GECMISTEN GELECEGE ALEVI OLMAK

 

Süphesiz yasanmis olanlari, yasananlari ve yasanacak olanlari anlatabilmek zor. Bu, bütün toplumlar için öyledir, ancak Alevi toplumu için çok daha zordur. Sonuç-neden iliskisini irdelemek gerekiyor. Bunun içindir ki, çogu kez soyutla somut iç içe geçmis durumdadir. Her ne kadar genelde parça parça aktarim olarak görülse de aslinda özde bir bütünsellik mevcut. Parçalar bütünün tamamlayicisi niteligindedir.

 

 

 

 

 

 


 

 

Temel olarak anlatilanlarin yetersiz oldugu düsünüle bilinir. Anlatilmak istenenlerin çok boyutlulugu ve kavrayislardaki önyargilarin çoklugu somutla-soyut, güncelle-tarih imge ile yalinligin bir arada degerlendirilmesini getirmistir.

Bir çok noktada hakli elestiriler olabilir. Fakat bilinmelidir ki, bu tür bir çalisma, Alevi toplumu için bir ilktir. Süphesiz bizler bazi yeteneksizler gibi bir takim gerekçelerin ardina saklanacak degiliz. Burada yapilacak elestirilerin ya da imgelere, soyutlamalara, tarihlere dogru sekilde verilemeyecek anlamlar söz konusu oldugunda bu hususlarin dikkate alinmasi gerekmektedir.

Her halükarda anlatmak istedigimizi çesitli yollarla anlatmaya çalistik. Duygu ve düsüncelerimizin samimiyetinden süphe duyulmamasi gerekmektedir. An latmak istediklerimizi tam manasiyla anlatamadik. Ama bir ön hazirlik olarak bunun basarildigi kanaatindeyiz.

Yanlis bir takim anlasilmalarin önüne geçmek için bazi noktalarin altini önemle çizmeliyiz.

 

1. Hiç bir sekilde anlatimlarimiz tek tek parçalar halinde  ele alinmamalidir. Parçalar, bütün göz önüne getirilerek ele alinmalidir.

2. Anlatimlarimiz bu çalisma ile sinirli degildir. Bu çalisma bir ilktir. Devami, çesitli boyutlarda daha da zenginlesmis olarak gelecektir.

3. Anlatimlarimizdaki duygu ve düsüncelerin samimiyeti kusku götürmez. Her ne kadar bazi deyimler, imgeler farkli algilansa da, burada samimiyet çok çok önemlidir. Isteyen, anlatimlarimizi kendi özgülünde yeni yorumlar katarakta zenginlestirip, algilayabilir.

4. Anlatimlarimiz her ne kadar birey duygu ve düsüncesi yönünde bir intiba uyandirsa da, burada bir toplumsal mesaj vardir. Bu bireyin sahsinda toplum ya da bireyin sahsinda somutlasan toplum olarak görülmelidir.

5. Güncelle tarihin iliskisine dikkat çekiliyor. Güncelligin tarihte gizli olduguna (ya da tersi) göndermeler önemlidir. Buna bagli olarak neden sonuç iliskisi üzerinde duruluyor. Bir yandan sonuçlar anlatilirken, diger taraftan nedenler  sorgulanmaktadir. Burada tarih, imge, toplumsal hafiza devreye giriyor. Her sey karmasik görülse de basitlesiyor. Tersi için ayni durum söz konusudur. Kisacasi anlamak isteyenler gereken sonuçlari çikartacaklardir.

 

GERÇEGE HÜ

 

-1-

 

Bu bir trajedidir.

Bunca kiyim,

yok etme

asimilasyon

kendi degerlerine yabancilasma

yozlasma

kisiliksizlesme

kimliksizlesme...

Bu bir trajedidir.

Insanlarin bildigi

ama bilmek istemedigi

duydugu ama duymazliktan geldigi

gördügü ama görmemis gibi davrandigi

bir dram.

Bütün bunlar tarihten günümüze sürüp gelmekte.

Bazen siddetli bir kiyim, bazen sindirmek,

bazen seker sopa ikilemi...

Her halükarda devam eden bir trajedi.

Tarihten gelen baskilarin sonucu olsa gerek

günümüzde de en dramati gi yasaniliyor.

Sanki tarih boyunca olusmus haksizliklarin toplami

günümüzde adeta birikmis haliyle yasaniliyor/yasatiliyor.
En çok da gençlik...

