Bezmi Nusret Kaygusuz’un Şeyh Bedreddin Simaveni, (1957) çevirisinden:
“Var
olmak ve yok olmak, bir suretin bir maddeden gitmesi ve yerine bir
diğerinin gelmesinden ibarettir. Bu da öncesiz ve sonrasızdır. Ondan
dolayı dünya
ve ahiret itibari birşeydir. Görülen
suretler fani sayılan dünya; görünmeyenler için baki telakki edilen
ahirettir. Hakikatte bunların her ikisi için de tükenme yoktur. Fakat
itibar galibe olduğundan dünyaya tüken,
ahirete de kalım denilmiştir.” (agy., s.146)
“Dünya
ve ahiret birbirlerinin mukabilidir. Herşeyin başlangıcına Dünya,
sonuna da Ahiret denilir. Mesela zina, rakı ve şarap gibi şeylerle ilk
önce tatlı
bir lezzet hasıl olur. Fakat bu sevincin
ardından insana bir rezalet ve pişmanlık gelir. İşte bu lezzete Dünya, o
pişmanlığa da Ahiret ismi verilir. Halbuki bunların her ikisi de bu
dünyada vaki olmaktadır. Bütün
işleri ve onları takıbeden neticeleri
buna kıyas edebilirsin.” (agy., s.166)
“Kuran'da
bahsi geçen huriler, köşkler, ırmaklar, ağaçlar ve benzeri şeylerin
kaffesi (hepsi) cisim aleminde değil, hayal aleminde gerçeklenir. (agy., s.122) Çirkin ve iğrenç herşeye Cehennem ve ateş denildiği gibi, yüksek ve şerefli her mertebeye de Cennet ismi verilir.” (agy., s.151)
“Bizim
bildiğimize göre, kıyamet zatın, zuhuru ve sıfat saltanatının
sönmesidir. Eğer sen dilersen ölen herhangi birisi için 'kıyamet koptu'
diyebilirsin. Haşir de, ölünün benzerini dünyaya getirmektir. (agy.,s.153) Halkın
zanneylediği üzere
cesetlerin haşri, yani gövdelerin tekrar
dirilip mahşere çıkması olanaksızdır. Meğer ki zaman gelsin de dünyada
insan cinsinden kimse kalmasın. Ondan sonra anasız babasız topraktan bir
insan doğsun ve yine tenasül
(cinsiyet) başlasın.”agy., s.129) (
“İnsandaki
algıların, biliş ve tasarrufların gerek mücedderat
(soyutluk-İ.K.)denilen ruhani şeylerde, gerek onların daha üstlerinde
bulunması imkansızdır.
Saltık varlık (``Mutlak'' olan,
Tanrı-İ.K.)için bu kemalat ancak insan mertebesinde hasıl olur. Başka
mertebede olmaz. İnsan saltık varlığın sadık ve parlak bir aynasıdır...
Tüm akıl, tüm nefs ve bunların
üstünde mertebeler insanın üstünde zuhur
etmedikçe, insan gibi birşeyi bilmenin ve algılamının onlar için
(Melekler kastediliyor-İ.K.) imkanı yoktur.” (agy., s.161-162)
“Bütün
Alem kendisini örgüleyen cüzleriyle (parçalarıyla) birlikte sapasağlam
bir insan gibidir. Ucu bucağı bulunmayan bu boşluk içindeki büyük ve
küçük
herhangi bir şeyin diğerlerine çok
kuvvetli bir bağlantısı ve hafifsenemiyecek birçok tesirleri vardır. Bu
Alemin düzenine sebep olan şey, onun bu rabıtalı hal üzere kurulmuş
olmasıdır.” (agy., s.167)
“Bütün
namazlar ve niyazlar ahlakın düzeltilmesi ve içyüzün arınlanması için
birer vasıtadan ibarettir. Hakiki ibadetin hiçbir vakit kayıt ve şartı
yoktur.
