Son Makaleler

  • ALTERNATİF ÖRGÜTLENME MODELİ (Alevi, Alevilik)

    Alevi felsefesinin tarihsel gelişim aşamaları gerek sözlü edebiyat aracılığıyla gerek bireysel çabalarla ve gerekse de kitlesel örgütlenme biçimlerinde çeşitli barikatları aşarak bu güne kadar gelebilmiştir. Bu felsefenin ilerici, demokrat, modern, kültürel yanı egemen, despot, yoz ve yobaz çevreleri ürkütmüş, çeşitli yöntemlerle bu felsefenin özü bütünlüklü olarak dejenere edilmeye çalışılmış, soyutlanmış ve halka ulaşması bir biçimde engellenmiştir. Ve bu anlamda egemen çevrelerce Alevi felsefesinin hayatı anlama, anlatma ve yorumlama olanakları bastırılmış kitlesel düzeyde savunulması sistematik olarak engellenmiştir. Bu engellerin yanında açık ya da örtük olarak bu felsefesin toplumsal arena da aşağılanması, hor görülmesi ve yok sayılmasının resmi düzeyde koşulları yaratılmıştır. Alevi felsefesinin ve Alevi edebiyatının bilimsel, tarihsel, nesnel araştırması yine resmi düzeyde ne kabul görmüş ne de desteklenebilmiştir. Ortalıkta dolaşan üç-beş araştırma inceleme yayınlarının dışında, ciddiye alınabilecek, derinlikli, içten, öznel yanı ağır basmayan yayın yok gibidir.




    Yayınlar genellikle çarpıtılmış, sığ, sağ egemen ideolojinin ahlaki normları çerçevesinde ele alınmıştır. Bu yapıtlarda görülen ise daha ziyade bu felsefenin ilerici, demokrat, direnişçi, haksızlığa karşı başkaldırısı geleneği görmezlikten gelinerek salt dinsel bir mezhep yüzeyselliğine indirgenerek ele alınmış olmasıdır. Oysa gerçeğin böyle olmadığı, Alevi felsefesinin bu tür bayağı, basit, kerameti kendinden menkul, nemenem bir şey olmadığını kendileride biliyorlar, fakat egemen iktidarlar kendi ideolojik söylemleri doğrultusunda bu felsefeyi doğrudan ya da dolaylı olarak bu içerik ve basitlikte algılamak ve anlatmak istiyorlar.

    Tarihten bu güne gelindiğinde Alevi felsefesinin yaygınlaştırılarak yaşatılması, canlı tutulması, yaşamı ve dünyayı yorumlama düşüncesindeki engeller, eskiyi aratmayacak nitelik ve niceliktedir. Egemen çevreleri Alevi felsefesinden korkularının iki temel nedeni var! Birincisi, bu felsefenin özünü oluşturan ilerici, demokratik öz ve haksızlığa karşı başkaldırısı, insan sevgisi, toplumsal ve düşünsel dayanışma zorunluluğuna yönelik bir içerik taşıması. İkinci sebep ise (ki birinci sebeple bağlantılıdır), ülkeyi yönetenlerin Sünni ve benzeri mezheplere dayalı (Alevi felsefesinin tecrit edildiği) bir toplumsal dinsel düşünüşün egemenliğinin sürekli kılınması. Sünni düşünüş ve yaşamsal anlayış daha konservatif ve daha muhafazakar olduğundan verili olan siyasal sistematiği daha rahat ve zorlanmadan olumlayabililiyor, statükoyu koruyor, değişimden (toplumsal değişim) yana bir tavır koymuyor. Bunun içindir ki Türkiye’de ki sol-siyasal örgütlenmelerin militan kadroları hep Alevi felsefesinden ve bu felsefeyi düşünsel düzeyde yaşayan çevrelerden oluşmaktadır. Çünkü bu çevreler hem Alevi felsefesinin ilerici demokrat cephesinden yararlanıyorlar, hem de Alevilerin tarihten gelen ezilmiş, horlanmış ve bastırılmış yanını kullanarak toplumsal muhalefete dahil ediyorlar. Ayrıca Aleviler (namuslu Aleviler) sürekli olarak merkezi iktidardan uzak durmuşlar ya da onun karşıtında toplumsal muhalefeti örgütlemişler veya varolan protest yapılara dahil olmuşlardır.

     

     

    Uzun bir girişle ve varolan bir fiili duruma nesnel bir yorum getirmeye çalıştık, bu yorum aynı zamanda bir tespiti de içeriyor. Bu saptama sorunun esasında politik olduğu sonucuna zorunlu olarak götürüyor. Şimdi böylesine katmerlenmiş ve sorunsal haline dönüştürülmüş bir olgunun yatay gelişim aşamalarını siyasal ve felsefi toplumsal açılımını yapabiliriz.