Gençlik yasanilan tüm talihsizligin ceremesinde

cenderesinde. Ne yana baksa

alçaklik

soysuzluk

kimliksizlik...

Çaresizlik girdabinda kivranip duruyor.

Battikça batiyor.

Bataklikta debelenip duruyor.

Ne can veriyor

ne kurtuluyor.

Sürünüyor....

***

 

 

-2-

 

Hz.Ali, Hz.Fatma, Imam Hasan ve Hüseyin, Hz.Peygambere karsi son görevlerini yerine getirmeye çalisiyorlardi. Bu esnada baska birileri tika basa  doldurduklari bir alanda iktidarlarini saglama almaya çalisiyor, Müslümanlari nasil ikna edeceklerini tartisiyorlardi.

 

Bu bir baslangiç degildi. Öncesi de vardi. Ama çekiniyorlardi. Simdi babasiz kalmisti Ehlibeyt. Fatma Ana yastaydi.

 

En çok o üzülüyordu. Biliyordu neler olacagini.

Iyi taniyordu bu eski putperest bezirganlari.

Neler mi biliyordu Fatma Zehra?

Evlatlarinin basina geleceklerin dünyada kimsenin

basina gelmeyecegini.

Hakli çiktin Fatma Ana. Sadece evlatlarinin degil,

Ehlibeyte bagli olanlarin basina neler gelmedi ki...

Hâlâ ceremesindeyiz. Dünya döndükçe de Ehlibeyti savunacagiz.

Bedeller ne olursa olsun.

***

 

-3-

Sabahin altisiydi.

Soguktu

ve yagmur yagiyordu.

Herkesler ise giderken,

o isi yeni birakiyordu.

Istasyonda

uykulu gözler

yorgun yüzler vardi.

Masum

garip

kimsesiz

kimliksiz

öylece yapayalniz duruyordu kalabaligin ortasinda.

Kalabalik dekor görevi görüyordu.

Mutsuz

huzursuz

umutsuz

kimliksiz

öylece bir basina yapayalniz.

Gözleri dolu oluyor

bilmiyor niye.

Somut bir neden yoktu

gözlerin dolu olmasi için.

Ama iste...

Tarihin talihsizligini

yasiyordu,

yasadigini dahi bilmeden.

Aleviydi.

Tarih boyunca geçmemis acilari vardi. Kalabaliklarin ortasinda

yalnizdi.

Çaresiz

kimsesiz

mutsuz

öylece duruyordu

gözleri dolu.

Göz yaslarini yagmur gizledi.

Bütün gece çalismisti.

Neye?

Niye?

Kime çalistigini düsünmeden. Herkesler çalisiyordu. O da

çalismaliydi.

Zaman asimina ugramayan acilari vardi. Ama o

acilarinin bile farkinda degildi.

Gözleri dolu doluydu.

Kimliksiz

mahzun

biçare

öylesine kalabaliklar içinde duruyordu.

***

 

 

 

-4-

O, Hz. Peygamberin biricik kiziydi.

Sahi Merdan Ali’nin sevgili esiydi.

Imam Hasan, Imam Hüseyin’in anasiydi.

Analarin anasi Fatma anaydi.

Ama böylesine güzel bir insana kiydi firavunlar.

Izdirap

aci verdiler.

Neyi varsa aldilar elinden,

oysa o kutsaldi.

Hz. Peygamberden geriye kalmis kutsal bir emanet.

Emanete hiyanet etti yobazlar,

Ehlibeyte ihanet ettiler.

Hakki inkâr,

halka zulüm ettiler.

Bitmedi kalplerindeki düsmanlik.

Analarin anasini incittiler.

Yok saydilar.

Zulüm verdiler.

Saygisizligi reva gördüler.

Oysa o Hz. Peygamberden emanetti.

Emanete ihanet ettiler.

***

 

-5-

Vakit gece yarisina dogruydu.

Gece aydinlikti.

Ay ihtisamli,

yildizlar muhtesemdi.

Beyninde ve yüreginde çeliskilerle yürüyordu.

Köylüydü.

Anas i

babasi

dedesi...

Tüm soyu gibi

hakir görülüyordu,

fakirdi.

Bin bir çeliskili düsünce ve duygu ile aydinlik gecede

yürüyordu.

Köyü disina çikip, daga dogru yürümeye basladi.