Herhangi tarzda yapılırsa yapılsın,
Tanrının dileğine uygun olur. (agy., s.148) İbadetin
temeli, maksudun Hak olmasıdır. Bir cemaatta bu temel
bulunmayınca, yaptıkları ibadetler de
kaybolur, yalnız kötü toplantıları kalır. Fenalık üzerinde
toplananlardan sen hemen uzaklaş.” (agy., s.124)
“Hakka
erişmek, insanın kendi saf varlığına erişmesi demektir. Ancak bu
yolları gösteren bilim adamlarına karşısaygılı olmak yerinde olur. Ama
bu yolları
gösteriyoruz diye, ortaya çıkan 'hatip,
imam ve ilim adam gibi cemaat büyüklerinin dileği Hak olmazsa, bunlardan
uzaklaşmak gerekir.” (agy., s.125)
“İnsanlar
birbirlerine, yahut haksız mala, meşru olmayan paraya veya rütbe ve
mevkilere, yiyecek ve içeceklere ibadet ediyorlar da, Allaha ibadet
ediyoruz
zannında bulunuyorlar.'' (agy., s.123)
“Bu
beden için ölümsüzlük olmadığı gibi, kaybolduktan sonra cüzüleri için
de eskisi gibi bir daha birleşme yoktur... İnsanlar eylemleriyle,
düşünce ve
fikirleriyle güzeli ve iyiyi
bulabildikleri oranda Hakka kavuşmuşlardır. Cennet işte budur. Kötü ve
çirkin işlerle uğraşan insanlar Haktan uzaklaşmışlardır; Cehennem işte
budur. Cennetle Cehennemi başka bir yerlerde
aramak saçmadır.” (agy.,s.150)
Yazımıza
son verirken, Şeyh Bedreddin’in kendisi gibi bir din bilgini olan ve
Serez’de asılmasından tam 105 yıl sonra, yani 1525 yılındaki Almanya
köylü
isyanlarının ideolojisini çizen ve
ayaklanmaya belirgin katkıda bulunan papaz Thomas Münzer'den bir
karşılaştırma sağlayalım. F. Engels T. Münzer ve devrimci düşüncelerini
şöyle anlatmaktadır:
“O
dönemde Thomas Münzer herşeyden önce bir din bilimciydi. Ama zaman
zaman tanrıtanımazcılığa yaklaşan bir panteizm öğretiyordu. Bizim
dışımızda bir
Kutsal-Ruh yoktur, diyordu: Kutsal Ruh
özellikle akıldır. İman da, aklın insan içinde ortaya çıkmasından başka
birşey değildir ve bu yüzden Hıristiyan olmayanlar da iman sahibi
olabilir. İşte bu iman, ete kemiğe
bürünmüş bu akıldır insanı
kutsallaştıran.(6)
Bu
yüzdendir ki cennet öbür dünyada değil, onu da bu yaşamın içinde aramak
gerekir. Öteki dünyada cennet var olmadığına göre, cehennem de
lanetleme de yoktur.
İman sahibi olanların yapmaları gereken
cenneti, yani 'Tanrı krallığını' yeryüzünde kurmaktır. İnsanların kötü
istek ve iştahlarından başka şeytan yoktur. İsa da diğer insanlar gibi
bir insan, bir peygamber,
bir öğretmendi.” (Frederick. Engels, Alman Köylü İsyanları, 76-77,78)
Alıntıyı biraz daha sürdürüp, okuyucuları Şeyh Bedreddin'in yukarıda verdiğimiz Varidat’taki
söylemleriyle karşılaştırarak, hayret
verici benzerlikleri ve Bedreddin'in nasıl daha ileride bulunduğunu
görmelerini istiyoruz. Ayrıca o, Münzer gibi köylü isyanlarının sadece
ideologu değil, aynı zamanda
toplumsal ayaklanmanın hem ideologu hem
de hazırlayıcısı ve önderidir
“Münzer'in
Tanrı krallığı, hiç bir sınıf farkının, hiç bir özel mülkiyetin ve
toplum üyelerine yabancı hiç bi özerk devletin bulunmadığı bir toplumdan
başka bir şey değildi. Var olan bütün
otoriteler, boyun eğmeyi ve devrime katılmayı reddederlerse
devrilmeliydiler. Bütün işler ve mallar ortaklaşa olmalı ve en eksiksiz
