda,
ne maharetli,
yani kendimizi mahkemesiz infaz etme
konusunda maharetliyiz.
Iste böyle
anlatamadik.
Kabiliyet yok
sistemli bir anlatim yok
edebi taraf yok
kurgu yok
yok da yok.
Ne diyelim, yani simdi uykusuz bir gecenin ardinda
ve yorgun bir sabahin baslangicinda.
Gece ve sabah
Geceler ve sabahlar
(çogul ‘ler’ ‘lar’)
Yani hep ayni
her gece ve her sabah ayni.
Ayni degil diyenler parmak kaldirsin.
Bilmiyor ki, hangisi dogru
parmak ne kalkiyor ne iniyor.
Cetvel korkusu
ceza korkusu
iste böyle.
Daldan dala atladik. Maymunlukla bir alâkasi yok,
düsünce anlaminda daldan dala atladik. Düsünceden
düsünceye demek dogrusu. Atladigimiz için de, sistemi
yakalayamadik. Sistemli bir sekilde düsüncelerimizi açiklamadan
yoksun oldugumuz için anlasilmadik. Anlasilmadigimiz
için de yorgun bir sabahin baslangicinda mutsuz
huzursuz
kimliksiz
öylesine
garip
mahzun
Biçare orta yerde duruyoruz. Anlasilsaydik durum
farkli olurdu ama olmadi. 1400 yildir anlatamadik derdimizi
öyle
iste.
***
-13-
Geceydi.
Gecenin en gece oldugu an
yalnizdi
kimsesiz
mahzun
hüzünlü.
Aleviydi.
Gençti,
çaresiz bir sürgündü.
Neden sürüldügünü çözemiyordu.
Dünyanin çok farkli bir cografyasinda bir basina hayalsiz
ve mutsuz sürgündü.
Kiraç topraklarin yanik tenli çocuguydu.
Nereden nereye...
Ne zaman düsünse, gözleri bugulanirdi.
Kiraç topraklarin yanik tenli çocugu her seyi özler hâle gelmisti.
Oysa onun iç dünyasini bilmeyenler
ona ne kadar da imreniyorlardi. Ama o, iste bugulu
gözlerle safagi bekliyordu.
Herkes kendi acisini en derin hisseder. Baskalarinin
acilarinin geçecegini söylemek kolay. Ya insanin kendi
acisi... Zaman ve mekân sorunu olmayan insanin kendi
acisi. Bireysel aci. Toplumsal aci yok ki. Bireylerin toplami
toplum. Toplumun dagilimi birey. Tavuk ve yumurta meselesi.
Yani bireysel acilar t oplu msal acilardir.
Iste bu da öyledir. Ama anlasilmak istenmiyor.
Deniliyor ki; toplumu olusturan bireylerin yasadigi
acilar geneli kapsamiyorsa, azinlik, marjinal boyutta
kaliyorsa sorun yok.
Öyle olsa gerek.
Peki yanik tenli olan, kiraç topraklara lânet eden
sistematik olarak yok edilen bir toplumun bireylerinin
yasadigi yanginlara ne demeli?
Iste bu.
Haykirmak istenilen bu. Yasanan acilar öyle çok ki...
Bu sebepten dolayi, bireysel degil, toplumsaldir acilar.
Deniliyor ki; madem bir toplum bunca yangin yasiyor,
o vakit neden bir çözüm bulunmaz. Sivri zekâlilar
yozlar
yobazlar
yolsuzlar
yoksullar, aslinda yangin olmadigini, görülenlerin (aslinda
yasanilanlarin denilmek istiyor) halusinasyon oldugunu
söylüyorlar.
Ama gel gör ki, öyle degil. Keske öyle olsaydi. Keske
dünyanin kiraç topraklarindan sürülüp, sulak topraklarina
yerlesenlerin yasadiklari sanal olsaydi.
Ama degil.
Reel hepsi.
Sadece sulak topraklara sürülenler degil, kiraç topraklarda
kalanlar da ayni.
Acilar
yanginlar
dramlar
hayal kirikliklari... Cografyalar farkli olsa da, yasanilanlar
ayni.
Kültür
geçmis
tarih
aidiyet
ve
ve inanç ayni oldugu için farkli cografyalarin bir
anlami kalmiyor.
Keske
keske insan kendisini kandirabilse. Keske safagi bekleyen
kiraç topraklarin yanik tenlisi, sulak topraklarin
igretisi (çünkü sulaklarin eskileri onu öyle görüyorlar)
kendisini kandirip gerçeklerin farkli oldugunu inandirabilse
kendisini. Bazilarinin yapmaya çalistigi gibi gününü gün etmeye
çalissa. Ömrünü yalan, dolan, hayvanilestirilmis cinsel güdülerin
doyurulmasi için geçirse. Ama neyler ki olmuyor.
Dogru olan da budur.
Çözüm, birazdan dogacak günes degil de nedir!!!
***
-14-
Havada keskin bir soguk.
Her yer bembeyaz karlar ile dolu.
Mevsimin ilk kari, kartopu oynayarak
çocuklar nese içinde okullarina gidiyorlar
yalniz
mutsuz
çaresiz Alevi genci de karin yagmasina seviniyor.
Sanki beyaz örtü, bütün kirlilikleri örtüyor. Yanilsama da
olsa kirliligin ve karaligin yok oldugunu görmek
ne güzel.
Ne güzel yüze vuran biçak keskinliginde soguk.
Oysa bu da yanilsama
iliklere dek isleyen soguk.
Amaaaaaaaa
ama içerde ise Kerbela sicakligi,
Madimak yangini var.
Iste anlasilmak istenmeyen bu,
ya da anlatilip
anlatilmayan.
***
-15-
Aidiyet
ait olamamak.
Dislanmislik
bundan kurtulamamak.
Dislanmisliktan kurtulayim derken
yozlasmak.
Digerleri gibi olayim derken
hiçlesmek.
Kendi degerlerine yabancilasmak.
Yeni degerler edinememek.
Yozlasmak
yozlasmak
yozlasmak.
Bütün bunlardan kurtulmak için,
bu kirliliklere bulasmamak için
kendi özüne dönmelisin.
Özün!
Sözün!
Gözün!
Kendini öyle koyuverme
Ayipladigin degerlerin kolay olusmadi.
Asirlarin süzgecinden damitildi.
Bu ari
duru
berrak özü sahiplen.
Sahiplendikçe sözün anlam kazanir,
sahiplendikçe gözün bakip göremedigini
görür.
Kurtulusun
özündedir,
özüne dön!
***