Hani derler ya: "avucunun içi kadar iyi bilmek" iste öyle

iyi biliyordu bu dagi. 25 yildir buradaydi. Tek tek agaçlari

bile biliyordu.

Çikti daga.

Asagida ekili tarlalar duruyordu.

Tüm ovaya hakim bir kayaya çikip oturdu.

Ay ne kadar da satafatliydi.

Ne kadar yakin -uzatsa elini yakalayacak gibi-,

ne kadar uzak -hiç ulasamayacak kadar-.

Yildizlar ne kadar çok böyle

parladikça parliyorlar.

Nedir bütün bunlar?

Kimsin?

Nesin?

Necisin?

Nereden gelip,

nereye gidiyorsun?

Kendinden

yasantindan

köyden

kisacasi her seyden bikmissin.

Nedir bütün bunlar?

Neden kendinden utaniyorsun?

Itiraf!

Evet, utaniyorum.

Dogdugun yerde ölmek zorunda degilsin.

Atalarin öyle yasamis olabilir.

Hor görülüyorsun,

tutunamiyorsun,

topraksiz bir köylüsün.

Topraksiz köylü olmaz ki.

Sehirliler neden seni sevecek ki.

Hem seni sevseler dahi ne olacak,

çok sey mi olur?

Seni sevmeleri (sevmeden ne anliyorsun!?) için bir gerekçe

göster.

Bilgin

kültürün

elbisen

tipin... yani hiç bir seyin yok ki.

Kara kas

kara göz

bunlar herkeste var.

Kendi degerlerine sahip çikman lazim,

kendi benligine

tarihine

talihsizligine

kiraç topraklarina

inancina sahip çikmalisin.

Bunlardir senin yasam kaynagin,

dayanagin.

Bunlarsiz sen bir hiçsin.

Hiç bir yerde

hiç bir zaman

tutunamazsin.

Sehirlileri taklit etme!

Kendin ol!

Neysen öyle kal!

Degerlerine,

önderlerine,

Kerbela’ya sahip çik!

Bunlar oldu mu varsin.

Yoksa;

bütün sehir senin olsa da bir anlami yok!

***

 

-6-

Karacaoglan bir deyisinde söyle sesleniyor korku batakliginda

saplanip kalanlara:

"Harami var deyip

korku verirler

benim ipek yüklü

kervanim mi var."

Sahi  neden korkuyoruz?

Kaybedecek neyimiz var?

Psikologlar diyor ki; çok üzüleceginiz bir olay olacagini düsünüyorsaniz

en kötü ihtimali düsünün.

Bizim için en kötü ihtimal nedir?

Çok çok bir can var.

Gerisi var mi?

Yok.

Candan baska kaybedecek neyimiz var?

Cani dahi en sonunda kara topragin altina gömmüyor muyuz?

Öyleyse sorun ne?

Ölümden öte ne olabilir ki?

Çok çok ölürüz.

Korkak her gün ölüyor.

Her an

her seyden

herkesten korkuyor.

Her gün ölecegimize,

bir defa ölürüz.

***

 

-7-

Aglamayin diyordu Ali.

Daha sonralari

Pir Sultan’da diyecekti;

Ele güne karsi çikip aglamayin.

Nasil aglamayalim,

nasil yanmayalim Alim?

Pirim  yaktilar,

katlettiler.

Nemiz varsa aldilar elimizden.

Kimliksiz kaldik.

Garip

yilgin

biçare

mahzun olduk pirim.

Medet

Ya Ali!

Simdi ne yana baksak

pustluk

kahpelik

pezevenklik var.

Yozlasma

çürüme

yabancilasma

hiçlesme var.

Medet senden Ya Ali!

Sen ki; dara düsenin dostu

hainin, kahpenin korkulususun.

Medet senden Ya Ali!

Kirilmis dalimiz

solmus yapragimiz

sus olmus diller

görmez olmus gözler

duymazliktan gelir kulaklar.

Medet senden  Ya Ali!

Sen ki; putperest bezirganlarin

halk ve hak düsmanlarinin

kötü kalplerin

kinin

kibrin

bencilligin

aman vermez savasçisisin

Medet senden Ya Ali!

Yeksin!

Teksin!

Cansin!

Canansin!

Sahsin...

Bütün düsmanlara inat

adin andimizdir

Ali

Ali

Ali

***

 

 

 

-8-

Eskimis

yipranmis

kirlenmis ne varsa atmali.

