Alevi örgütlenmesinde çetecilik - (Alevilik Bilinci)
Gelinen aşama tam anlamıyla kavranmamış da olsa, yeteri kadar açığa çıkmamış da olsa, kendisini iyi kamufle etse de; Alevi örgütlenmesinde bir çetenin varlığı artık kesinleşmiştir. Çeteden kastımız çetelerdir. Çünkü mevcut örgütlenmedeki çete, birbirinden bağımsız hareket ediyor. Söylem olarak daha anlaşılır olduğundan biz çete diyoruz. Ama söz konusu olan çetelerdir.
Evet, Alevi örgütlenmesinde bir çete mevcut. Bu çete örgütlenmenin önündeki en büyük engeldir. Bu çete Alevi toplumuna zarar vermektedir. Toplumun gelişim sürecini durdurmakta, bunu yaparken de kendisini toplumun çıkarını savunan kahraman olarak lanse etmekte. Meşhur halk tabiriyle, kuzu postundaki kurttur.
Bu aşamaya nasıl gelindi, çete nasıl örgütlere -dolayısıyla topluma- hâkim oldu, verdiği zararlar nelerdir, çeteyi toplum nasıl tanıyıp, tasfiye edecek? Bunları biraz açmak gerekiyor.
Bilindiği gibi Alevi toplumu 1950’li yıllara kadar genelde köylerde yaşardı. 1950’li yıllardan sonra kentlere yerleşmeye başladı. 60, 70 ve 80’li yıllarda ise başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli coğrafyalarına göç etmeye başladı.
1950’li yıllarda köylerden büyük şehirlere göç eden Aleviler, kendi ezikliklerini gidermek ve toplumsal konumlarını yasallaştırmak için kitlesel diyebileceğimiz bir şekilde çocuklarını okullara gönderdiler. Burada bir çelişik durum gibi gözükse de, bireysel bir kurtuluş için okullara gidildiği gibi görünse de, özünde Alevi olmaktan doğan sorunları aşmak ve kendini devlete kabûl ettirmek için okullara gidildiği görülebilir. Alevi inancının zıtları tarafından dahi itiraf edilmek zorunda olan özelliklerden birisi, Alevi inancının sürekli gelişimi önerdiği gerçeğidir. Bir çok Alevi önderinin özdeyişinde de somutlaşan bu gelişime açık olma, çağı yakalama hatta çağı aşma felsefesidir. Nitekim Alevi toplumunun bu ilerici özü, tarih boyunca hep aydınlığın, ilericiliğin göstergesi olmuştur. Kitlesel anlamda yüksek okullara giden Alevi gençliği, Alevi inancındaki bu aydınlık özü almıştı. Bu aydınlık felsefe, çeşitli ideolojilerin adeta iştahını kabartıyordu. Tarih boyunca hep böyle olmuştu. 1950’li ve 70’li yıllarda da olan buydu. Aleviler, inançlarının gereği hep zalimlerin karşısında olup katliamlara, acılara göğüs germişlerdir. Uzun bir dönem diyebileceğimiz yaklaşık 1800’lü yıllardan başlayarak 1970’li yıllara kadar geçen zaman diliminde, Aleviler ciddi bir örgütlenme geliştirememişlerdir. Bunun sonucunda örgütsüz kalmış ve her türlü Alevilik dışı düşünceye açık hâle gelmişlerdir. Amacımız burada olayların tarihi seyrini bütün detayları ile vermek değil. Belirtmek istediğimiz; 1950’li yıllarda şehirlere göç eden Alevi toplumunun, 1960’lı yıllardan başlayarak çocuklarını okullara gönderdikleri ve bu çocukların, dünyadaki gelişmelerinde etkisiyle Anadolu’da ortaya çıkan ideolojik örgütlerin etkisinde kaldıklarıdır. 