    Alevi örgütlenmesi tarihten bu güne iki damardan taban bulmaya ve kendi varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Bu damarlardan birisi egemen söylemin çerçevesinde merkezi iktidarın içinde ya da kıyısında resmi bir içerikle koşullanmış ve varlığı siyasal iktidarın sürekliliğine lojistik destek sunabilen salt bir tarikat niteliğine indirgenerek merkezi varlığını sürdürmüştür. İkinci damar ise sol/sosyalist içerikle toplumsal muhalefeti örgütlemeye dönük ve Alevi felsefesinin sadece direniş damarını kendilerine kılavuz olarak alan merkez dışı marjinal grup parti ya da siyasal yapılardır. Bu yapılar içerisinde de Alevi felsefesi otantik özünü yitirmiş salt sol yapılara kadro tedarik  etmek için bu felsefenin ilerici, demokratik ve dayanışmacı özelliklerinden yararlanmışlardır.

    Alevi felsefesinin kendi nesnel, tarihsel ve otantik varlığını koruyabilmesinin tek koşulu, var olan yapıların dışında yeni bir örgütlenme modelini kendi öz dinamikleri ile yaşatmasıyla ancak olanaklıdır. Öncelikle, ekonomik ve toplumsal üretimsel varlığını sermaye sınıfının ideolojisinin biçimlendirdiği devlet yapılanmasının yani merkezi resmi ideolojinin karşıtında yer almak zorundadır. Egemenler ve sermaye çevrelerinden medet umarak ve bu türlü finansal ilişkilerle kutsal Alevi felsefesinin savunulamayacağı artık fark edilmelidir. Bu ilişkiler öncelikle etik olarak reddedilmelidir.

     

     

    Alevi örgütlenmesinin gerek Türkiye örgütlenme modeli, gerekse onların yurt dışı uzantıları olan Avrupa örgütlenmelerine yönelik getirilebilecek en önemli eleştiri varolan dağınıklıktır. Ve birbirilerinin karşıtında yer almaya, birbirilerini engellemeye yönelik pratikler sergilemeleridir. Bu biçimsel bir sorundur. Aşılmaz değildir, ancak, örgüt küçük olsun benim olsun zihniyetini taşıyanlar bu felsefeden kovulmalıdırlar ve kendileri “düşkün” ilan edilmelidirler. Fakat asıl sorun, bu dağınık yapıların içeriksel (politik, ideolojik, felsefi) tutumları ve işleyişleridir. Örgütsel varlıklarını, Alevi felsefesini tarihin mezarlarına gömme heveslerine karşı kullanma cesareti ve basiretini gösteremeyen aciz ideolojik tutumları ile Alevi tabanını kitlesel olarak örgütleyemeyen ve bunu toplumsal ve felsefi muhalefet haline dönüştüremeyen merkezci yapılardır. Burada sorun ideolojik netlik ve devlet organizasyonunu iyi analiz edememe sorunudur. Buna ek olarak, Alevi örgütlerini oluşturan kadroların bellek yitimi yaşamalarıdır.

     

     

    Örgütlenmenin Türkiye ve Avrupa ayağını oluşturan yapıların tarihsel ve güncel gerçeklikleri Alevi tabanının zihninde sürekli canlı tutabilecek bir ideolojik felsefi proğramla hareket etme zorunlulukları vardır. Ve proğramı gerçekçi ve uygulanabilir kılmak ve kitleleri harekete geçmeye ikna edebilecek ve bu motivasyonu sağlayacak etkinlikler bütününe tabanın katılımı sağlanmalıdır.

    Çağ değişti, zulüm de şekil değiştiriyor değiştirecekte. Ama gerçeklik değişmeyecek, Egemen iktidarlar Alevilere ve gayri müslümlere tarihten beri uyguladıkları zalimce tavırdan vazgeçmeyeceklerdir. Türkiye’de okulların müfredat proğramları hala Sünni zihniyetin egemenliği altındadır. Avrupa’da okullarda İslam dini eğitimi Milli Görüş güdümüne verilmek üzere,

     

     

    hatta bir eyalette verildi bile. Alevi örgütlerinde hâlâ etkin muhalif bir ses çıkmıyor. Klasik olan aşılmalıdır artık. Derneklerde yapılan eğlence, düğün, saz kursu, halk oyunları çalışması ve küçük amatör müzik grupları yaratmakla ancak kendimiz çalıp kendimiz oynarız. Bu tür etkinlikler toplumsal muhalefeti örgütleyebilen pratikler değildir. Olsa olsa bu etkinlikler yapıların kendi üyelerinin ve kadrolarının bu felsefe ile karizmatik konum elde etmek için uğraşlarıdır. Bu tür uğraşlarda marjinal katılımla yapılabildiği için tabandan kopuk dolayısıyla kitlesel değildir.