Yüreklerdeki korkular

beyindeki duvarlar

ne varsa geri birakan...

Hiç üzülmeden

acimadan

ne yaptiginin bilincinde olarak yapmali.

Artik bir nokta koymali.

Ne çekiyorsak beynimize

yüregimize

hayallerimize

umutlarimiza vurulan zincirlerden çekmiyor muyuz?

Öyleyse...

Öyleyse beynimizdeki,

yüregimizdeki zincirlerden kopmaliyiz.

Baska çare var diyenler o çarelere vursunlar baslarini.

Vurulacak basim yok diyenleredir sözümüz.

***

 

 

-9-

Bilindigi kadari ve bilinmedigi halde kesin olan, su zamana degin

dünya denilen yuvarlak "Sey"’de milyarlarca insanin yasadigi

ve öldügüdür.

Insanlar dogmuslardir.

Kahraman

köle

peygamber

eren

evliya

siradan

öylesine...

Çesit çesit insan olmustur.

Renk

dil

boy

kilo

cinsiyet...

Sayilamayacak kadar zengin çesitler

insanlar dünyayi doldurup bosaltmislar.

Yani;

yanisi... Insanlar neden?

Niye?

Niçin?

Nerden?

Nereye...? Daha Ne ile baslayan sorular

sorunlarla ugrasmislardir.

Iste bunlara cevap veren çok az kisi çikmistir.

Insanlari yöneten

Yönlendiren,

imparatorluklar

devletler kuranlar olmustur. Vahsette sinir tanimayanlar

olmustur, öylesine gelip yasayanlar olmustur...

Dedik ya;

çesit çesit...

***

 

 

 

-10-

Iste insanlara

sorulara

sorunlara gereken dogru yaklasimi gösteren insanlar da olmustur.

Onlardan birisi de Ali’dir.

Ali ve ogullari.

Can Ali

Yar Ali

Ya Ali

Tek Ali

Yek Ali

Hatta denilir ki; peygamberler disinda Ali’den üstünü yoktur.

Dogrudur.

Neden dogrudur?

Ali,

sorulara

sorunlara

yasama

insana

dünyaya

evrene

kisacasi ve özcesi, insanin ilgi alanina giren ne varsa...

Ali bunlari dogru anlamda, hiç kimsenin, hiç bir insanin

bilemeyecegi

göremeyecegi

söyleyemeyecegi

çözemeyecegi durumda gerekeni yapandir.

Ali bunun için zaman ve mekân sorunu olmayan önderdir.

Bakan ama göremeyen,

dinleyen ama dinlediginden bir sey anlamayan,

yasayan ama yasamadan yasayanlar Ali’nin önderligini

anlayamazlar.

kavrayamazlar.

Ali de böylelerine kilavuzlukta çekincelidir hep

ama

ama görmek

bilmek

kavramak

anlam verebilmek

çözmek

çözülmek

hissetmek

hissettirmek

yasamak

evet yasamak isteyenler için  Ali  hemen yakinlarindadir.

Asirlardir milyonlarca insan

"Medet ya Ali!" diyerek bunu yapiyorlar.

 

MEDET YA ALI!

***

-11-

Bütün bunlarin bir anlami olmali degil mi?

Yasanan bunca aci

gözyasi

haksizlik

uykusuz geçen geceler ve ardi sira gelen yorgun sabahlar.

Bunca çeliskinin bir anlami olmali. Bos yere olusmuyor

ya bu çeliskiler.

Ihtimaller

kuskular

umutlar

kendine güvensizlikler...

Sanki hayatin bütün negatifligi bize düstü.

Neyi  abartiyoruz  ki?

Hatta anlatamiyoruz bile yasadigimiz karanligi.

Acilarimizi anlatirken dahi alçakgönüllü, erdem sahibiyiz.

Inanin öyleyiz.

Anlatamiyoruz yasadigimiz acilari.

Korkutulmusuz.

Suçu hep kendimizde görüyoruz. Disaridaki soguk

havanin bile sorumlusu biziz.

Inanin öyleyiz.

Siz inanmaya durun, biz tarihsiz, talihsizler kendimizi

inandirdik bile. Inanmak zorundayiz iste. Baska açiklama

getiremiyoruz.

Baski

baskicilar

baskilar

baskinlar yiye yiye bu hale geldik.

Hep biz suçluyuz.