68’li yıllar dünyada bir çok gelişmeye, değişime sebep olmuştur. Doğal olarak bunun Alevilerin yaşadığı coğrafyada da etkileri olacaktı. Ama doğal olmayan, sol hareketin 68’den başlayarak Türkiye’deki kadrolarının çoğunu Alevilerden oluşturduğudur. Aleviler sol hareketler için hazır bir kitleydiler. Binlerce Alevi öğrenci bu hareketlerin kadrosuydu. Burada bir şeye dikkat etmek lâzım. O da; önder kadroların çoğunluğu Sünni inançlıydı. Ara kadroların ve kitlenin tamamına yakını Aleviydiler. Neticede sol hareket yenildi. Sol hareketin yenilmesi, Alevilerin günümüze değin uzanan ve günümüzde Alevi toplumunun başına belâ olan çetenin de başlangıcı oldu. Hoş, sol hareketi devrim yapsaydı, bunun Aleviliğe ne gibi katkıları olacaktı? O da ayrı bir tartışma konusu. Sünniler kendilerini her anlamda örgütleyip dünyaya açıldılar. Aleviler ise sol hareketlerin yenilgisinin ceremesini çektiler. En ağır işkenceleri görüp, katledildiler. Yıllarca zindanlarda çürüdüler. Ekonomik anlamda sıfırında altına düştüler. Amacımız sol hareketleri küçümsemek değil, ama bazı doğrularımızı ortaya koymak zorundayız. Şöyle bir iddiada bulunmak yanlış olmasa gerek; eğer Aleviler 68’li yıllardan başlayan -ve etkisi azalmışta olsa günümüzde de devam eden- sol hareketlerde Sünniler kadar yer alsalardı, durum ne olurdu? Olacağı; bunca acı, ölüm, işkence yaşanmayacaktı. Şu anda yönetim kademelerinde binlerce Alevi olacaktı. Ama böyle olmadı, onun yerine her şeyini kaybetmiş bir toplum çıktı. Maddi kayıplar da önemlidir ama manevi kayıplar daha önemli. Aleviler inançlarını yitirdiler. Belki zamanla yürekli aydınlar yazacaktır. Ama şimdiden bilinen; Alevi toplumunun 1950’li yıllardan beri sistemli bir şekilde asimle edildiğidir. Alevi gençliğinin çeşitli kılıflar ile tasfiye edildiğidir. Şimdilik bilinen, çeşitli odakların Aleviler hakkında planlar yaptığı ve bu planların başarıyla uygulandığıdır. Bunun sonucudur ki; günümüzde dahi Alevi çocuklarına zorla Sünnilik öğretilmekte. Alevilik resmi anlamda yasaktır.
Yine bir çok kişiler, Aleviler hakkında tarih boyunca söylenmiş itirafları günümüzde de Alevilerin gözlerinin içine bakarak söylüyorlar. Şimdi günümüzde kendisini Alevi önderi diye tanıtanlara sormak gerekmez mi; “Madem ki sen bu toplumun önderi olduğunu söylüyorsun, o zaman neden bu toplumun çocukları hâlâ okullarda Sünniliği öğrenmek zorundalar?” Bu sizce de bir çelişki değil mi? Neden her türlü meşru yöntem kullanılarak Alevi inancı yasallaşmıyor? Yasallaşmak yetmez. Neden her türlü meşru yöntem kullanılarak bu toplum çağdaş dünya ile bütünleştirilmiyor? Bütün örgütler ve onların yöneticileri çetedir demiyoruz. Demek istediğimiz; bilinçli ya da bilinçsiz bu toplumun geri bırakılması, kendi değerlerine yabancılaşması, yozlaşması bu kurumların ve onların yöneticilerinin sayesinde olmaktadır. Adım adım Aleviliği inanç olarak yitirmiş bir toplum yaratılıyor. Alevilik hakkında çıkan yayınlara bir bakın. Her birinin ayrı bir Alevilik tanımlaması var. Bu neden böyle? Alevi örgütlerinin içindeki çeteler yüzünden öyledir.
Belirtmeye çalıştık. 70’li, 80’li yıllarda sol hareketler içinde yer alan ve sol hareketin deyimiyle onların en pısırık, korkak, menfaatçi, feodal kesimini temsil edenler, sol hareketin yenilgisi sonucu Alevi örgütlenmesine sarıldılar. Kendileri, adı Alevi olan ama Alevilik dışında her şeye benzeyen kurumlar oluşturdular ya da iyi niyetle kurulmuş kurumlarımıza “dadandılar”.