    Kitlesel olana yönelik projeler oluşturulabilecek ideolojik netlik gerekir. Amaç ve hedef karıştırılmamalıdır. Amaç çok dernek açmak mı, yoksa kitleselleşip politik güç haline gelmek mi? Bunun yanıtı doğru verilmelidir. Diğer yandan bu kitle felsefi muhalefete politik olarak dönüştürülebilinir mi?

     

     

    Hedeflenen nedir? Sistemle bütünleşmek, egemen söylemin yörüngesinde merkezi ideolojinin kuyrukçuluğunda  varolan zulüm sistemini sürekleştirmek mi? Yoksa sistemin demokratikleştirilmesine yönelik bütün etnik, dinsel, kültürel azınlık haklarının anayasal güvenceye alınması mı? Bunun yöntemi nedir?

    Devamı..
  • ALEVİLİK HAKKINDA BİRKAÇ ŞEY

    Not: BUNLARI YAZAN BİR ALEVİ DEĞİL.

    ‘Emê biratî bikin rê tevdîr
    Em nabin hesîrê ber zulumên mîr
    E bên zemanên bêqeyd û binûr
    E rabe zemanên tarî û zuxur’

    Varoluşu, felsefesi ve yarattığı sınıfsal kültür bağlamında devrimci, ilerici ve bilimsel bir öze sahiptir Alevilik.

    Alevi olmak için, anne babanın Alevi olması yetmez. Aleviliği, sahip olduğu ilke ve değerler etrafında kabullendiğini Alevi toplumunun ve dedelerin huzurunda, cem töreninde ifade etmen gerekir.

    Aleviliğin sahip olduğu değerler ve tarihsel miras, onu benzeri bir çok inanç, kültür ve felsefeden keskin çizgilerle ayırmaktadır.




    Aleviliğin özü öylesine güçlüdür ki, yeryüzünde Aleviler kadar kıyıma, katliama, sürgüne ve soykırıma uğramış, yok edilmek istenmiş, alçakça iftiralarla ve karalamalarla karşı karşıya kalmış başka bir inanç olmamasına karşın varlığını, özünü ve yaşamsal ilkelerini koruyabilmiş, geliştirebilmiş, çağdaşlaştırabilmiş ve bu güne dek sürdürebilmiştir.

    İslamın bahçesinde yetişen bir gül olan Alevilik, Zerdüştilik ve Ezidilik başta olmak üzere, Mazdekizm, Budizm ve Maniheizm gibi din ve inançlardan büyük oranda etkilenmiş ve kendini şekillendirirken, temel olarak sevgiyi ve insani değerleri esas almıştır. Ehl-i Beyt sevgisini temel ve esas alan bir inançtır.

    Tarihi boyunca bir çok din, kültür ve inançtan etkilenmiş olan Alevilik aynı güçte ve oranda birçok inanç, felsefe ve kültürü etkilemiştir.

    Aleviler tarafından kurulan tüm devletlerde, ilk yapılan iş, kütüphaneler, okullar ve üniversiteler kurmak olmuştur. Nizari İsmaililerinin kurduğu Alamut Kalesi’nin kütüphanesinde yüzbinden fazla kitabın olduğu ve bugün dünyanın en eski (hâlâ varlığını sürdüren) üniversitesi olan El-Ezher Üniversitesi’nin Mısır’da bir Alevi Devleti olan Fatimiler tarafından kurulduğu gerçeği göz önünde tutulursa, Aleviliğin, iktidar anlayışında, bilgeliğin ve erdemin başat olduğu anlaşılacaktır.

    Alevilik, ortaya çıktığı koşullar itibariyle, işçilerin, köylülerin, küçük esnafın yani ezilen emekçi sınıfların, ortodoks-sünni islam anlayışı ve diktasına karşı, haktan, hukuktan, bilimden ve gerçekten yana bir tavır geliştirmesiyle politik-devrimci bir nitelik kazanmıştır.

    Alevilik bir hümanizmadır. Şiddetten, savaştan ayrı ve uzak durur. Ama mazlumun, ezilenin ve yoksulun zulme ve sömürüye karşı başkaldırı hakkını saklı tutan bir düşünce sistemine sahiptir.

     

    Şu Milletin hak sancağını

    Dikelim bakalım nic’olursa olsun

    Teber çekip zalımların kanını

    Dökelim bakalım nic’olursa olsun (Pir Sultan Abdal)

    Emevilerin kanlı iktidarını yıkan hareketin önderi olan Ebu Müslim bir Alevidir. Emevilerden sonra iktidara gelerek aynı zulüm, sömürü ve katliamları sürdüren Abbasioğulları Ebu müslim’i alçakça katletmişlerdir. Tıpkı 12 imamın onikisini de katlettikleri gibi.