eşitlik egemen olmalıydı. Prensler ve
soylular da bu birliğe katılmaya
çağrılacaktı. Reddederlerse, birlik ilk fırsatta bunları silah zoruyla
devirecek ya da yok edecekti. T. Münzer halkın o dönemde anlayacağı
peygamber diliyle konuşuyor, ama gerçek
amaçlarını güvendiği yakınlarına
söylediği açık seçik ortadaydı.” (H. Engels, agy., s.79, 84)
Engels'in
anlattığı Alman köylü savaşlarının büyük teorisyeni Thomas Münzer
örneğini anımsattık. Oysa ondan 270-280 yıl önce Anadolu'daki
Batıni-Alevi köylü
ve ezilen emekçi halkların sosyal
mücadalelerinin çok daha dikkate değer olduğunu açıkça görüyoruz. Eğer
F. Engels Avrupa feodal çağının köylü savaşlarını incelerken, tesadüfen,
Kıbrıs'ta oturan Dominiken rahibi
Simon de Saint Quentin'in 1246 yılında
Orta ve Doğu Anadolu'yu baştanbaşa dolaşırken, bizzat savaşa katılmış
Frank şövalyelerinden dinlediği, 6-7 yıl önce Küçük Asya'nın yaşamış
olduğu en büyük halk
ayaklanması önderi Baba Resul ve
eylemlerini yazdığı latince metinleri görmüş olsaydı, Alevi inançlı
halkların sosyal ve siyasal mücadelelerine yönelmek zorunda kalacak;
Şeyh Bedreddin’in düşüncelerini ve onun
önderlik ettiği ikdidara yönelik
toplumsal ayaklanmasını derinlemesine inceleyecekti. Hiç kuşkusuz o
zaman Marksizm ve Marksist literatür bugünkünden çok daha zengin bir
gelişim gösterecekti. (İsmail Kaygusuz: Görmediğim Tanrıya Tapmam, Alevilik-Kızılbaşlık ve Materyalizm, İstanbul 1996: 18-25)
6 Oysa
Thomas Münzer'den 260-270 yıl önce Kappadokia'da Hacı Bektaş Veli,
inancı dışındaki Hristiyanlarla dostluk kurmuş ‘73 millete tek nazarla
bakmayı’ öğütlüyor ve ‘İslamın temeli
ahlak, ahlakın özü bilgi, bilginin özü ise akıldır’ ve ‘yeryüzünde akıl
ölçüsünden önemli birşey yoktur’ diyordu. İmanı bilinç içinde eritmiş,
akla
bağlamış ve akılla bilime ulaşmıştı Hacı
Bektaş.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kaynakça
Barker, Ernest (çev. Mete Tuncay): Bizans'ta Toplumsal ve Siyasal Düşünce, İstanbul 1982.
Birdoğan, Nejat: “Şeyh Bedreddin Mahmud…” Kavga, Sayı 14, Nisan 1992.
Brehier, Louis: La Civilisation Byzantine, Paris 1970.
Dindar, Bilal: Sayh Badr Al-Din Mahmud et Ses Varidat, Ankara 1990.
Ducellier, Alain: Byzance et le Monde Orthodoxe, Paris 1986.
Engels, Frederick: Alman Köylü İsyanları, İstanbul 1978.
Eyüboğlu İ. Zeki: Bütün Yönleriyle Şeyh Bedreddin ve Varidat, İstanbul 1977.
Fiş Radi, (çev. Mazlum Beyhan): Ben de Halimce Bedreddinem, İstanbul 1992.
Gölpınarlı, Abdülbaki: Hurufilik Metinleri Katalogu, Ankara 1989.
Gölpınarlı, Abdülbaki: Simavna Kadısıoğlu şeyh Bedreddin, İstanbul l966.
Kaydusuz, Nusret: Şeyh Bedreddin Simaveni 1957.
Kurdakul, Necdet: Bütün Yönleriyle Bedreddin, İstanbul,1977.
Lewis, Bernard: The Jews of Islam, Princeton University Press 1987.
Ostrogorski, Georg: Bizans Devleti Tarihi, Ankara 1981.
Uzunçarşılı, İ. Hakkı: Osmanlı Tarihi I, 2.baskı, İstanbul 1982.
Yaltkaya, Şerafettin: Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin 1924.
Yürükoğlu, R.: Okunacak En Büyük Kitap İnsandır, 4.basım, İstanbul 1994.
Zelyut, Rıza: Osmanlı’da KarşıDüşünce ve İdam Edilenler, İstanbul
Devamı..