Halimiz pür-mealimiz böyle.

Toplum olarak böyleyiz.

Dedik ya bir nedeni, anlami olmali diye.

Neyi haykirmaya çalisiyoruz ki?

Bir seyler haykirmak istedigimiz kesin ama ne???

Sesimiz çikmiyor.

Çikartmak istiyoruz sesimizi ama çikmiyor.

Çiksa ne olacak ki???

Karsidakiler sagir, öyle yüzde 60-70 degil, yüzde 100 sagirlar.

Çirpiniyoruz.

Ama çirpinislarimizin da bir anlami yok. Hani su tarihli talihlilerin 

bazen fazla kaçirdiklarindan uyku esnasinda kisa bir an için  yasadiklari

kipirdamama hali var ya, iste öyle. Diyelim ki es kaza biraz da olsa çirpindik,

bu kez de karsidakiler bu uzun ugraslarin meyvasi olan çirpinislari görmüyor.

Göremiyorlar.

(evet ‘lar’ çogul eki)

çünkü bunlar

(yine ‘lar’)

çünkü bunlar körler.

Yani suç bizim.

Neden suçluyuz?

O da bilinmiyor.

Biliniyor da, bilinmiyor...

***

 

 

-12-

Bu soyutlukta nerden çikti denilmesin.

Öyle iste.

Bizler daha somutu çözemedik ki, soyut olani çözelim...

Daha egriyi bulamadik ki, dogruyu yöneltelim.

Öylesine

Haybeden

Acilarda kivranarak yasiyoruz

Muyuz acaba

Yani yasiyor muyuz acaba?

Kisiye göre degisiyor.

Hani senin dogrularin

benim dogrularim meselesi vardir ya,

nerde genel dogrular?

Genel dogrular, ne kadar genel ve ne kadar dogrular?

tartisilir.

Tartismadigimiz bir sey kaldi mi?

Yok sanirim.

Ama hep kendi içimizde tartismisiz.

Disariya en ufak bir sizinti olmamis.

Amma da maharetliymisiz bu konuda,

ne maharetli,

yani kendimizi mahkemesiz infaz etme

konusunda maharetliyiz.

Iste böyle

anlatamadik.

Kabiliyet yok

sistemli  bir  anlatim yok

edebi taraf yok

kurgu yok

yok da yok.

Ne diyelim, yani simdi uykusuz bir gecenin ardinda

ve yorgun bir sabahin baslangicinda.

Gece ve sabah

Geceler ve sabahlar

(çogul ‘ler’ ‘lar’)

Yani hep ayni

her gece ve her sabah ayni.

Ayni degil diyenler parmak kaldirsin.

Bilmiyor ki, hangisi dogru

parmak ne kalkiyor ne iniyor.

Cetvel korkusu

ceza korkusu

iste böyle.

Daldan dala atladik. Maymunlukla bir alâkasi yok,

düsünce anlaminda daldan dala atladik. Düsünceden

düsünceye demek dogrusu. Atladigimiz için de, sistemi

yakalayamadik. Sistemli bir sekilde düsüncelerimizi açiklamadan

yoksun oldugumuz için anlasilmadik. Anlasilmadigimiz

için de yorgun bir sabahin baslangicinda mutsuz

huzursuz

kimliksiz

öylesine

garip

mahzun

Biçare orta yerde duruyoruz. Anlasilsaydik durum

farkli olurdu ama olmadi. 1400 yildir anlatamadik derdimizi

öyle

iste.

***

 

 

-13-

Geceydi.

Gecenin en gece oldugu an

yalnizdi

kimsesiz

mahzun

hüzünlü.

Aleviydi.

Gençti,

çaresiz bir sürgündü.

Neden sürüldügünü çözemiyordu.

Dünyanin çok farkli bir cografyasinda bir basina hayalsiz

ve mutsuz sürgündü.

Kiraç topraklarin yanik tenli çocuguydu.

Nereden nereye...

Ne zaman düsünse, gözleri bugulanirdi.

Kiraç topraklarin yanik tenli çocugu her seyi özler hâle gelmisti.

Oysa onun iç dünyasini bilmeyenler

ona ne kadar da imreniyorlardi. Ama o, iste bugulu

gözlerle safagi bekliyordu.