    Sünni mezheplerin kurucuları olan İmam Ebu Hanife (Hanifi mezhebinin kurucusu) ve İmam Muhammed bin Şafii (şafi mezhebinin kurucusu), 6. İmam olan İmam Cafer’in öğrencileridir. Bu iki imam da Abbasilerin iktidar olduğu ilk dönemde girişilen büyük Alevi katliamında İmam Cafer’den yana olmuşlar ve Halife tarafından katledilmişlerdir. Ama ilginçtir ki, mezheplerinin kurucularının Alevi İmam’ın safında hak yolunda şehit düştüğü gerçeğini unutan Hanifiler ve Şafiler, Alevilik hakkında uydurulan yalan ve karalamalara alet olmuşlar ve Alevilerin katledildiği bir çok olayda bilinçsizce rol oynamışlardır. (Sivas, Maraş, Çorum katliamları yakın tarihimizdeki katliamlara örnektir.)

    Alevi-şii çizginin imamet makamına oturmuş olan birbirinden değerli, bilgili ve iktidar kaygısından uzak olan 12 imam, hiçbir dönemde kendilerinin meşru hakkı olan hilafet makamına dönük bir talepte bulunmadılar.

    Muaviye'nin oğlu olan halife yezid'in (hani şu 3. İmam olan hüseyin'in ve tüm ailesinin kafasını kerbela'da kestiren alçak) torunu olan bin yezd, halife makamına çıkınca , bu makamın aslında ehl-i beyt'e ait bir makam olduğunu, kendisinin bu yüzden bu makamı kabul edemeyeceğini, ehl-i beyt ve soyu hakkında ortaya atılan iftiraların asılsız olduğunu ve islam'ın asıl saygı görmesi gereken makamının imamlık makamı ve ehli beyt olduğunu, söylediği için emeviler tarafından katledilmiştir.
    Alevi imamlar, islam devletlerinin meşru iktidar sahipleriidi. Bu nedenle öldürüldüler...
    İktidarı darbe ile yağmalayanlar, seçimle hakedenleri saf dışı bıraktılar...

    Peygamberin veda haccında

    ''dinimi tamamladım ve müslümanlara iki şeyi emanet ediyorum, biri kur'an-ı kerim, diğeri ehl-i beyt'imdir. Bu ikisine sahip çıkın, koruyun ve onlara hürmet edin..''

     

    Bu vasiyete Müslümanların çok da sahip çıkamadığı açık bir gerçektir.
     

     

     ‘Yaratılanı hoş gör, yaradandan ötürü.’

     

    Alevilik, bir hoşgörü konseptidir.

     

    Alevilik, komplekssiz bir inançtır. Kibirsizdir. ‘En doğru benim inancım’ demez, yayılma amacı gütmez. Her dine, inanca, kimliğe ve kültüre, insani değerler ve sevgi çerçevesinde saygı gösterir. Birlik, beraberlik ve ortaklaşmacılık Aleviliğin özünde vardır.

     

    ‘Bir olalım, iri olalım, diri olalım.’

     

    ‘Eline, beline, diline sahip ol.’

     

    İnsan sahip olduğu bu üç şeyle yapar kötülükleri, bu üçüne sahip olunduğunda insanın insana ve doğaya karşı yapabileceği  bir kötülük kalmaz.

     

    Alevilikte bilgelik, edilgen pasif bir bilme durumu değil, aktif ve dönüştürücü bir niteliğe sahiptir.

    ‘Bizden önceki felsefeciler dünyayı anlamakla yetindi, Biz onu değiştireceğiz.’ Karl Marks…

     

    Alevi bilgeliği, dünyanın, iyiye, güzele, adalete, özgürlüğe, eşitliğe ve hakkaniyete doğru değiştirilip dönüştürülmesini öngören devrimci bir bilgeliktir.

     

     

    Alevilik, kendi iç hukukuna sahiptir. Cezalandırma değil, ikna ve yanlıştan döndürme esastır. Sorunlar, cem sırasında bir mürşidin önderliği ve hâkimliğinde halk huzurunda çözülür. Yargılayan halktır. Ciddi bir eleştiri ve özeleştiri mekanizması vardır. Aleviliğin kurumsal örgütlülüğü tam ve doğrudan bir demokrasiye sahiptir. Tüm sorunlar bu demokratik hukuk kuralları içerisinde çözülür.

