Aşık Veysel ve Yetiştiği Çevre (Aşık Veysel / Şatıroğlu) - (Alevi Önderi, Alevi Önderleri)
Cumhuriyet dönemi ozan ve ozanlık geleneği içerisinde Âşık Veysel’in büyük bir yeri vardır. Onun adı Cumhuriyet ve Atatürk devrimleriyle birlikte anılır. Bugüne kadar Âşık Veysel’le ilgili çok şeyler yazıldı. Kimileri onu “ozanlık geleneğinin son halkasıdır” kimileri de “şişirilmiş bir balondur” sözleriyle tanımladılar. Ancak bu görüşlerin ikisine de katılmak olanaksızdır. Birincisi Âşık Veysel ozanlık geleneğinin son halkası olamaz. Yaşam devam ettiği sürece, ozanlığı oluşturan koşullar var oldukça yeniden halk ozanları da çıkacaktır. İleriki koşulların nasıl ortamlar yaratacağı şimdiden kestirilemez. Şişirilmiş balon tanımlaması ise lüks söylenmiş bir tümcedir.
Âşık Veysel’in nasıl bir ozan olduğunu anlayabilmek için onun şiirlerini iyi okumak, anlamak sanırım yeterlidir.
Âşık Veysel şiire bir görev yüklemiştir. Şiirlerinde içi boş sözcükleri bulamazsınız. Gözleri görmez, ancak Kurtuluş Savaşı sırasında Sivas Kongresi içindeki Atatürk karşıtlarının oyunlarının “bulanık fikirler” olduğunu söyleyecek kadar da sezgisi kuvvetlidir.
Tasavvuf anlayışı içinde yetişmesine karşın, yönelimi Cumhuriyet’ten yana olmuştur.
Sevda şiirlerinin içinde bir hazine saklıdır sanki. Bu hazine insanlığın sevgi felsefesidir. “Güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa” sözü sıradan bir söz değildir.
Saklarım gözümde güzelliğini
Her nereye baksam sen varsın orda
Kalbimde saklarım muhabbetini
Koymam yabancıyı sen varsın orda
Aşk üzerine söylenmiş sevgi, sevda üzerine sazın tellerine, ak kağıda yansıtılmış en güzel dörtlüklerdir. Bu dörtlüklerde Veysel’in şişirilmiş birisi olduğunu görmek kolay olmasa gerek.
Doğa insanın anasıdır. Büyüten besleyen, var edendir. Bütün güzellikler doğada yansır. Ana kucağıdır doğa. Sevgidir, sevdadır. Üretendir, yediren ve kucaklayandır. İnsan doğadan gelir, doğaya, toprağa döner. Ondan gayrı sadık yar yoktur.
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır
Âşık Veysel’in şiirlerinin özü budur. İnsanın yüzüne yansıtır doğayı. Bir ayna tutar gibi tutar insana. Kendini gösterir, insanın insan olduğunu anımsatır.
Âşık Veysel’deki vurgu Cumhuriyet devrimleri üzerinedir. O nedenle de çağının en devrimci ozanlardır. Yaşadığı çağın koşullarını seslendirmiştir. Güzellikleri ve çağdaşlığı övmüş tehlike ve kötülükleri yermiştir. Çağcıldır Veysel. Ondan Pir Sultan Abdal olmasını beklemek, neden Sosyalist olmadığını sormak haksızlık olur. Âşık Veysel de Osmanlı despotizm döneminde yaşamış olsaydı, bu yürekle elbette Pir Sultan Abdal gibi şiirler yazardı.
İstemem dünyanın saltanatını
Süslü giyimini arap atını
Bilirsin Türklüğün var kıymatını
Vatanım milletim bana kafidir
Yine Veysel meydan okumasını da bilmiştir. Aynen Pir Sultan Abdal gibi taşın kendisine dosttan geldiğini bilir. Ona göre tedbirini alır.
Veysel bu sevdadan vazgeç dediler
Olup bitenleri yaz geç dediler
Sevdiğin kapıdan az geç dediler
Acı sözü sevdiğimden işittim
Âşık Veysel 1894 yılında doğmuş, seferberlik ve Kurtuluş Savaşı'nın en fırtınalı dönemlerinde gençliğinin en delikanlı çağını yaşamaktadır. Ancak savaşa katılamamaktadır. Gözlerinin görmemesinden dolayı, kurtuluş mücadelesi içinde kendisinin olmaması onun şiirlerine de yansır.
İsterim hayatta düşmanla savaş
Milletime kurban olaydı bu baş
Nasıp değilmiş şehitlik kardaş
İmanım, niyetim bana kafidir
Âşık Veysel en çok Kerbela, Hasan, Hüseyin adına şiir söylememekle öncelikle köylüleri tarafından, sonraları da Alevilerce eleştirilmektedir. Bu eleştiri yanlış bir eleştiridir. Âşık Veysel’in bu konuda söylediği birleştirici şiirleri en büyük kanıttır.
Yezit nedir ne kızılbaş
Değilmiyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ataş
Söndürmektir tek çaresi
Âşık Veysel zoru başarandır. Kurtuluş kazanımlarını anlamak Veysel’e kısmet olmuştur. Ayrıca ömrünün sonuna kadar Cumhuriyet'in yaşatılması konusunda mücadele vermiştir. Kimse Âşık Veysel için suya sabuna dokunmadı diyemez. 1950’li yıllarda Demokrat Partisi’nin Türkiye’yi cephelere ayırdığı dönem söylediği şu mısralar ne kadar anlamlıdır.