Herkes kendi acisini en derin hisseder. Baskalarinin

acilarinin geçecegini söylemek kolay. Ya insanin kendi

acisi... Zaman ve mekân sorunu olmayan insanin kendi

acisi. Bireysel aci. Toplumsal aci yok ki. Bireylerin toplami

toplum. Toplumun dagilimi birey. Tavuk ve yumurta meselesi.

Yani bireysel acilar t oplu msal acilardir.

Iste bu da öyledir. Ama anlasilmak istenmiyor.

Deniliyor ki; toplumu olusturan bireylerin yasadigi

acilar geneli kapsamiyorsa, azinlik, marjinal boyutta

kaliyorsa sorun yok.

Öyle olsa gerek.

Peki yanik tenli olan, kiraç topraklara lânet eden

sistematik olarak  yok edilen bir toplumun bireylerinin

yasadigi yanginlara ne demeli?

Iste bu.

Haykirmak istenilen bu. Yasanan acilar öyle çok ki...

Bu sebepten dolayi, bireysel degil, toplumsaldir acilar.

Deniliyor ki; madem bir toplum bunca yangin yasiyor,

o vakit neden  bir çözüm bulunmaz. Sivri zekâlilar

yozlar

yobazlar

yolsuzlar

yoksullar, aslinda yangin olmadigini, görülenlerin (aslinda

yasanilanlarin denilmek istiyor) halusinasyon oldugunu

söylüyorlar.

Ama gel gör ki, öyle degil. Keske öyle olsaydi. Keske

dünyanin kiraç topraklarindan sürülüp, sulak topraklarina

yerlesenlerin yasadiklari sanal olsaydi.

Ama degil.

Reel hepsi.

Sadece sulak topraklara sürülenler degil, kiraç topraklarda

kalanlar da ayni.

Acilar

yanginlar

dramlar

hayal kirikliklari... Cografyalar farkli olsa da, yasanilanlar

ayni.

Kültür

geçmis

tarih

aidiyet

ve

ve inanç ayni oldugu için farkli cografyalarin bir

anlami kalmiyor.

Keske

keske insan kendisini kandirabilse. Keske safagi bekleyen

kiraç topraklarin yanik tenlisi, sulak topraklarin

igretisi (çünkü sulaklarin eskileri onu öyle görüyorlar)

kendisini kandirip gerçeklerin farkli oldugunu inandirabilse

kendisini. Bazilarinin yapmaya çalistigi gibi gününü gün etmeye

çalissa. Ömrünü yalan, dolan, hayvanilestirilmis cinsel güdülerin

doyurulmasi için geçirse. Ama neyler ki olmuyor.

Dogru olan da budur.

Çözüm, birazdan dogacak günes degil de nedir!!!

***

 

 

-14-

Havada keskin bir soguk.

Her yer bembeyaz karlar ile dolu.

Mevsimin ilk kari, kartopu oynayarak

çocuklar nese içinde okullarina gidiyorlar

yalniz

mutsuz

çaresiz Alevi genci de  karin  yagmasina seviniyor.

Sanki beyaz örtü, bütün kirlilikleri örtüyor. Yanilsama da

olsa kirliligin ve karaligin yok oldugunu görmek

ne güzel.

Ne güzel yüze vuran biçak keskinliginde soguk.

Oysa bu da yanilsama

iliklere dek isleyen soguk.

Amaaaaaaaa

ama içerde ise Kerbela sicakligi,

Madimak yangini var.

Iste anlasilmak istenmeyen bu,

ya da anlatilip

anlatilmayan.

***

 

 

-15-

Aidiyet

ait olamamak.

Dislanmislik

bundan kurtulamamak.

Dislanmisliktan kurtulayim derken

yozlasmak.

Digerleri gibi olayim derken

hiçlesmek.

Kendi degerlerine yabancilasmak.

Yeni degerler edinememek.

Yozlasmak

yozlasmak

yozlasmak.

Bütün bunlardan kurtulmak için,

bu kirliliklere bulasmamak için

kendi özüne dönmelisin.

Özün!

Sözün!

Gözün!

Kendini öyle koyuverme

Ayipladigin degerlerin kolay olusmadi.

Asirlarin süzgecinden damitildi.

Bu ari

duru

berrak özü sahiplen.

Sahiplendikçe sözün anlam kazanir,

sahiplendikçe gözün bakip göremedigini

görür.

Kurtulusun

özündedir,

özüne dön!

***

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

İgili Makaleler

Son Makaleler

Popüler