     

    Alevilikte cenazelerde, ‘Muhteremi nasıl bilirdiniz?’ sorusu üç kez sorulup üç kez ‘Eyi bilirdik’ yanıtı alınmaz. ‘Yine üç kez ‘Hakkınızı helal ediyor musunuz?’ sorusuna üç kez ‘Helal olsun’ diye karşılık verilmez. Alevilikte Dar-ül Cem vardır. Cenaze töreninde, merhumun yaşadığı süre boyunca işlediği tüm kusurlar cemaat tarafından bir bir ortaya dökülür. Yaptığı yanlışlar, kötülükler hesaba çekilir. Hakkını helal eden bundan sonra eder. Etmek istemeyen varsa yükümlülüğünü, merhumun musahibi (din kardeşi) üstlenmek zorundadır. Bu olayı bilmek bile, insanı hayatı boyunca kötülüklerden ve yanlışlardan uzak tutmaya yetecek güce sahiptir.

     

    Musahiplik nedir? Yol arkadaşlığı, din kardeşliği…

    Cem töreninde, iki evli çift kendi istekleri doğrultusunda pirin huzurunda birbirlerini musahip(halk arasında kirve olarak da anılır) olarak tayin ederler. Yaşadıkları sürece bu iki aile bir anadan babadan doğmuş gibi kabul ederler birbirilerini ve hayatları boyunca karşılıklı olarak sorumludurlar. Birinin sevabı diğerinin sevabıdır, birinin günahı diğerinin günahıdır. Ortada birisinin işlediği bir günah varsa bedelini ikisi de öder. Birbirilerinin malları, canları ve çocukları üzerinde sorumlulukları, yükümlülükleri ve hakları vardır. Hayat boyunca birbirilerini denetlerler, korurlar ve sahiplenirler.

     

    Alevilik eşitliğe ve adalete inanır. Adalet, doğruluk, güven, bilgelik ve erdem Alevi toplum kültürünün en temel öğeleridir. Birçok inanç bu kavramlardan söz eder ama Alevilik bu kavramları bir yaşam biçimine dönüştürür.

     

     

    Aleviliğin, günümüzde bile aşılamayan bir çok soruna ilişkin çözümlemeleri akıllarda büyük bir duraksamaya yol açar. Çünkü, kadın-erkek eşitliği, eğitim, sosyal paylaşım ve kolektif mülkiyet üzerine çağını aşan değer ve niteliklere sahiptir Alevilik. (Bektaşi Dergahı, Şeyh Bedreddin’in öngördüğü ve uyguladığı üretim tarzı ve bölüşüm politikası, Anadolu’da yeşeren kolektivizme iki güzel örnektir.)

     

    Aleviliğin tanrısı, göğün yedi kat üstünde oturan, dünyayı ve evreni gözleyen, her omuza 40 melek yerleştirip günah-sevap(kar-zarar) hesabı yapan, gerektiğinde yakan, cehennem azabıyla korkutan bir varlık değildir.

    Alevilik Allah’tan korktuğu için değil O’nu sevdiği için inanır O’na.

    Ve Allah’a hizmet etmenin yani ibadetin en kutsalı, insanlığı, doğayı ve varlığı sevmek, ona koşulsuz hizmet etmektir.

     

    Çünkü Aleviliğin tanrısı,

     ‘Vech-i ademde tecelli eyleyen Allah'tır.',

    'İSM-İ AZAM KAMİL İNSAN CİSMİDİR.’

    Aleviliğin tanrısı kamil insandır. Bilge insan, arınmış, paklanmış ve Vahdet-i Vücuda karışmıştır.

     

    Bakınız, insan değil KAMİL İNSAN.

     

    Hani ünlü düşünür Nietszche nin de bahsettiği ÜST İNSAN var ya. İşte o...

    Alevilik, Hegelci bir tanrı anlayışına sahiptir.

    Mana-Madde diyalektiğinde, evrensel devinimin ve varlığın adıdır ALLAH. Kendisi de bu varoluştur.

    Bu varoluşun en yüce biçimi insandır. Bu yüzden Allah, insanda somutlaşır.

    Alevilik, nesnel idealist bir felsefeye ve diyalektik-materyalist bir yönteme sahiptir.

    Ali sevgisi, Aleviliğin temel sevgisi olan İnsan sevgisi ve insanın oturduğu tanrısal makamın bir simgesidir

    ‘En bilge insan; eksiğini, kusurunu, yanlışını bilen kişidir. Sözünü tutan, bencilliği yıkan, dar hesapları aşan kişidir. Kötülüklere, kötüye yüz vermeyen, dostlukla, iyiliklerle güzelleşen, dünya yıkılsa da öz değerlerine bağlı olan kişidir.’ (Hz. Ali)

    On birinci imam Hasan Askeri şöyle diyor;

    “Sana öğüt verir gibi görünse de, cahilin sohbetinden uzak dur. Sana düşmanca davransa bile, akıllı adama ters düşmemeye çalış. Çünkü cahil, sana iyilik edeyim derken kötülük yapar.Akıllı düşmana gelince, onun insanlık duygusu, bazen düşmanlığın önünü alabilir. İnsanlara düşmanlık etmekten uzak dur. Çünkü, ne yumuşak huylu insanların hilesinden, ne de alçak kişilerin ihanetinden hiç bir zaman emin olamazsın.”.