Alevi toplumu mazlum bir toplumdur. Abarttığımız sanılmasın. Gerçekten öyledir. “İncinsen de incitme” şuuruyla hareket eden bir toplum, mazlum bir toplumdur. Böyle olduğu için bu sol jargonu iyi kullanan, ağzı iyi laf eden ama söylediklerinden bir şey anlaşılmayan, değil Aleviliğe hiç bir şeye inanmayan bir dönekler ve çeteler sürüsü, örgütlenmenin kritik noktalarına hâkim oldu. 70’li yıllarda başlayan Alevi örgütlenmesi, aradan 30 yıl geçmesine rağmen bir adım dahi ileri atmamıştır. Şimdi çete bağıracak. Şunu yaptık, bunu yaptık diye. Doğru yaptılar. Alevileri yozlaştırdılar. Alevi örgütlerini iyi pazarladılar, dernekleri kahvehaneye çevirdiler, kendi iğrenç işkembelerini doldurdular. Yani Alevileri ona, buna sattılar, binlerce kadroyu ve kadro adayını örgütlerden dışladılar. Kendi iğrençliklerini, beceriksizliklerini, inançsızlıklarını topluma hâkim kılmaya çalıştılar. Düşünün bir; bir derneğimiz bir gece düzenliyor. Onlarca namuslu, inançlı Alevi çalışıyor, çabalıyor, maddi ve manevi kayba uğruyor. Neticede, toplumuna bir katkı olsun diye fedakârlık yapıyor. Ama geceden elde edilen geliri, alkol bağımlısı, yoz bir yaşamın sahibi bir sanatçı bozuntusu alıp gidiyor . Bu alçak kişi, Pir Sultan’dan iki deyiş okudu diye geceden elde edilen geliri alıp, içki masalarında çeteyle beraber yiyor. Şimdi bu alçaklık değil mi? Kendi ürettiği bir şey yok. Hâlâ bitiremedikleri Pir Sultan’ı kullanıyorlar. Böyle bir uygulama hangi toplumda var? Şimdi bir Sünni cemaat gece veya benzer bir etkinlik düzenleyecek, gelen sanatçı para talep edecek. Bu mümkün değil. Ama iş Alevilere gelince durum değişiyor. Neden böyle soyuluyoruz? Neden buna dur denilmiyor? Denilmiyor, çünkü bu alçakları davet eden çetedir. Kimi kime şikayet edeceğiz. Derneklerimiz tam bir yozluk merkezi olmuşlardır. Bilindiği gibi istisna kaideyi bozmuyor. Dernekler adeta kahvehane, kişisel ihtirasları tatmin merkezi, feodalizmi inatla yaşatmaya çalışan merkezler konumundadır. Oysa oralar bir ilim, irfan merkezi olmalıydılar. Bu olumsuzluklara karşı çıkan, beyni ve yüreği Alevilik için atan insanlar ise bin bir iftira ve entrikayla derneklerden uzaklaştırılıyor. Bir de sözüm ona bu çete kendisini demokrat olarak tanıtıyor. Hâlbuki derneklerdeki yanlışlığı görüp, söyleyenlere derneğe girmeme cezası veriliyor. Olmaz demeyin oluyor. İsteyene kanıtlarımız hazır. Yani kendisini Avrupa’daki demokrat partilere demokrat olarak tanıtanlar, Avrupalıların lânetle andığı engizisyon dönemini yaşatıyorlar. Yürekli, kimseye diyet borcu olmayan, inançlı, bilgili gençliği derneklerden aforoz ediyorlar. Böylesi bir tecrit ve dışlama dünyanın hiç bir yerinde yok (Varsa böyle bir durum hatırlatın) .Ama çetede var. çünkü onların Alevilik diye bir dertleri yok. Onların derdi, kendi kişisel çıkarlarıdır. Bu çete pısırık olmasaydı, şimdiye değin çoktan bu yanlışları görüp söyleyenlere karşı şiddete başvurmuştu. Ama korkaklığından başvuramıyor. Yoksa demokrat olduğundan değil.
Belki söylediklerimizi tam olarak ifade edemedik ama anlamak isteyenler, gerçeği görmek isteyenler durumun vahametini kavramışlardır. Buradan bu vesileyle çağrımızı bir kez daha yineliyoruz: namuslu aydınlar ve inançlı gençler bu toplumun temel dinamikleridir. Bu anlamda gençliği ve aydınları göreve davet ediyoruz. Yarın tarih karşısında mahcup olmayın!