Manasız mantıksız vatan cephesi
Vatan milletindir, bu neyin nesi
Maksat Menderes‘in seçim dalgası
Menderes yok memleket var bu yolda
Âşık Veysel yeri gelmiş iktidarı, yeri gelmiş Tanrı’yı eleştirmekten de çekinmemiştir.
Kainatı sen yarattın
Her şeyi yoktan var ettin
Beni çıplak dışarı attın
Cömertliğin nerde senin
Bütün bunlara karşın Âşık Veysel nasıl bir çevrede yetişmiş, kimlerden etkilenmiştir? Bugüne kadar bu konu çoğu araştırmacılarca eksik söylendi, eksik araştırıldı. Ancak ben bu satırların yazarı, Âşık Veysel‘in bitişik komşusu olarak çocukluğumdan beri onun yanında büyümüş, bir çocukluk ve gençlik gözlemlerimle onu iyi izlediğim kanaatindeyim.
Âşık Veysel’in cem ve dede çevresinde yetişmiş bir ozan olduğu gözlerden kaçmaktadır. İlkokul öğrencisiydim. Köyde okur-yazar pek yoktu; karlı kış gecelerinde sabahlara kadar sohbetler yapılır, cem olunur, cenk kitapları birlikte okunurdu. Bu konuda her gün geç saatlere kadar kitap okurdum. Bazan yalnız günlerde Veysel emmi Kerem ile Aslı, Pir Sultan, Âşık Garip kitaplarını nereden bulursa bulup getirir, bana okuttururdu. Küçük oğlu Bahri ise köy dışında öğretmen olmak üzere okuduğu için kışın bu iş bana kalırdı. Âşık Veysel’in köydeki yakın arkadaşları ilginç kişiliği olan kimselerdi. Bitişik komşularından Kürt Kasım, gezmiş dolaşmış, yer yurt görmüş, belirli bir gezginci kültürü almış birisiydi. Âşık Veysel’le aynı yaşta ve en yakın arkadaşıdır. Veysel emmi ile geç saatlere kadar ahır denilen hayvanların bağlı bulundukları mekânda oturma ve yatma yeri olarak kullandığından burada keman çalar, saz tamiri yaparlardı Kürt Kasım köyde tek keman çalan birisidir. Aslen Zaralı olup bu köye içgüvesi olarak gelmişti. Veysel emmiyi Sivrialan’ın dışına Sivas ve Zara’ya götürmüş oradaki tekke ve türbelerde ziyaretlerde bulunmuşlardı. Veysel emmi belirli bu kültür seviyesini Zaralı Kürt Kasım’la dolaşarak kazanmıştı. Sivrialanlı Ali Özsoy dede ise Arapça ve Farsça’yı iyi bilen yörenin az rastlanır aydınlarından birisiydi. Âşık Veysel önemli bir etkileşimi kuşkusuz Ali Özsoy dededen almıştır. Yine köyün önemli dede ve zakirlerinden Hıdır dede, Âşık Veysel’in en yakın dostudur. Çünkü Hıdır dede her ne kadar Ali Özsoy kadar bilinçli bir dede olmasa da çok iyi deyiş okuyup iyi saz çalan birisidir. Hıdır dedenin saz ve sözünü herkes dinlemekten büyük zevk alırlardı. Âşık Veysel’i iyi anımsarım harman zamanı öğlen üzeri dinlenme anında harmanın bitişiğinde evi bulunan Hıdır dedeye uğrar bir iki saat saz çalıp türkü söylerlerdi. Çoğu zaman Ali Özsoy dedeye "Ali efendi gel Hıdır’a deyiş söyletelim” diyerek birIikte sazlı, sözlü sohbet yaparlardı. Bu sohbetler Ali ve Hıdır dedelerin köyde bulundukları her zaman yapılırdı. Köyün ileri gelenleri de bu üçlüyü dinlemek için sabırsızlıkla işlerini bitirmeyi beklerlerdi. Sohbetlerin büyük bölümleri ise Cingöz Hasan Ağa’ya gelen dedelerin yaptıkları cem sırasında olurdu. Burada dedelerin tartışıp, fikir alışverişinde bulundukları olurdu. Veysel emmi de bu tartışmalara espirili bir üslupla katılırdı. Yöre ozanları olan Ali İzzet, Devrani, Aziz Üstün gibi ozanlar geldiğinde de büyük bir tartışma ve sazlı sözlü dem alınırdı. Âşık Veysel'i etkileyen diğer bir olay da yörenin bizim ulaşamadığımız dönemlerde yaşayan ozanları olan Kemter, Agahi, Âşık Hüseyin, Âşık Veli, Kul Sabri gibi ozanlar olmuştur.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Âşık Veysel Alevi-Bektaşi dedelerinin etkisindedir. Ancak bunun cephesini Cumhuriyet'e, Cumhuriyet devrimlerine ve Türkiye’ye dönmesi büyük bir başarıdır. Âşık Veysel bunu başarmıştır. Âşık Veysel’i yetiştiren çevre bu ortam olurken, Âşık Veysel’i büyüten de yönelimidir. Bu yönelim Mustafa Kemal çizgisidir.
Gülağ Öz
ÇOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOO OOOOOOOOK GÜZEL