    Bir Batıni İsmaili Dai’si(Bilgesi) olan ve Anadolu’da Alevi örgütlenmesinin önderliğini üstlenen büyük Alevi piri Hacı Bektaşi Veli’nin 13.yy’daki vecizeleri Alevilik Felsefesini özetlemektedir.

     

    Yetmiş iki millete bir nazarla bak.

    En Yüce Değer Emektir.

    Asıl körlük Nankörlüktür.

    Kadınları okutunuz.

    Benim kabem insandır

    En yüce servet bilimdir

    Doğruluk dost kapısıdır

    Okunacak en büyük kitap insandır

    Bilim beşikte başlar, mezarda biter

    Nefsine ağır geleni başkasına yapma

    Hiçbir milleti ve insanı ayıplayamayız

    Kendini temizleyen başkasını temizleyemez

    İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.

     

    Hacı Bektaşi Veli'nin bu sözleri, Alevilik Felsefesinin temel değerlerini oluşturmaktadır.

     

    İmam Cafer Buyruğu, Şah Hatayi Deyişleri ve Hacı Bektaş-i Veli'nin öğreti ve düşünceleri, ALEVİLİĞİN ÜÇ AYAĞINI oluşturur.

     

    Bunların yanında, Pir Sultan Abdal’ın devrimci duruşuyla ve boyun eğmez dizeleriyle hayat bulan deyişleri, Büyük Alevi önderi olan İmam Cafer’in öğrenciliğini yapmış genç bir bilge kadının (20 yaşında), bilimden felsefeye bir çok konuda üstün bir bilgi birikimine sahip olmuş olan ve İmam Cafer’in, Harun reşid’in emriyle katledilmesinden sonra, Ehl-i Beyt’e bağlılığını koruyarak Sünni alimlerle bilgece bir hesaplaşmaya giren Hüsniye’nin diyaloglarını içeren, HÜSNİYE adlı kitap ve   yedi ulular, (yedi büyük Alevi ozan)ve bu uluların şiir ve eserleri de Alevilik inanç ve felsefesinin temel değerlerini yansıtmaktadır.

     

    Aleviliğin Ortaasya ile hiçbir ilgisi yoktur. Şaman inancı ile de alakası yoktur. Aleviliğin İslam’ın türk yorumu olduğu yalanı, İttihat ve Terrakiciler tarafından uydurulmuştur. Alevilik tamamen Ortadoğu ve Anadolu kökenli bir inançtır ve milliyeti de yoktur. Kürt, Türkmen, Arap, Fars, Arnavut, Bulgar, Rum, Süryani, Çerkez her milletten Alevi vardır. Alevilik, evrensel bir inançtır. Din, ırk, millet ayrımı yapmaz. Her din, inanç ve felsefeden, insanlık adına yararlı olan her şeye karşı sonsuz bir saygı besler ve kabullenir.

     

    Bir mesleki-esnaf örgütlenmesi olan AHİLİK Kurumu Ahi Evren tarafından kurulmuştur. Alevi piri Baba İlyas’ın önayak olduğu bu kurumlaşma, Anadolu halk dayanışmasının ve iş ahlakının temelini sağlamlaştırmıştır. Ahi Evren ve inanç itibari ile bir Alevidir. Ahi Evren, çağın çok çok ilerisinde bir kurumlaşma yaratmıştır. Yaratılan bu kurumlaşma bir çok ülkeye örnek olmuştur. Ahi Evren kurumlaşmasının sürekliliğini sağlamak için Ahiliği tekke ve zaviyelere bağladı. Herhangi bir meslekte çalışmak için o mesleğin zaviyesini bağlı olmak gerekiyordu. Atamalar için merkezi tekkeden atama yapılıyordu. Bu tekke Kırşehir’deydi. Ahi Evren 1261 yılında Kırşehir’de katledildi.

    Alevilik, cennete inanmaz, yeryüzünü cennet kılmaya kalkışır.

    Alevilik şekli ibadete inanmaz. İnanç da ibadet de özseldir. Ve Allah’ın, namaza-oruca ya da hacca ihtiyacı olduğunu iddia etmek Alevilik tarafından kabul edilmez.

    Kabe ve hac konusunda en akılcı ve nesnel dünyaya dayalı sözler söyleyen Hacı Bektaş-ı Veli olmuştur: “Ve hem beytülmamur (yedinci katta bulunduğuna inanılan Cennet köşkü) var, Kabe var. Lakin gönül ikisinden dahi yeğdir… İnananın gönlü Kâbe’ye benzer. Kabeye varan ayağı ile yürür, ama gönül isteyen yüzü üstü yürüse gerek... Kabe’de ihram giymek, hakkı batıldan seçmektir…Ve hem yoldan taş arıtmak, Kabe’de Arafat ta taş atmaya, kendi nefsini (kötü) heveslerini depelemek ise Kabe’de kurban kesmeğe benzer” (Hacı Bektaşi Veli, Makalat, Haz. Sefer Aytekin, İstanbul, 1954,  s.74-75)

     

    Cem törenlerinde dönülen semah, çok derin bir felsefi içeriğe sahiptir.

    Dönme hareketi, evrende gezegenlerin ve yıldızların bir eksen etrafında durmaksızın dönüşünü ifade eder. Gezegenler sistemleri, sistemler galaksileri, galaksiler küçük yıldız kümelerini, küçük yıldız kümeleri büyük yıldız kümelerini ve büyük yıldız kümeleri de Evreni oluşturur. Zakire (bağlamasıyla semah çalıp söyleyen) ya da Dede’ye verilen ikrar, her gök cisminin etrafında döndüğü yıldızı ifade eder. (Güneş)

    Semah’ta bakılan avuç içi, aynayı temsil eder. Bu aynada kişi evreni görür. Aynı zamanda Ali’yi görür. Evrensel devinimin zahir anlamını ifade eden aynada kişi tanrıyı görür. Evren aynı zamanda Ali, aynı zamanda Allah’tır.

    İnsan aynaya bakınca bir de kendini görür.

    Yani En-el Hak ( Hak bende, ben Hakk’ım) sözünde özetlenen, Vahdet-i Vücud, (Tekte birlik), Ali’yi, insanı tanrısal bir makama oturtur.

    ‘Aynayı tuttum yüzüme

    Ali göründü gözüme

    Ali Can'dır, Ali Canan,

    Ali Dindir, Ali İman,

    Ali Rahim Ali Rahman,

    Ali göründü gözüme,

    Veli göründü gözüme...'

     

    ‘Ali bizim canımızdır

    Teni bizim tenimizdir

    Sevgi bizim dinimizdir

    Başka dine inanmayız’

     

    ‘Kâinatın aynasıyım mademki ben bir insanım

    Hakkın varlık deryasıyam mademki ben bir insanım

    İnsan Hak’ta Hak insanda, çok marifet var insanda

    Ne ararsan var insanda, madem ki ben bir insanım.’

    Aleviliğin herkese kapısı açıktır. Cem törenlerinde kadın-erkek- çocuk-yaşlı hiçbir ayrım yapılmaz. 8 yaşında Alevi olmayan bir kız çocuğu alsın eline bağlamasını ve desin ki 'Ben Semah Ekibine saz çalacağım, zakir olacağım.' Alevilerin gönül kapısı sonuna dek açılır.

     

    ‘HARARET NÂRDADIR, SACDA DEĞİLDİR,

    KERAMET BAŞTADIR, TACDA DEĞİLDİR,

    HER NE ARAR İSEN KENDİNDE ARA,

    KÂBE’DE MEKKE’DE HAC’DA DEĞİLDİR.’(Hacı Bektaşi Veli)

     

    İşte Alevilik budur. Realist, Rasyonel düşünen, batıni bir felsefedir.

     

    Aleviliğe göre gerçek bilgiye yani SIRRI HAKİKATE ulaşmak için kişinin bir rehbere yani yol göstericiye ihtiyacı vardır. İnsan kendi başına gerçek bilgiye ulaşamaz. Ve gerçek bilgiye ulaşmak için, pişmesi, olgunlaşması ve nefsi zaafiyetlerini yenerek kamil bir insan haline gelmesi gerekir.

     

    Cehalet, Aleviliğin en büyük düşmanıdır.

    İnsan, doğadaki en üstün varoluş biçimidir, Bunu sahip olduğu akla ve anlama yetisine borçludur. Tanrısal bilgiye ulaşan akıldır. Varlık bilgisini sezen akıldır. En büyük kitap insandır. Aklıyla herşeyi kavrayabilme yetisine sahip olan insan bu niteliği ile tanrıdır.

     

    Bir cahilin ya da olgunlaşmamış bir bireyin, yetki ve makam sahibi olduğunda insanlığa getirdiği acıları ve yıkımları gözönünde bulundurduğumuzda, ARINMANIN, TEMİZLENMENİN, CEHALETTEN VE DOGMALARDAN KURTULMANIN ADIDIR ALEVİLİK.

     

    Dört kapı (Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat)kırk makam... Tanrıya, yani sevgiye ve insana giden yol...

     

    Alevilik, temel hatları, değerleri ve ilkeleriyle insanlığın özsel kurtuluşunun yolunu açacak dinamiklere sahiptir.

     

    Aleviliğe göre en büyük günah Allah'a karşı işlenen değil, insana ve doğaya karşı işlenen günahtır. Bu yüzden değil midir ki, NATO'nun İstanbul zirvesine çağrılan Alevi dernekleri Semah ekibini oraya göndermediler. Dediler ki, biz barışa ve kardeşliğe semah döneriz. Savaşa değil...

    ‘Sey Bedreddin- Kaygusuz-Nesimi olduk.

    Zaman geldi Mahir olduk Deniz olduk.

    Che yi yabanci görmedik.

     Zalime Zülfükar olduk.

    Anlamak zor bizi.’

    En-el Hak diyenlerin yolunda gerçeğe ulaşmak için yürüyenlere saygılarımla.

     

    Hak-Muhammed-Ali adına,

    Sevginin, barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün yolunda

    Gerçeğin demine

    Hü…

    www.alevikonseyi.com adlı siteden bazı bilgiler için faydalanılmıştır.

    Alevi dostlarımızdan, eksik ya da hatalı olabilecek bilgi ve değerlendirmeler için şimdiden özür dilerim.

    Oktay Caparoglu

    Devamı..
  • Dünden Bugüne Alevi Olmanın Bedeli Bir Kerbela denemesi olan Maraş Kırımının 24.yıldönümünde şehitlerimizi saygıyla anarken, dönemin yöneticileriyle birlikte, şeriatçı ve faşist-milliyetçi saldırgan sürüleri ve destekçilerini lanetliyorum.

    İsmail Kaygusuz

    Not: Ekte ''Dünden Bugüne Alevi Olmanın Bedeli'' (Alev Yayınları, İstanbul 2004) kitabımdan, kitaba adını veren yaşanmış öyküyü sunuyorum.

     

    YORUMSUZ:

    Dünden Bugüne Alevi Olmanın Bedeli

    İsmail Kaygusuz

    Londra İsçi Birliği lokaline giren Kamil, doğruca pencerenin önündeki masada tek başına oturan ak saçlı ve gözlüklü adamın yanına gitti. Bir süre başucuna dikelip onu izledi. O çok meşgul görünüyordu. Masanın üzerinde birkaç açık kitap, fotokopi çekilmiş yazılar, el yazısı kağıtlar yayılmış durumdaydı. Onları bir yandan dikkatle tetkik ediyor, bir yandan da notlar alıyordu.

     

                         .........Maras Katliyami...

    Devamı..
  • Alevilikte Cemevi (ya da Meydanevi) bir tapınma yeridir; inanç ritüelleri orada uygulanır

    Cami, cem sözcüğünden türetilmiş ve "toplanma yeri" demektir. Hemen anlaşılacağı gibi Cemevi ile aynı anlamı taşıyor. Ancak cami bu gerçek anlamından uzaklaştırılarak "Tanrı'nın evi", "Tanrı'ya dua etme (namaz kılma) mekânı", "Müslümanların tapınağı" biçiminde isimlerle kutsal görev yükletilmiştir.

    İsmail Kaygusuz

     

    Cami, cem sözcüğünden türetilmiş ve "toplanma yeri" demektir. Hemen anlaşılacağı gibi Cemevi ile aynı anlamı taşıyor. Ancak cami bu gerçek anlamından uzaklaştırılarak "Tanrı'nın evi", "Tanrı'ya dua etme (namaz kılma) mekânı", "Müslümanların tapınağı" biçiminde isimlerle kutsal görev yükletilmiştir. Kuran ayetlerinden hiçbirinde ve Muhammed'in davranışlarında görüldüğü gibi, Tanrı'nın adının anılması (Kuran 33, 41: Ey insanlar! Tanrıyı sıkça zikredin.) ve ona dua edilmesinin ne yeri ve zamanı ne de duruş biçimi belirlenmiştir.

     

     

     

     

     

    Devamı..
  • KIRKLAR CEMI

    İsmail Kaygusuz
    Alevi toplu tapınması Cem’in kökeni olan Kırklar Meclisi ve bağlı olarak Müsahipliğin Tarihsel Gerçekliği

    Bilindiği gibi Görgü Ceminin bir diğer adı da Kırklar Cemi’dir. Alevi inanç geleneği, Görgü Cemi’nin kökenini Muhammed Peygamberin Miraç’tan döndüğünde Kırklar Cemi’ne alınışına bağlamaktadır.

    Sünni ve Şii geleneğinde Mirac olgusunun , biçimi ve sayısı üzerinde çok sayıda rivayet vardır. Biri Mekke, diğeri Medine’de olmak üzere en az iki kez Muhammed’in Miraca çıktığından tutunuz da, Peygamberin, “ikisi Mekke’de, 118’i Medine’de” olmak üzere tam 120 kez Mirac yaşadığına dair bir hadisten bile sözedilmektedir.


    Devamı..

Son Makaleler

Popüler